17.2.24

Bob Marley: One Love

 


Bob Marley: One Love, sevgi ve birlik mesajıyla nesillere ilham veren bir ikonun hayatını ve müziğini konu alıyor. 

Bob'un zorlukların üstesinden gelme konusundaki güçlü öyküsünü ve devrim niteliğindeki müziğinin ardındaki yolculuğunu ilk kez beyaz perdede keşfedin. 



Marley ailesiyle ortaklaşa üretilen ve efsanevi müzisyen Bob Marley'i Kingsley Ben-Adir'in ve eşi Rita'yı Lashana Lynch'in oynadığı Bob Marley: One Love filmi 16 Şubat'ta sinemalarda.



Yönetmen: Reinaldo Marcus Green

Hikaye: Terence Winter & Frank E. Flowers

Senaryo: Terence Winter & Frank E. Flowers and Zach Baylin & Reinaldo Marcus Green

Oyuncular: Kingsley Ben-Adir, Lashana Lynch, James Norton, Tosin Cole, Umi Myers, Anthony Welsh, Nia Ashi, Aston Barrett Jr., Anna-Sharé Blake, Gawaine “J-Summa” Campbell, Naomi Cowan, Alexx A-Game, Michael Gandolfini, Quan-Dajai Henriques, David Kerr, Hector Roots Lewis, Abijah “Naki Wailer” Livingston, Nadine Marshall, Sheldon Shepherd, Andrae Simpson, Stefan A.D Wade

İdari Yapımcılar: Brad Pitt, Richard Hewitt, Orly Marley, Matt Solodky

Yapımcılar: Robert Teitel, Dede Gardner, Jeremy Kleiner, Ziggy Marley,  Rita Marley, Cedella Marley


Kamera arkası:


  

Prodüksiyon Notları


Reinaldo Marcus Green, "Bazı filmler vardır," diyor. "Bir de Bob Marley hakkındaki filmler vardır." Bob Marley: One Love filminin yönetmeni ve ortak yazarı gülümsüyor ve bu prodüksiyonun boyutu ve sorumluluğu üzerine düşünüyor. "Bir fark var.” 

Green, "[Filmin yapım sürecinde] tanıştığım her insanın bir Bob Marley hikâyesi var" diyor. "O güce sahipti. Herkesin en iyi arkadaşıydı, bilirsiniz. ‘Onu konserde gördüm...’ Ya da '15 yaşımdayken hayatımı değiştirdi,' diyorlar. İnsanlar Bob Marley'i tanıdıklarını düşünüyor, hepimizin onun müziğiyle kurduğumuz bağ nedeniyle zihinlerinde bir Bob Marley versiyonu var."

Yönetmen de filminin bu noktada devreye girdiğini söylüyor. "İşte bu, pek çok insanın bilmediği Bob Marley. Herkese daha önce görmedikleri, Google'da bulamayacakları bir şeyi, gerçek konuşmalara dayanarak bizzat kendi ağızlarından sunacağız," diyor.

Bu gerçekçilik ve doğruluk sadece bu filmin DNA'sının ayrılmaz bir parçası değil, doğrudan bir sonucu. Bob Marley: One Love, Marley ailesinin onayıyla değil, bizzat aile tarafından çekilmiş bir film. 

Bob'un iki çocuğu Ziggy ve Cedella Marley ile kocasının dünyada geçirdiği 36 yıl boyunca başardıklarına büyük katkısı olan kadın sanatçı ve ikon eşi Rita, yapımcı olarak yer alıyor. Aile; yapımcı Robert Teitel, Plan B'den yapımcılar Dede Gardner ve Jeremy Kleiner ile yürütücü yapımcılar Brad Pitt, Richard Hewitt, Orly Marley ve Matt Solodky ile birlikte çalıştı. Bob ve Rita Marley rolünde Kingsley Ben-Adir ve Lashana Lynch liderliğindeki inanılmaz bir oyuncu kadrosunu ve DP Robert Elswit, Yapım Tasarımcısı Chris Lowe, Müzik Süpervizörü Stephen Marley, Müzik Yapımcısı Harvey Mason Jr., Besteci Kris Bowers, Kostüm Tasarımcısı Anna B. Sheppard, Makyaj ve Saç Tasarımcıları Nadia Stacey ve Carla Farmer'ın da aralarında bulunduğu dünya standartlarında bir ekip oluşturdular. 

Dolayısıyla ortaya çıkan sonuç, hem birliktelik mesajıyla canilerin hedefi haline gelen bir müzik devinin; hem de bir eş, bir baba ve bir isyancının portresidir. Herkes gibi zaafları ve sıkıntıları olan bir adam ancak sonuna kadar sevdikleri ve dünya için elinden geleni yapan bir değişim öncüsü. 




DOĞRU ZAMAN


"Başından beri, uzun yıllar boyunca [bu hikâyeyi anlatmaya çalışırken] buradaydık. Her şey defalarca yaşandı. Çoğu zaman da her şey darmadağın oldu." Prodüksiyonun her günü sette olan Ziggy Marley, kendini babasının mümkün olan en dürüst tasvirini yapmaya adamış. "Doğru zaman buydu."

Daha da önemlisi, Ziggy şöyle diyor: Jamaika unsurlarının gerçekçiliği bu boyutta bir Hollywood yapımında daha önce hiç görülmemiş bir şey. Bu film Jamaika'nın, Bob'un ve müziğinin yaratılışının gerçek bir temsili. Bu filme duygusal bir şey olarak değil, yaratıcı bir proje olarak yaklaştık. Duygularım bunun çok ötesinde. Asıl mesele gerçeği ortaya koymak. 

İşte bu nedenle prodüksiyon 250'den fazla Jamaikalıdan oluşan bir ekibe ve hepsi de eşsiz kültürlerini ve yaratıcılıklarını ortaya koyan tanınmış sanatçılar ve gelecek vaat eden Jamaikalı müzisyenlerle dolu bir oyuncu kadrosuna sahip. 

Yapımcı Jeremy Kleiner'ın gözlemine göre, "Bob Marley hakkında 100 film yapılsa hepsi de muhteşem olur." Bu nedenle ilk başlardaki zorluk hangi özel pencerenin sanatçıyı, müziğini ve mesajını en iyi şekilde aydınlatacağını bulmaktı. 

Kleiner sözlerini şöyle sürdürüyor: Bu nedenle filmimiz 1976 ile 1978 yılları arasındaki bir döneme odaklanmayı tercih ediyor. Yani Bob'un bugüne kadar yapılmış en iyi albümlerden biri olan Exodus'u kaydettiği kargaşa ve tehlike dolu bir dönem.

3 Aralık 1976'da yedi silahlı adam Bob Marley'in Kingston'da, Hope Road 56 numaradaki konutuna baskın düzenleyerek Rita, Bob, menajer Don Taylor ve grup asistanı Louis Griffiths'i vurdu. Rita kafasından vurulmuştu. Bob ise göğsünden ve kolundan. Mucizevi bir şekilde hepsi hayatta kaldı. 

Daha da inanılmazıysa sadece iki gün sonra dik başlı Marley, memleketindeki Smile Jamaica konserinde sahneye çıkacak ve hayatının performanslarından birini sergileyecek, ardından da barış ve birlik mesajını olabildiğince öteye yayacağını düşündüğü albümü yazmak için Londra'da kendini inzivaya çekecekti. 

Marley, o zamanlar devam etmeye olan bağlılığı ve müziğin iyileştirme gücüne olan inancı hakkında "Bu dünyayı daha da kötüleştirmeye çalışan insanlar bir gün bile ara vermiyorlar," dedi. "Nasıl yapabilirim? "

1999 yılında Time dergisi, 3 Haziran 1977'de yayımlanan Exodus'u 20. Yüzyılın En İyi Albümü ilan etti. ‘Jamming’, ‘Three Little Birds’ ve tabii ki ‘One Love / People Get Ready’ dermece şarkıları gibi unutulmaz Marley parçalarını içeren şaşırtıcı bir eserdi. Ama aynı zamanda Bob Marley and The Wailers ve The I-Threes'in müziğinde de bir evrime işaret ediyordu.  

