Yüzyıllardır süren
yaşamları boyunca birkaç kez evlenip boşanmış, ama asla
birbirlerinden kopmamış -örneğine pek rastlanmasa da- çok
sözü edilen o 'Sonsuz Aşk'ın hakiki temsilcisi olan iki vampir büyüğümüzdür
Adam ile Eve..
Onlar vampirdir belki ama hep
alışıldığı üzre adamın boynunu dişleyerek direkt
damardan beslenenlerden de değildirler..
Bu minvalde, içgüdüleri
ve ağzında sivri dişleri mevcut olmasına karşın, hem
vahşilikten uzak oluşlarından, hem de 'biz zombilerin' kanları
giderek zehirlendiğinden, tıbbi şartlarda elde edilmiş temiz ve
de leziz kanlarla yaşamlarını idame ettirirler..
Bu sırrın formülü bellidir
ve aslında herkes içindir: “Öyle vıcık vıcık
olmayalım; az ama öz görüşelim sevgilim.. Yani,
sadece ihtiyaç hissettiğimiz, birbirimizi delice
arzuladığımız zamanlar bir araya gelelim.. ki hep mutlu olalım.”
İnsanın ve toplumun bir süredir
ayyuka çıkmış dejenere hallerinden gayrı sıdkı
sıyrılmış, romantik olduğu kadar depresif, hatta intihara
meyilli bir adam olan Adam (Tom Hiddleston), bir zamanların ünlü
klasikçilerine hibe ettiği şahane bestelerin de sahibi,
büyük bir müzisyendir..
İyi tanırım aslında kendisini-
özel durumu icabı hep antisosyal biriydi o..
Lâkin, iyice içine
kapandığı günümüzde daha çok elektro gitara
tutkun vaziyette, herkesten gizlice yaptığı ve kimselere de
dinletmediği beste çalışmalarını sürdürmekte,
gerekli olan ihtiyaçlarını Ian (Anton Yelchin) adlı
'ölümlü' bir genç vasıtasıyla sağlamaktadır..
'Müzmin' kocasına nazaran daha
dışa dönük, toplumla daha uyumlu ve esprili bir kadın
olan Eve (Tilda Swinton), şu sıralar ikamet ettiği Tanca'nın
şartlarına uyum sağlamış olup, yine burada yaşayan,
Shakespeare'in dahi 'var olma sebebi' yaşlı vampir ve de 'dahi
yazar' Marlowe (John Hurt) ile dayanışma içinde hayatını
sürdürmektedir..
Bu arada, Adam'ı çok özleyen
Eve, daha fazla dayanacak hali kalmadığından, ilk uçağa
atlayarak soluğu Amerika'da alır..
Birbirlerine kavuşan 'şirin'
ikilimizin saadet dolu saatleri, eniştesine göre hiç de
baldan tatlı olmayan baldız Ava'nın (Mia Wasikowska) da eve
damlamasıyla birlikte sekteye uğrar..
Doğrusu biraz fazla pimpirikli olan
Adam, dejenere bir neslin seçkin bir üyesi ve saygın
vampirliğin adeta yüz karası olarak gördüğü
bu çılgın kızdan zerre hoşlanmamaktadır..
Ve sonuçta Adam'ın korktuğu
başlarına gelecek, Ava'nın düşüncesizce ve içgüdüsel
olarak yaptığı hatalar sonucunda, asırlarca gizli tutmaya
çabaladıkları vampir kimliklerinin açığa çıkma
tehlikesi oluşacaktır..
Sadece Aşıklar Hayatta Kalır,
Birbirlerini Yiyen Zombiler Asla!.
Yaptığı, yapacağı her filmini
-kalitesinden emin olarak- hiç tereddüt etmeden
izleyebileceğim sayılı yönetmenlerden biri olan Jim Jarmusch
-benden başka beğenen birine pek rastlamadığım- 2009 yılı
yapımı filmi The Limits of Control'dan dört yıl sonra,
yeniden karşımıza dikiliyor..
'Bağımsız yönetmenlerin en
bağımsızı' ünvanını yıllar önce kendisine
-gıyabında- lâyık gördüğüm aziz dostumuz,
ilgilendiği her türe vurduğu özel damgasını, derin
gizemine yedirdiği entelektüel mizahı ve müziğiyle daha
bi parlattığı bu 'Vampirli' filminden de eksik etmiyor.. Eksik
olmasın!.
Yine aynı şekilde, içinde yer
aldığı yapımları görüp de pişman olduğumu asla
hatırlamadığım, bana göre 'Kaliteli filmin garantisi' bir
güzel oyuncu olan Tilda Swinton, burada da yine klas, yine
çarpıcı..
Tilda'ya mükemmel bir uyum
sağlayan -Thor'ların Loki'si- Tom Hiddleston'ın varlığı da
filme önemli katkı sağlıyor..
Bazı gençleri hafiften
dejenere olmaya başlamışsa da genel olarak gayet hassas, duygusal,
sanatsever ve entelektüel özelliklere sahip, pek az
sayıdaki vampirin, bu dünyanın tavizsiz sahibi olarak ezici
çoğunluğu oluşturan zombilerin arasında 'gizlice'
verdikleri yaşam mücadelesidir anlatılan..
Jim Jarmusch'un zombi olarak
nitelendirdiği bu 'yaratık'ların, biz 'normal' insanların ta
kendisi olduğuna tanık olduğumuzda bu durum -nedense- hiç
de tuhaf gelmez özümüze..
Birkaç saniyelik bir düşünme
sürecinde farkına varırız ki, zombilerle olan benzerliğimiz
inanılmaz ölçüdedir..
Ömür süresi belirsiz
bir 'yaşayan ölü' olarak -var olduğumuz sürece-
öncelikle 'bizden' olmayan her şeyleri, sonra da birbirimizi
yemeye, tüketmeye çalışmaktan başka ne yapıyoruz ki
biz bu dünyada..
Büyük ihtimal- bir
'alegori'dir ortaya konan bu dünya..
Bilimde, sanatta üst düzey
yapıtlar yaratmış, düşünceleriyle fark yaratarak
aydınlanmayı sağlamış bir avuç insanı temsil eden
vampirler ile geriye kalan, savaşta ya da barışta birbirlerini yok
etmeye çalışan insanlardan oluşan -bildiğin- zombiler
sürüsü!.
Kahramanlarımız belki bildiğimiz
anlamda 'insanlığı çoğaltan' bir Adem ile Havva
değillerdir belki ama, her şeye rağmen ve zombileşenlere inat
-hem de birer vampir olarak- pekâlâ 'insaniyeti korumaya
çalışan' Adam ile Eve'dirler.. İşte bu kesin..
Only Lovers Left Alive / Sadece
Aşıklar Hayatta Kalır
Senarist - Yönetmen: Jim Jarmusch
Oyuncular: Tom Hiddleston, Tilda
Swinton, Mia Wasikowska, Anton Yelchin
Ülke: İngiltere, Almanya,
Fransa, ABD
Dağıtım: M3 Film
İthalat: Mars Production
4 / 5
harika bir film analizi ve yorum olmuş. emeğinize, kaleminize, yüreğinize, ruhunuza sağlık..
YanıtlaSil