Aston Barrett Junior, "Bu film insanlara bu müziğin, o anın ve albümün neden bu kadar önemli olduğunu gösterecek" diyor. Kendisi gerçek Aston "Family Man" Barrett'ın oğlu ve Bob Marley: One Love'da kendi babasını canlandırıyor. Gerçek hayatta müzisyen ve Wailer grubunun çocuğu olan David Kerr de filmde Junior Marvin'i canlandırıyor.

Filmde kendi babalarını oynamaları için bu genç sanatçıları kadroya dahil ettikten sonra hem perdede hem de seste ortaya çıkan sonuçlar olağanüstü. Ancak bundan daha da önemlisi, bu geniş aile dinamiği Green'in baştan sona gerçek ve samimi bir tablo oluşturmasına yardımcı oldu. Bob Marley'in müziği her zaman olduğu gibi, bu film de insanları bir araya getirdi.

Kerr, " Daha yerinde bir karar olamazdı" diyor. "Bob Marley'i neredeyse herkes bilir. Bazı gençler onun yaptıklarını ya da mesajının ne olduğunu bilmiyorlar. Sadece yüzünü ve muhtemelen biraz uyuşturucu kullandığını biliyorlar. Ama bu film o mesaja ve Bob'u ve onun dünya için, o zamandan bu yana gelen tüm nesiller için yaptıklarını anlamamıza odaklanıyor. Bunun şimdi gerçekleşiyor olması harika. Herkesin buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum."

Mesele sadece zamanlamanın doğru olması da değil. Ziggy'ye sorun, size Bob Marley: One Love filminin nihayet karşınızda olmasının nedeninin on yıllardır bu hikâyeyi anlatmaya çalışırken ilk kez tüm unsurların uyumlu hale gelmesi olduğunu söyleyecektir. Yapımcı, "Doğru yol, doğru fikir, doğru insanlar, doğru oyuncular," diyor. 

Ziggy, Green'in yönettiği King Richard filmini izlediğinde (aileyle yaptığı önemli bir toplantı sonucunda) babasının hikâyesini en iyi anlatacak adamı bulduğunu anladığını söylüyor.

Green için bu film, bir film yapma fırsatından çok daha fazlasını ifade ediyordu. "Bob Marley: One Love ile kişisel bir bağ hissettim. Bana Marcus Garvey'in adını vermişler, Reinaldo Marcus Green, çünkü babam tarihimizi hatırlamamızı istiyordu," diyen yönetmen, 1921'de yaptığı 'The Work That Has Been Done' konuşması Marley'in eşsiz 'Redemption Song' şarkısındaki "Kendini zihinsel kölelikten kurtar" sözüne ilham veren Jamaikalı pan-Afrikanist aktivistten bahsediyor.

"En sevdiğim sayı 42," diye devam ediyor Green. "Bob, 70'lerde Exodus'u yazarken Londra Chelsea'de kaldığı dönemde 42 Oakley Street'te yaşıyordu. Yani, belki de bunu yapmam benim kaderimdi. Pek çoğumuz için olduğu gibi, Bob da çocukluğumuzda evimizin vazgeçilmeziydi. Onun müziği asilerin müziğidir. Savaşçıların müziğidir. Halkın sesidir. Hayatımda savunmaya çalıştığım her şey Bob'un şarkılarında var. Bu bütünlük bu filmin temelini oluşturuyor. Bunu başarmak için yaratılmışım gibi hissediyorum."

Tıpkı babası gibi Green de çocuklarının, kendilerinden önce gelen ve pek çok şeyi şekillendirenleri asla unutmamalarını istiyor. Green, "Bu filmdeki inanılmaz ekip, çocuklarımın tanıyarak büyüyecekleri Bob'u dünyaya tanıtmak için bir araya geldi," diyor. 

Üstelik bunu yapacak yönetmen olmanın omuzlarına yüklediği ağırlığın da bilincinde. "Yani, sonuçta o Bob! Kimse yanlış yapmak istemez," diye gülüyor Green. "Yapım sürecinde duyduğum en önemli şey, 'Sakın berbat etme!' oldu."

Ama Bob Marley bize bir şey öğrettiyse o da korkmamaktır. "Birinin elini kaldırıp 'Şansımı denemek istiyorum,' demesi gerekiyor. Bence hayatta harika işler yapmak için bu şansı kullanmaya istekli olmalısınız," diyor Green. Green'in kahramanının hikâyesini eksiksiz anlatma, süslememe ya da yumuşatmama konusundaki korkusuzluğu Bob'un kendi ailesinde de büyük yankı uyandırdı.

Bu mükemmel yaratıcı sinerjiyi bulmak zaman almış olabilir ancak tüm Marley ailesi beklemeye fazlasıyla değdiğini, doğru notaları çalmak için doğru zamanda doğru grubu bir araya getirdiklerini düşünüyor. 

Babası vefat ettiğinde 13 yaşında olan Cedella Marley, "Mesele de bu," diyor. "Babam burada olsaydı hikâyeyi o anlatırdı. Kendisi burada olmadığı için biz onun adına anlatıyoruz. Ama filmi çekerken bile hâlâ hikâyeyi o anlatıyormuş gibi hissediyordunuz. Tüm oyuncular sayesinde."

Özellikle de dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü yüzlerinden birinin rolünü üstlenecek kadar yetenekli ve cesur tek bir adam sayesinde. "Evet, özellikle de Kingsley sayesinde," diye gülümsüyor Cedella.




BOB OLMAK


Kendine özgü duruşu, sesi ve hareketleri 50 yılı aşkın bir süredir kolektif bilince kazınmış küresel bir süperstar olan Bob Marley'yi oynayacak bir oyuncu bulmak söz konusu olduğunda nereden başlayabilirsiniz ki? 

Ziggy Marley'in açıkça belirttiği gibi "Bob'un ruhunu yakalamak kolay bir iş değildi. Çünkü Bob normal, sıradan bir adam değil. O eşsiz biriydi. Biz bir Hollywood filmi yapıyorduk ama Bob bir Hollywood insanı değil."

Rohan Marley, bu prodüksiyonun üstlendiği devasa uluslararası oyuncu seçimi yolculuğunun ilgili herkes için uzun, zorlu ve ürkütücü olduğunu söylüyor. "Sonunda Ziggy aradı. 'Merhaba Rohan ve Stephen. Seninle görüşmesi için Kingsley'i göndereceğim. Çok makul bir insan. Onunla tanışın,' dedi." Bu sözlerle Rohan tünelin ucundaki ışığı ilk kez görüşünü anlatıyor.

Burada bahsi geçen Kingsley, Marvel'dan (Secret Invasion'da) Mattel'e (Barbie'de Ken olarak) kadar her rolün üstesinden gelmeden önce İngiltere sahnelerinde ve The OA ve Peaky Blinders gibi popüler TV dizilerinde harikalar yaratan Kingsley Ben-Adir'di. Ünlü aktör, 2020'de gerçek hayattan ikonları bir araya getirerek The Comey Rule dizisinde Barack Obama'yı ve One Night In Miami filminde Malcolm X'i canlandırdı.

Rohan sözlerine, "Ziggy zaten Kingsley ile çok zaman geçirmişti ve onun aradığımız kişi olduğundan emindi," diye devam ediyor. "Onunla tanıştığımızda anladık. Onunla tanıştığımızda zanaatına nasıl yaklaştığını, amacını ve işinin ciddiyetini anladık. Bu görevi neden kabul ettiğini gördük.  Onun geçmişi her zaman samimi bir şekilde kendini gösteriyordu, bocalamak istemiyordu.  Bu rol, onun için bir oyun değil. Kingsley [Bob'un] enerjisini yakalamak, o bilince kavuşmak istiyordu."

Ben-Adir sonunda bütün Marley ailesiyle birçok kez bir araya gelecekti. Hatta Ziggy onu, fanatik babasını oynamak üzere olduğu düşünüldüğünde, manidar bir şekilde bir futbol maçına bile götürecekti. Ben-Adir, o günün sonsuza dek hatırlayacağı bir anı olduğunu söylüyor.   

Ziggy, "O, [gördüklerimiz arasından] en iyisiydi, bu kadar basit" diyor. "Ama aynı zamanda 'Bunu kim taşıyabilir' sorusu da vardı.' Çünkü bu çok ağır bir yük. Kingsley ile tanıştığımda bunu yapabilecek bir adam olduğunu biliyordum. Doğru ruha, enerjiye, yeteneğe, saygıya ve özveriye sahipti."

Ben-Adir, Marley ailesi bu prodüksiyona dahil olmasaydı seçmelere bile katılmayacağını söylüyor. "Çünkü bu doğru olmazdı." Ayrıca projeyi kabul etmeden önce kendisini ciddi bir entelektüel süzgeçten geçirmiş ve böylesine büyük bir projenin altından kalkabilmek için gereken seviyeye ulaşıp ulaşamayacağını sorgulamış.

Reinaldo Marcus Green, Ben-Adir'de en çok gördüğü şeyin kırılganlık olduğunu söylüyor. "Dünyanın dört bir yanını araştırdık. Bob Marley'i canlandıracak birini arıyorduk. Onu yeniden yaratmamız mümkün değil. Onu geri getiremeyiz. Ama ruhunu geri getirebiliriz. Kingsley'in yaptığı Bob'u yorumlamaktı. Aktör olarak oynadı, taklit etmedi. Son derece ustacaydı" diyor yönetmen.

Ben-Adir, "Bu kadar uzun süre boyunca bir şeye bu kadar yoğun bir şekilde dahil olmak, daha önce hiç yaşamadığım bir şeydi," diye ekliyor. "Her gün Bob oldum. Bob'un söylediklerini anlamak [röportaj görüntülerini araştırmak] uzun zamanımı aldı. İletişim kurma biçimine bakıldığında tam bir şairdi. Bob'un akışını bulmayı doğal yollarla başardık, bir yılı aşkın süredir hazırlık ve beklenti içindeydik. Bu süreçte Bob'un sesinin ortaya çıkacağına güvenmemiz gerekiyordu."

Ben-Adir'in Marley'e dönüşme süreci zaman alacak ve Green'in deyimiyle "çok fazla" kilo vermesi, gitar çalmayı, Bob gibi hareket etmeyi ve konuşmayı öğrenmesi gerekecekti. 

Süreç devam ettikçe Ben-Adir'in görünüşü değişti. Sheppard, "Kusursuz görünümü elde etmek için çok çalıştı," diyor. "Kingsley kendini kilo vermeye adamıştı. Bunu anlıyordum çünkü her provada daha da küçülüyordu. Çekime başladığımızda o kadar zayıflamıştı ki neredeyse yüzü değişmişti. Birdenbire gerçekten Bob'un yüzü oldu."

Belki de onun yaşadığı en büyük zorluk; Marley'in ses tonuyla oynamak, onun kendine özgü konuşma kalıplarının ahengini yakalamaktı.

Green, "Bir patois [belirli bir bölgenin lehçesi; bu durumda Marley'in memleketi Nine Mile, Jamaika] var, bir de Bob'un konuşma şekli var," diyor. "Tonlamalar, dilin nüansı, Bob'un kullandığı bazı kelimeler ve cümleler var. Kingsley sanki kafasında bir plak varmış gibi sekiz ay boyunca sadece Bob Marley dinledi."

Ben-Adir'in Marley dilinin karmaşıklığını tam olarak özümsemesine yardımcı olmak için yapım bir başka Jamaika efsanesinden yardım aldı: Fae A. Ellington. Artık kendi ülkesinde de tanınan bir isim olan Ellington, 1976 yılında Jamaica Broadcasting Corporation için bir radyo magazin programı üzerinde çalışıyordu. 

Ülkede tam bir Marley çılgınlığı yaşanırken Ellington, Marley'in hem en yakın arkadaşlarından biri hem de çarpıcı albüm kapaklarının çizeri olan Neville Garrick ile ilk kez orada röportaj yaptı. Ellington kendisini, daha önceki eserlerinden oluşan bir sergiyi görüp büyülendikten sonra programına davet etmişti. 

1976'dan bu yana geçen yıllar boyunca Ellington, kendisinin ve müziğinin pek çok kişi için taşıdığı anlamı ilk elden gördü. Ellington, Jamaika'da dil koçluğu yapmasının yanı sıra, ülke kültürünün nüansları ve en ünlü oğlu hakkında ilk elden bilgi sahibi olduğu için prodüksiyona dahil edildi. 

Ellington, "Benim işim filmdeki herkesin içten ve gerçekçi konuşmasını sağlamaktı," diyor. Ben-Adir'le birlikte aylarca çalışarak Marley'in kendine özgü üslubunun tüm özelliklerini ve farklılıklarını yakaladı.

"Bob kültürel bir ikondur, bu yüzden titizlikle çalıştık. Her dilde nüanslar vardır ancak Jamaika dilinin diğerlerinden daha fazla nüansa sahip olduğunu düşünüyorum. Buna gerçekten inanıyorum. Kingsley beni gerçekten çok etkiledi. Jamaika'da son derece eleştirel yaklaşıyoruz. Ama bence insanlar onu gördüklerinde ve duyduklarında çok memnun olacaklar" diyor Ellington.

Ben-Adir, "Patois ile ilgili en önemli şey, bunun bir lehçe olmaması," diye vurguluyor. "Bu bir dil. Bob'un sözlerindeki duyguyu anlayabilmeniz için sahnelerin net bir şekilde oynandığından emin olmanın bir yolunu bulmaya çalıştık." O noktaya gelmenin "zorlu" olduğunu söylüyor.

Olması gereken de buydu. Island Records'un kurucusu Chris Blackwell'i canlandıran James Norton, "Kesinlikle doğru," diyor. "Kingsley, Ziggy'nin de onayıyla, Bob'un gerçek hikâyesini anlatmak için bu işe girdi. Ödün vermek istemedi, yaldızlı, arındırılmış halini anlatmak istemedi. Gerçek bir hikâye anlatmak istedi. Onun Bob'a dönüşmesini en ön sıradan izledim."

Norton'a göre, "Bob Marley pek çok insan için neşeli, şanslı ve güzel melodiler çalan bir adam. Onu hippiler ve öğrenciler arasında bu kadar popüler yapan şeylerin hepsi umut ve sevgi dolu. Ama o bundan çok daha fazlasıydı. İçinde yanan bir ateş vardı. Dünyayı daha iyiye doğru değiştirmek isteyen bir devrimciydi. Bu bir savaştı. Kingsley'in de içinde bir yangın var, o da kendi köşesinde savaşıyor ve bu da projeyi daha iyi hale getiriyor."

Bu yangın ve mücadele Ben-Adir'i oldukça zorlayacaktı. Ziggy, "Bob gibi bir kişilikle onun karakterinin ve duygularının derinliklerine inmek gerçekten zor bir görev," diyor.  "Kingsley her zaman doğru şekilde yapmak istedi. Doğru şekilde yapmak için savaşırdı. Doğrusunu yapmak için üzülürdü. Bu onun projeyi ne kadar önemsediğini gösteriyordu. Onun bu yönünü seviyorum."



Gerçek hayattaki Marley'in sahnedeki hareketleri de yaptığı müzik kadar kendine özgüydü. Bazı yönleriyle dans bile değildi, müzik onu neredeyse ruhani bir boyuta taşıyor, bedenini ele geçiriyordu. 

Dans Direktörü ve koreograf Polly Bennett, "Bob sahnede adeta kendinden geçerdi," diyor. "[Kingsley'in] bu seviyeye ulaşması büyük bir zihinsel güç gerektiriyor. İnsanlar Bob Marley için, 'çok özgür, sahnede çok serbest' diyor. Aslında öyle değil. Oldukça derinden bağlı. Hareketlerinin güçlü bir merkezi var. Sahneye çıktığında Kingsley'in gerçekten de o bedensel gerçekleri oynadığını görüyorum. Başardığı işler arasında beni en çok gururlandıran şey de bu."

Müzik dünyasının en sevilen sanatçılarından bazılarının beyaz perdedeki canlandırmalarının arkasında oyuncu koçu olan Bennett yer alıyor. Bennett, Rami Malek'in canlandırdığı Freddie Mercury'den (Bohemian Rhapsody) Austin Butler'ın canlandırdığı Elvis'e (Baz Luhrmann'ın Elvis filminde) ve Naomi Ackie'nin canlandırdığı Whitney Houston'a (I Wanna Dance With Somebody filminde), oyunculara nasıl bir ikon gibi hareket edeceklerini öğretiyor.

Ben-Adir ile birlikte geçirdikleri süreç hakkında Bennett, "Kingsley'in ortaya koyduğu her şey otantik bir kaynaktan geliyor," diyor. "Burada söz konusu olan Bob Marley'nin neden o şekilde hareket ettiğini ortaya çıkarmak; bu da fiziksel açıdan karakter gelişimine katkıda bulunabileceğimiz anlamına geliyor."

Bennett, insanların hareket etme nedenlerini anlamaya çalıştığını söylüyor. "Hareketler duygusal bir temelden geliyor. Önemli olan bir şeyi kopyalamak değil; Bob'un belirli bir anda nasıl düşündüğü ve hissettiği. Önemli olan sahnede yaptığı ve meşhur olduğu şeyleri neden yaptığı."  

Hem Bennett hem de Ben-Adir'in söylediğine göre, bu detay ve keşif sayesinde Bennett'in performansı gerçek bir sanatsal bütünlük kazanıyor. Marley'in müziği nasıl kalıpları kırdıysa müziği icra etme biçimi de kalıpları kırdı.

"Biz bir nevi özel dedektifleriz," diyor. "Bizim işimiz [keşfettiklerimizi] Kingsley'in sette kullanabileceği pratik bir hale dönüştürmek. Bob Marley hayranlarının, onun farklı performanslarının tüm farklı yönlerine dikkat ettiğimizi bilmelerini istiyoruz."

Green, Bennett ve Ben-Adir'in Bob Marley'in ruhunu sahnede ve sahne dışında yakalamak konusunda başardıklarına hayranlık duyuyor. Ben-Adir'in kararlılığı, ekranda ilk kez "şarkı sözlerinin arkasındaki adamı" ortaya çıkaran bir performansa nasıl yol açtı?

Bennett, "Her şey hareketlerden ibaret," diyor. "Bob'un sahnedeki hareketleri sahne dışındaki yaşamından kaynaklanıyor. Bazıları ise büyük bir dayanıklılık testi. Exodus gibi neredeyse yedi buçuk dakika uzunluğundaki bir parça, hareketin yanı sıra dudak senkronizasyonu, seyirciye kendini adama ve gitar çalma söz konusu olduğunda muazzam miktarda enerji gerektiriyor."

Ben-Adir'e gitar çalmayı öğreten ise Ben Martinez'di. Başarılı gitar koçu, kendisinin deyimiyle "sadece Bob gibi çalmakla kalmayıp, Bob'un çalarken grup içinde sahip olduğu rolü anlayabilmesi" için Ben-Adir ile çalıştı. Başka bir deyişle, oyuncuya hem müzik teorisi hem de film çekimi uygulamaları konusunda hızlandırılmış bir kurs verdi.

"Açıkçası Bob çok özel seslere sahip ünlü bir müzisyen. Ama onu üst düzey bir gitarist olarak düşünmek zorunda değilsiniz," diyor Martinez. "Ama o çok yönlü bir karakter. Bob her şeyi başparmağıyla çalardı ki bu Hendrix'e özgü bir şeydi. Buna başparmakla çalmayı düşünmeyeceğiniz akorlar da dahildi, örneğin orta pozisyon akorları."

Martinez, Ben-Adir'in bu ayrıntıları en ince ayrıntısına kadar yeniden yarattığını, öyle ki filmde Ben-Adir'i Marley olarak izlediğinizde, parmak uçlarından yukarıya doğru gerçek bir Bob Marley performansını yakından göreceğinizi söylüyor.

 Norton, rol arkadaşının başardıkları için "Kingsley'e şapka çıkarıyorum," diyor. "Çok büyük bir yükün altına girdi ve üstesinden de geldi. Kendini bu kadar adamış bir aktör görmemiştim. Gerçekten çok çalışıyor ve karşılığını da alıyor."

Ben-Adir'in Bob Marley olma yolunda ne kadar başarılı olduğunun belki de en iyi göstergesi David Kerr, nam-ı diğer Davo'dan geliyor. Kendi alanında son derece başarılı bir müzisyen olan Kerr, Bob Marley: One Love'da bizzat oynadığı Bob Marley and The Wailers'ın gitaristi ve geri vokalisti Junior Marvin'in oğludur.  

Kerr, Ben-Adir için "Kingsley sanki bu enerjiyi taşıyor gibiydi," diyor. 

"Bob'un tüm bu projeyi gölgede bıraktığını hissediyorum. Sanki yukarıdan kontrol ediyormuş gibi. Kingsley, Bob'un gerçek kişiliğini canlandırmak konusunda çok alçakgönüllü ve çok tutkulu."




BİR AİLE MESELESİ (1. BÖLÜM)


Marley ailesinin Bob Marley: One Love projesine katılımı, bu projenin en büyük değeri olduğunu kanıtladı. Zira ne filmin yıldızı ne de yönetmeni, ailenin tam desteğinin arkalarında olduğunu bilmeselerdi bu işi kabul etmezlerdi.

Reinaldo Marcus Green, "Mümkün değil," diye onaylıyor. "Ailenin güvenini erkenden kazanmak benim için çok önemliydi. Her çocuğun babasını koruyacağı gibi, onlar da doğru sebeplerden dolayı korumacı davranıyor. Bunu çok hoş buluyorum. Bu sayede etrafımda bir güç alanı varmış gibi hissettim. Beni ve filmle ilgili vizyonumu desteklemek için yanımdalardı."

Ailenin filmin öznesine bu kadar yakın olması, filmin daha da samimi olabileceği anlamına geliyordu. Ben-Adir, anlaşma imzaladıktan kısa bir süre sonra Cedella Marley'in kendisine, sadece Marley ailesinin erişebildiği görüntüleri içeren bazı dosyalar gönderdiğini söylüyor.

"Bu gerçekten rüya gibi bir durumdu çünkü her zaman samimi tarafınızı göstermeye çalışırsınız. Biz de burada, onu seven ve bu sahnelerin yaşandığı anlarda çoğu zaman onunla birlikte odada bulunan insanlara erişebiliyor ve onların desteğini alabiliyorduk," diyor Ben-Adir.

Green, Marley ailesinin en çok koruduğu şeyin perdede görülen bu nüanslar olduğunu söylüyor. "Yürüyüşü, ellerinin duruşu ya da bacak bacak üstüne atışı. Çekimler arasında bunlar konuşuluyordu. Bob'un kendisine şoförlük yapılmasını sevmemesi gibi şeyler. Her zaman kendi arabasında olurdu, arabayı şoför sürerdi ama kendisi asla arka koltuğa oturmazdı. Ön koltuğa otururdu. 'Biz eşitiz,' derdi. Bir film yapımcısı olarak bu ayrıntılar benim için hayati önem taşıyor."

Yönetmen filmle ilgili ilk görüşmesinde Ziggy Marley'in de olduğunu söylüyor. "Nihayetinde bu işi aldığım yerde de yanımdaydı. Her gün benden önce sete geliyordu. Benim için önemli biriydi. Kardeşim oldu. Bir askerim oldu. Bir dostum oldu. Sadece bir aile üyesi olarak değil, gerçek bir yapımcı olarak da güvenebileceğim biri oldu," diyor Green.

Yönetmen, sürecin başlarında Bob Marley: One Love filmine, King Richard'ı çekerken çok işine yaramış olan aynı anlayışla yaklaşmaya karar vermişti: "Bu senin filmin. Benim filmim değil. Bu senin babanın hikâyesi. Ben sadece onun hikâyesini sinematik bir şekilde dünyayla paylaşmak için yeteneğimi kullanmaya çalışacağım."

Bu amaçla Green, çekimlerden önce stüdyo ve yapımcılarla bir görev bildirgesi paylaşarak, filme dahil olan herkese en başta neden bu filmi yapmak için yola çıktıklarını ve bu hedefi asla unutmamaları gerektiğini hatırlattı.

"Görev bildirgesinde temel olarak 'Bu filmi neden yapıyoruz? Bu filmi neden şimdi yapıyoruz?' sorusu soruluyordu," diye anlatıyor yönetmen. "Bu filmin çıkış noktası içimizdeki en karanlık yeri kazmak ve 'Bizi biz yapan şey nedir? Neden Bob hepimizin içinde yer alıyor?' sorularını sormaktı. İşte bu film bunun sonucunda ortaya çıktı."

Bob'u Bob yapan şey, birçok yönden kendi ailesini, babalarının sanatını oluşturmasına yardımcı olan bazı özellikleri paylaşmalarıyla, hikâyesini ekrana taşımak için mükemmel insanlar yapan şeydir. 

Cedella Marley yaklaşımları için "Mükemmeliyetçi olmaya çalışmıyoruz" diyor. Bu yaklaşımda özellikle lehçe ve kıyafetlere odaklanılıyor. "Yine de mükemmel olması gerekiyor. Babam mükemmeliyetçi biriydi ve bu hepimize miras kalan bir lanet. Ya da bir lütuf. Her zaman ilk gelen ve son giden o olurdu. Bu takdir edilmesi ve devam ettirilmesi gereken bir davranış. Onu hayal kırıklığına uğratmamak bizim elimizde."

Cedella için sette olmak sürekli bir keşif yolculuğuydu. "Tam bir duygu karmaşasıydı. Çünkü bunların hiçbirini [Bob ve Rita'nın turnedeki anılarını] görmemiştim. İzlerken, ‘Vay be, gerçekten mi?’ 'Bunu kim yapar ki?' diyorsunuz. Ama sonra onun bir rock yıldızı değil de bir Rasta olduğunu hatırlıyorsunuz ve sanırım hayatı buymuş."

Cedella, "Annemiz yanımızda. Hâlâ hayatta ve mücadele ediyor," diyor. "Yanımızda Judy Mowatt, Marcia Griffiths  [Rita Marley ile birlikte I-Threes vokalist üçlüsünü oluşturan kişi] ve Neville [Garrick] var." İster sette ister Zoom bağlantısında olsun, hepsi her zaman hazırdı. Bu etkinliklerde bulunmuş olmalarına dair kişisel anıları, paha biçilmez bir anılar kütüphanesi gibi. Şimdi filme alınarak ölümsüzleştirildi.

Cedella, "Babamın gerçekte kim olduğuna dair görüşlerini alabileceğimiz, provalarda ya da sadece takılırken ya da bir parti verirken ulaşabileceğimiz insanlar vardı," diyor. "Babamla birlikte hikâyeyi yaşayan insanlar bizim hikâyemizi anlatmamıza yardımcı oldu. Bize doğru hissettiren şey de bu. Her gün [setteyken] anneme telefonumdan [sahnelerden] küçük parçalar gönderiyordum ve o da her zaman bir yorum yapıyordu. Annem artık babamın sesi olmuştu."

Oyuncular ve set ekibi, Marley ailesinin ve arkadaşlarının etrafta olmasının prodüksiyona sürekli bir doğallık hissi verdiğini, sanki bazı sahnelerde adeta bir şeylerin başka şeylere dönüştüğünü söylüyor.

James Norton, "Bir sahne için prova yaparken değiştirmemiz gereken herhangi bir şey için Ziggy'den tavsiye aldığımız çok oldu," diyor. "Sık sık son dakikada yeni replikler ya da fikirler ortaya atılırdı. Bir şeyin tam olarak doğru gelmediğini ya da daha açık olması gerektiğini düşünürdü. Bu sadece Bob açısından değil, Chris [Norton'un canlandırdığı Blackwell] açısından da böyleydi çünkü onlar yakın arkadaştı. Akrabalara ve arkadaşlara ulaşabileceğimiz kanallarımız vardı. Hepsi bize tavsiyelerde bulunuyor, bizi daha yakın, daha özgün kılıyordu."

Ekran karşısında Rita'yı oynamak söz konusu olduğunda bu düzeyde bir erişime sahip olmak Lashana Lynch için çok şey ifade ediyordu. Lynch, bir ikonla görüşmek için Jamaika'ya gidişini şöyle anlatıyor: Bayan Marley ile odada sadece birkaç dakika kaldıktan sonra, kızı Sharon'ın bana 'Annem sende enerji olduğunu söylüyor,' dediğini hatırlıyorum. Bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyordum. Birlikte geçirdiğimiz zamanlar iki enerjinin saf ve gerçek bir şekilde birbirine bağlanması gibiydi. Aklımdaki sorular onun ruhuyla cevap buldu. Bu da hayal edebileceğimin ya da umduğumun çok ötesinde bir durum. 

Bob Marley: One Love'ın oyuncuları ve ekibindeki pek çok kişi gibi Lynch için de bunlar filmde sonsuza dek aklından çıkmayacak anılardı. İhtiyaç duyduğu her an zihninde yeniden canlandırabileceği anılar.

Lynch, aralarındaki etkileşim hakkında şunları söylüyor: Rita'dan sevgi, doğal bir enerji ve pek çok kişinin tüm yaşamı boyunca aradığı huzur saçılıyor. En doğal halinde sakince oturuyor. Onunla bu alanda tanışmak inanılmaz bir onurdu. Tüm çekim boyunca buna bağlı kaldım ve bu sayede onun kişiliğinin koridorlarını bulabildim. 




BİR AİLE MESELESİ (2. BÖLÜM)


Bob Marley: One Love filmini harekete geçiren aile bağları sadece perde arkasında kalmıyor. Öyle ki, dünyanın dört bir yanındaki izleyiciler filmi izlediklerinde ekrandaki oyuncular ve sanatçılar bazı durumlarda gerçek hayattaki meslektaşlarıyla neredeyse aynı DNA'yı paylaşıyor gibi görünüyorsa, bunun nedeni bazı durumlarda gerçekten de öyle olmalarıdır.

Ziggy Marley, "Bu filmi böylesine özel kılan şey, sadece Bob'un çocukları olan bizlerin değil, diğer müzisyenlerin çocuklarının da filme dahil olması" diyor.

 "Family Man'in aynı zamanda basçı olan bir oğlu var ve filmimizde Family Man'i [canlandırıyor]. Gitarda Junior Marvin'in oğlu var. Junior Marvin'i oynuyor. Bunlar gerçek. Kimse rol yapmıyor. Onlar da bunun bir parçası. İyi bir kadro oluşturduk."

Doğru okudunuz. Bob Marley: One Love filminde The Wailers'ı Stefan A. D. Wade (Seeco Patterson rolünde), Hector Roots Lewis (Carly Barrett rolünde) ve Tosin Cole'un (Tyrone Downie rolünde) yanı sıra gerçek müzisyenlerin çocukları canlandırıyor. Bunların yanı sıra, The I-Threes olarak Lashana Lynch (Rita Marley rolünde), Anna-Sharé Blake (Judy Mowatt rolünde) ve Naomi Cowan (Marcia Griffiths rolünde) projede yer alıyor. 

Gerçek hayattaki üç Wailers üyesinin gerçek hayattaki üç oğlunu bulmak, sürekli doğruluk arayışında olan bir yapım için çok önemli bir andı. Şimdi tümüyle başka bir boyuta geçebileceklerdi. Her biri kendi çapında yetenekli müzisyenler olan bu genç adamlar, hem babaları hakkındaki derin bilgilerini hem de yarattıkları müziği ortaya koyabiliyorlardı.

"Geçmişte [bu filmin] farklı versiyonlarını yapmaya çalıştıklarını biliyorum. Söylentiler duymuştum," diyor grup lideri Aston 'Family Man' Barrett'ın oğlu ve davulcu Carlton Barrett'ın yeğeni Aston Barrett Jr. "Ama Cedella Marley'den bir telefon aldığımda bunun ciddi olduğunu anladım. Oyunculuk için ne düşündüğümü sordu. Daha önce hiç oyunculuk yapmadığımı söyledim. Bana bir film çektiklerini söyledi. Benden babamı canlandırmamı istedi. Ben de 'Tabii, sorun değil' dedim. Ondan onay aldım ve hemen işe koyuldum."

The Wailers'ın modern oluşumuyla birçok kez turneye çıkan Barrett Jr. uzun süredir babasının müzikal mirasını canlı tutma konusunda tutkuluydu ve bunu şimdi başka bir mecrada yapabildiği için heyecanlıydı. Özellikle de Ziggy'nin onu senaryoyu doğaçlama olarak yazmaya ve replikleri tam da babasının zamanında söylendiği gibi söylemeye teşvik etmesinden çok memnundu.

Barrett Jr. şöyle diyor: Bu görevi gerçekten düşündüğünüzde pek çok ruhun gitmiş olduğunu görürsünüz. O yüzden çok ruhani bir görev oldu. Yaşadığım deneyim oldukça etkileyiciydi. Bob Amca'yı hissedebiliyorum. Herkesi hissedebiliyorum. Babam burada [sette] olmasa da onu ruhen hâlâ hissediyorum. Ona bu filmde yaptıklarımızı anlattım ve çok şaşırdı. Sahneleri çekerken, onların yaşadıkları zorlukları görmek çok dokunaklıydı. Bu bize [babalarımız hakkında] çok daha fazla bilgi ve anlayış kazandırdı.

Duygular bir yana, The Wailers'ın gerçek hayattaki oğullarının ekipte yer almasının getirdiği sayısız fayda vardı. Elbette fiziksel benzerlikler söz konusuydu. Green, "Bazı günler kendinizi kameraya bakıp acayip bir şey yaptığınızı düşünürken buluyorsunuz" diyor. Aynı zamanda saf hareket ve ritim açısından da sonuçlar muhteşemdi.

Gerçek I-Threes üyesi Marcia Griffiths ile olan yakınlığını canlandırdığı karaktere de yansıtan ünlü müzisyen ve sunucu Naomi Cowan, ekiple Londra'daki ilk buluşmasını çok iyi hatırlıyor. Cowan aynı zamanda annesi gospel sanatçısı Carlene Davis ve babası reggae şarkıcısı ve yapımcı Tommy Cowan olmak üzere zengin bir Jamaika müzik kökenine sahip. 

Cowan, Londra'daki o ilk toplantıda herkesin babalarının birlikte çalıştığını fark ettiğini ve bunun çok özel bir şey olduğunu söylüyor. "Hiçbiriyle tanışmamıştım ama çocukluğumuzda benzer deneyimler yaşadığımız için hemen kaynaştık. Sanırım hepimiz kendimizi, taşımaktan onur duyduğumuz ağır bir yükün altına girmiş olarak gördük. Kendilerini babalarının enerjilerine uyum sağlamaya adadıkları için hepsiyle gurur duyuyorum. Sadece şarkıları doğru çalmıyorlar, aynı onlar gibi çalıyor ve davranıyorlar."

Sette karşılıklı öğrenme, sürekli yaratıcı geçişler ve sahneleri anında incelikli hale getirme konusunda işe yaradı. Kingsley Ben-Adir, "Etrafımda o Jamaikalı çocuklar varken, onlardan gelen bir notla tüm sahneler değişiyordu," diyor. "Söyleyecekleri en küçük şeyler bile derin etkiler yaratabiliyor." 

Dolayısıyla Ben-Adir gözlerini ve kulaklarını her zaman açık tuttu. "Daima açık olmaya çalıştım, her şeyi bildiğimi düşünmedim, çünkü bilmiyorum" diyor. "Sadece edinebildiğim kadarını biliyorum. Gerçekten sırtımı onlara yasladım. Çünkü bu onların kültürü, ben ise sadece bir misafirim. Bazen eve gelirdim ve 'Aman Tanrım' derdim. ‘Aston bana bunu söylemese bunu yapamazdım.’ Ayrıntılar çok önemliydi."

Kerr, insanların şimdi kendisine babasını oynamanın, hayatından önemli anları yeniden canlandırmanın ve popülerliklerinin zirvesinde Bob Marley and The Wailers'da olmanın gerçekten nasıl bir şey olduğunu anlamanın nasıl bir duygu olduğunu sorduğunu söylüyor. Başardıklarının büyüklüğünü tam olarak anlamanın nasıl bir şey olduğu soruluyor.

"Buna cevabım; bunun bir rüyanın gerçekleşmesi gibi bir şey olduğu. Babam sayesinde hep oyunculukla ilgiliydim. Her zaman bir kamerası vardı. Evdeyken küçük ev videoları çekerdik. Küçükken tiyatro yapmıştım. Ama bunu özel kılan şey, onun yaptıklarını yeniden yaşayabilecek olmak," diyor Kerr.

Carlton Barrett'ı canlandıran Hector Roots Lewis, "nam-ı diğer Carly, nam-ı diğer Mareşal, The Wailers'ın davulcusu", Marley'in kendi kontrolü dışında bir şey tarafından bu mesajı yaymaya zorlandığını söylüyor.

Lewis, "Bence bu film Bob'un şarkılarını sadece insanlar için yazmadığını gösterecek," diyor. "Kendi içinde tatmin etmeye çalıştığı içsel bir şey için de yazdı. Bob bir rock yıldızından çok daha fazlasıydı. İyileşmek için haykıran bir sanatçıydı. Dünyanın onu duyması için haykırıyor, sevdiği bir şeyi paylaşıyordu." 




MERHUM BÜYÜK NEVILLE GARRICK


"Her zaman Bob'un beni en iyi arkadaşı olarak görüp görmediğini bilmediğimi söylerim. Ama ben onu en iyi arkadaşım olarak görüyordum. Dolayısıyla, bunu yönetmeyi ve doğru olduğundan emin olmayı ona borçluyum."

Bu sözler 6 Mart 2023'te Bob Marley: One Love setinde filmdeki rolünü anlatması istendiğinde Neville Garrick'e aitti. Üzücü biçimde Garrick sadece sekiz ay sonra, 14 Kasım'da yaşamını yitirdi. 

Filmin tarih danışmanı olarak Garrick'in görevi, kilit sahnelerdeki diyaloglardan yeniden yaratılan konser sahnelerinin ışıklandırma ve sahne tasarımına kadar her şeyin doğruluğunu denetlemekti. Birçok açıdan uzunca bir süredir bu görev için hazırlanıyordu. 

Reinaldo Marcus Green, "Neville bana yaklaşık 25-30 yıldır bu filmi çekmeye çalıştığını söyledi," diyor. "Neville, Bob'u çok sevdiği için bu iş üzerinde uzun süredir çalışıyordu. Bob onun kardeşi gibiydi. Neville sette çok enerjikti, haftanın yedi günü sabahın beşinde oradaydı."

Bob Marley: One Love filminde Neville Garrick'i Sheldon Shepherd canlandırıyor ve bunu bir ayrıcalık olarak nitelendiriyor. İkili, filmin çekimleri sırasında çok yakınlaştı ve aralarında geçen birçok konuşma esrarengiz bir bilgiyi ortaya çıkardı: Neville ve Sheldon'ın yıllar önce aynı okula gittikleri ortaya çıktı. Sheldon okula başladığında, Neville'in resim öğretmeni artık okul müdürüydü.

Garrick'in erken yaşlarda aldığı resim dersleri ilerideki hayatı için çok önemli olacak, Bob Marley'in devrimci sanat yönetmeni olarak yetişecek ve en ikonik albüm kapaklarını tasarlayacaktı. Marley'in 1976 tarihli çıkış albümü Rastaman Vibration için yaptığı ilk kapak, kısa süre önce Billboard dergisi tarafından Tüm Zamanların En İyi 100 Albüm Kapağından biri olarak ilan edildi.

"Neville, sanat yönetmenliğinin yanı sıra turnedeki tüm arka planları da tasarladı. Canlı gösterilerin ışıklandırmasını da o yaptı. Müziği renklendirdiğini söylerdi," diyor Shepherd. Garrick, Marley'in müziğe kattığını resimlere kattı.

    İkili, o sırada Kingston Daily News'de çalışan Garrick, yazı işleri müdürüne Marvin Gaye turnesine çıkan yerel bir grup olan Bob Marley and The Wailers hakkında bir haber yapmalarını önerdiğinde tanışmıştı.

Garrick sette bunun 1974'te olduğunu söyledi. "Ben de yazar Jean Fairweather ile birlikte Hope Road'a [Marley 56 numarada oturuyordu] gittim. Ben Bob'un fotoğraflarını çekerken o da Bob'la röportaj yaptı. Sanırım şimdiye kadar çektiğim en iyi fotoğraflar bunlardı. Sunday dergisine beş sayfalık bir haber yaptık. İki ay sonra gazeteden istifa ettim ve Bob için ücretsiz çalışmaya başladım."

Garrick ve Marley yakın arkadaş olmuştu. Hatta setteki tüm arkadaşlar ve aile üyeleri arasında Garrick, Marley hakkında eşsiz bir bilgi ve hikâye kaynağı gibiydi. Suikast girişiminden sonra Marley'le birlikte özel bir jetle Jamaika'dan Bahamalar'daki Nassau'ya uçan kişi Garrick'ti. 

Kingsley Ben-Adir, "Suikast sahnesini çekerken, Bob'un o anda ne yaptığını anlamaya çalışıyordum," diyor. "Çünkü o anda tarihi bir şeyi çekiyor gibiydik. Neville'e ne yaptığımı sordum. Neville de Bob'un [silahlı baskıncılar içeri girip ateş açmadan hemen önce] ne yaptığını anlattı. 'Greyfurtlarla hokkabazlık yapıyordu. Gösteriş yapıyordu.' Bunlar sadece Neville'den alabileceğiniz türden detaylardı."

Ziggy Marley, "Herkes Neville'in hikâyelerini dinlemeye bayılırdı," diyor. "Bize verdiği ayrıntılar, filmin yapımı açısından paha biçilemezdi." Prodüksiyon müzik süpervizörü John Warhurst bir keresinde kendini Google'da Bob Marley and The Wailers'ın evlerinde verdikleri partilerde hangi müzikleri çaldıklarını araştırırken bulduğunu söylüyor. "Sonra Neville'in orada olduğunu fark ettim ve gidip ona sordum!"

Lashana Lynch, Garrick gibi insanların bu prodüksiyon için ne kadar önemli olduğunu vurgulamanın yeterli olmayacağını söylüyor. Onun her gün sette olması filmin "havasına" katkıda bulundu, sürekli olarak sunduğu ayrıntılar benzersiz bir yaratıcı enerjiyi körükledi.

Lynch, "Kariyerimin başlarında, başkalarının karakteriniz hakkında söylediklerini sorgulamayı öğrendim," diyor. "Oynadığınız kişileri seven ve saygı duyan kişilerin olması daha derine inmeme yol açtı. Bu filmde göreceğiniz nüansların çoğu setteki sohbetlerden ve her an ilham almaktan doğdu. Sette Bayan Marley'e dair yaklaşımımı zenginleştirmek için en iyi enerjiyi topladım ve onu gerçekçi bir şekilde temsil etmek için daha çok çalıştım."  

İşte bu yüzden Sheldon Shepherd, Bob Marley: One Love'da en kolay rolü üstlendiğini söylüyor. "Çünkü öğrenmek istediğim her şeyi ona sorabilirdim. O gün ne dediğini sorardım. O da, 'Nereye gidiyoruz Skip?' dedim.' derdi. Ben de 'Tamam, ben de bunu söyleyeceğim' derdim," diye anlatıyor Shepherd.

Skip, Garrick'in Bob Marley için kullandığı bir lakaptı. Bu da Garrick'in Ben-Adir'in eski dostunu canlandırışını daha da dokunaklı kılıyor. Garrick onunla çalışma konusunda "Ona Kingsley demezdim," diyor. "Ona Skip derdim. Kingsley ile uğraşmıyordum. Bob'la uğraşıyordum."

"Neville, Bob olmak dışında her şeyimiz gibiydi. Babamın en iyi arkadaşıydı" sözleriyle anlatıyor Cedella Marley. "Neville'in katkıları her gün bir sahneyi doğrudan etkiledi," diye ekliyor Ben-Adir. Şu anda bile herkes ona Neville Amca diye hitap ediyor.

Çekimlerin sonuna doğru, filmin nasıl ilerlediğini düşündüğü sorulduğunda Garrick, "Ben memnun edilmesi zor bir adamım. Şu anda memnunum. Bob'u gerçekten seviyorum ve bunun gelmiş geçmiş en iyi Bob olmasını istiyorum. Başka hiçbir projede böyle saygı ve sevgi görmedim," diyor. Nihayet eski dostu hakkında bir film yapma fırsatı bulmanın bir ayrıcalık olduğunu ifade ediyor.




OYUNCU KADROSUYLA TANIŞIN


Filmin adı Bob Marley: One Love olabilir ama merkezinde iki kişi bulunuyor. Reinaldo Marcus Green, "Bu gerçekten de birçok açıdan Bob ve Rita Marley'in hikâyesi," diyor. "Bu her ikisinin de hikâyesi. Lashana ilk sahnesini oynadığında, gerçekten de bunu kanıtlamış oldu."

Yönetmen, BAFTA® ödüllü No Time To Die ve The Woman King filmlerinin yıldızı Lashana Lynch'i "her şeyi bir üst seviyeye taşıyan gerçek bir yetenek" olarak tanımlıyor. 

Green, Lynch'i sette çalışırken izlemenin Lebron'u [James] topla oynarken izlemek gibi olduğunu söylüyor. "İzleyicilerin onu ve Kingsley'i birlikte görmeleri için gerçekten sabırsızlanıyorum." 

Kingsley Ben-Adir, Lynch ile birlikte altı ay boyunca hazırlık yapma "lüksüne" sahip olduklarını, "koşulsuz sevgiyi temsil eden, arkadaşlığın ötesinde, evliliğin ötesinde, daha derin ve dürüst bir bağ kuran bir ilişki yaratmaya" çalıştıklarını ve Marley ailesiyle vakit geçirip onlara sorular sorarak bu iki simgesel insanın o zamanlar nasıl olduklarını keşfettiklerini söylüyor.

Ben-Adir, "Lashana'nın yanında kendimi güvende hissediyorum," diyor. "Her zaman benim dayanağım oldu. Çekimler başlayana kadar onlarca kez prova yaptık. Onun beni takdir etmesi benim için büyük bir cesaret kaynağıydı. Kendisi Jamaikalı. 'Evet, bu adam bunu yapacak kadar deli,' dedi."

Bu filmdeki araştırmasını "şimdiye kadar bir kişi üzerinde yaptığı en öğretici çalışma" olarak tanımlayan Lynch, gerçek Rita Marley'i keşfetmek için otobiyografisi No Woman No Cry'dan başlayarak, yıllar süren video röportajları, performansları ve çocukları Cedella, Sharon ve Ziggy ile aylarca süren görüşmelere daldı.

Lynch, aralarında geçen pek çok konuşmayı "inanılmaz derecede aydınlatıcı ve birleştirici" sözleriyle anlatıyor. "Asıl araştırmam Bayan Marley ile görüştüğümde başladı. O anda onun iç sesi, Bob'a olan sevgisi ve sahip olduğu tarif edilemez güç hakkında daha net bir fikir edindim. Tanıştıktan sonra pek çok şey yerine oturmaya başladı."

Green, filmindeki Rita rolünün, Rita'nın Bob'un hayatında oynadığı rolle aynı olduğuna inanıyor: yol gösterici bir ışık. "O her zaman yol gösterici bir ışıktı, Bob'un her zaman başlangıçta verdiği mesajın merkezine dönmesini sağlayan biriydi. Bob neyin peşindeydi? Ne yapmaya çalışıyordu? Rita'nın varlığı ona her zaman bir şeyler hatırlatırdı," diyor yönetmen.

"Rita bir grup üyesiydi. Bob'un her adımında yanındaydı. Aynı zamanda çocuklarının da annesiydi. İnanılmaz bir ilişkileri vardı. Aralarında ben dahil pek çok insanın bildiğini sanmadığım bir güven ve derin bir ilişki vardı."

Green, oyuncu kadrosu ve ekibin geri kalanı; gerçek Rita Marley'in kocasıyla birlikte başardıklarının hikâyesinde şimdiye kadar hak ettiğini bulamadığını söylüyor. Şimdi bunları yapmaya devam ediyor.

"Gerçek Rita'yla yüz yüze tanıştığımda ve onun varlığını, zarafetini ve gücünü gördüğümde, [oyuncu seçimi söz konusu olduğunda] aradığım özelliklerin bunlar olduğunu anladım. Dünyanın Rita Marley'in kim olduğunu bilmesi gerektiğini düşündüm," diye vurguluyor Green. "Rita, Bob'un yolculuğunun bel kemiğiydi. Ona derin bir bağlılık duyuyordu ve bu bağlılığı bugün de devam ediyor, bu filmde de yapımcı olarak yer alıyor."

Rita'nın çocukları da annelerinin gerçek hikâyesinin anlatılmasından büyük mutluluk duydular. Film yapımcılarının ekip ruhu ve hem destansı bir biyografi hem de samimi bir aşk hikâyesi olan bir film yapma arzuları onları heyecanlandırdı. 

Lynch'le tanıştıklarında Marley ailesi, Rita'yı canlandıracak mükemmel kişiyi bulduklarını anladı. Ziggy, "Öncelikle, bunun nedeni Lashana'nın harika bir oyuncu olmasıydı," diyor. "Ama Lashana'nın güçlü biri olmasının da etkisi vardı. Tıpkı annem gibi o da aynı hamurdan yoğrulmuş." 

Lynch bu karşılaştırmadan gurur duysa da aradaki benzerlikleri görmezden gelmiyor. "İyi bir Jamaikalı soyundan geliyorum," diyor. "Ailemdeki kadınlar aptal değil ve söyledikleri sözlerde ciddi olurlar. Ziggy'nin bende bunu fark etmesi inanılmaz. Kelimenin tam anlamıyla bir ikon olarak gördüğüm annesiyle bu kadar yakından karşılaştırılmak da benim için büyük bir onur."

 "Bu filme tesadüfen dahil olmadığıma kesinlikle inanıyorum" diyor. "Bu filme bir oyuncu olarak normalde yaklaştığım gibi yaklaşamazdım. Bu alanda sadece Bayan Marley için değil, Bob ve Jamaika'nın sahip olduğu miras için de bir temsilci olmanın hayati önem taşıdığını başından anladım. Bob'un çocuklarının bunu başarabileceğimize inanmaları muazzam bir şey ve bu asla hafife alınamaz."

Cedella, "Kingsley'i Bob ve Lashana'yı Rita olarak görmek çok güzeldi," diyor. "Bence ikisi de anne ve babamın en iyi yönlerini temsil ediyorlardı. Onlara güveniyorum. Onları sette her gördüğümde, 'Merhaba anne. Merhaba baba' derdim. Herkesin odaklanmasını sağlamak istiyordum!"

Öte yandan, Cedella'nın ebeveynlerinin genç hallerini Nia Ashi (genç Rita'yı oynuyor) ve Quan-Dajai Henriques (genç Bob'u oynuyor) canlandırıyor. Filmin ünlü görüntü yönetmeni Robert Elswit'e göre her ikisi de "kesinlikle muhteşem". 

Elswit, "Bu filmin duygusal merkezini Bob ve Rita'nın ilişkisi oluşturuyor, buna şüphe yok," diyor. "Bir araya geldiklerinde ve birbirlerine bakışlarınızı gördüğünüzde, bunun gerçek bir başarı olduğunu anlıyorsunuz. Önemli olan her zaman gerçeği bulmaktır. Quan ve Nia da gerçekten harikalar."

Bu iki genç Jamaikalı oyuncu da rollerinin önemini ve aynı zamanda kendilerini ifade etme, oynama özgürlüğünü hissettiler. Ashi, "Jamaika kökenli biri olarak, Jamaika kökenli, patois dilinde konuşan bir karakter için seçmelere katılma şansını elde etmek her zaman bir lütuftur," diyor. "Aynı zamanda Rastafaryan olan bir karakteri canlandırmak, özellikle de bu şekilde büyüdüğüm için ayrı bir lütuftu. Senaryoyu görür görmez çok sevdim. Samimi ve gerçekçiydi. Evimdeymiş gibi hissettim."

Ashi ve Henriques, böylesine gerçek bir romantik bağa sahip iki insanı canlandırmanın ne kadar güzel olduğundan bahsediyorlar. Henriques bunu "gerçekten tatlı ve doğal" olarak nitelendiriyor. 

Öncü butik müzik şirketi Island Records'un kurucusu Chris Blackwell rolünde Happy Valley ve Little Women gibi dizilerin yıldızı James Norton yer alıyor. Norton'un deyimiyle "kusursuz" bir zevke sahip olan gerçek Blackwell'in sanatçı kadrosunda U2 grubundan Grace Jones'a kadar herkes yer alıyor.

Norton, "Chris çok fazla dikkat çekmeyen bir karakter," diyor. "Ama Bob Marley and The Wailers Londra'daki ofisine girdiğinde inanılmaz bir çekim hissetti. Bu adamların harika sesleri vardı ama odaklanmaları da çok net ve yoğundu." Blackwell plağı yapmaları için 4.000 sterlin teklif ederek risk aldı. Jamaika'daki stüdyoya geri döndüler. Blackwell bekledi.

"Sonunda Rita'yla buluşmaya gitti ve [gergin bir şekilde] 'Bir şey yaptılar mı?' dedi. Rita da 'Evet' dedi. Bir sürü kayıt yaptılar. Endişelenme,'" diye gülerek anlatıyor Norton. "Chris stüdyoya girdi ve ona Catch A Fire albümünü dinlettiler. Böylece aldığım risk işe yaradı!"

Bob Marley: One Love'daki pek çok oyuncu gibi Norton da gerçek Chris Blackwell ile tanışma ve Marley ile ilişkisinin dinamiklerinin yıllar içinde nasıl geliştiğini anlama şansına sahip oldu.

Gerçek Blackwell çocukken ailesiyle birlikte Jamaika'ya taşınmıştı. Blackwell, reggae müzik sevgisini adada keşfedecekti. Ve bu sevgi, Jamaika'nın 1962'de bağımsızlığını kazanmasının ardından Londra'ya taşındığında ona bir avantaj sağlayacaktı.

Norton, "Filmimizin bir bölümü Chris'in Junior'ı [Marvin] nasıl gruba dahil ettiğini ve The Wailers'ın müziğinin nasıl değiştiğini anlatıyor," diyor. "Chris, farklı bakış açılarını birleştirmeyi severdi. Onun için müziğin tüm mecralarından sanatçıları bir araya getirmek, dâhileri birbirleriyle tanıştırmak önemliydi. Belki de Bob içlerindeki en büyük dâhiydi."  

Marley müziğinin önemli bir parçası da Rita Marley, Judy Mowatt (filmde Anna-Sharé Blake tarafından canlandırılıyor) ve Marcia Griffiths'ten (filmde Naomi Cowan tarafından canlandırılıyor) oluşan etkileyici vokalist üçlüsü The I-Threes'tir. I-Threes, 1974 yılında grubun bir parçası oldu.

Naomi Cowan, "Anladığım kadarıyla The I-Threes ismini benim karakterim Marcia bulmuş," diyor. "İlk başta birisi 'Kendinize We Threes demelisiniz' diyordu. Aslında kendimizi Rastafari'de bu şekilde tanımlıyorduk. Ama onun yerine The I-Threes ismini tercih ettik." 

Cowan "The I-Threes sadece vokal şarkıcıları değildi," diyor. Bob Marley and The Wailers'ın hikâyesi için önemlilerdi. Plaklara ve başlıklarına bakarsanız Bob Marley and The Wailers ve The I-Threes yazıyor. Bunun büyük bir parçasıydılar. Kadınların bu alana getirdiği bir denge var. Bunu setin perde arkasında bile görüyorum. Ayakları yere basan bir anlayış getiriyoruz."




ONE LOVE KELİMESİNİN ANLAMI


"Bu filmin konusu bir kurtuluş. Filmin ötesinde bir adam yer alıyor, sıradan bir adam. Bu hikâyede bir adamın zihinsel kölelikten kurtulma arayışı anlatılıyor," diyor Reinaldo Marcus Green.

"Onun amacı müziğini olabildiğince fazla insanla paylaşmaktı. Bob'un zamansız ölümü dünyaya müziğinden bir armağan bıraktı ancak dünyadaki pek çok kişi ne gerçek Bob'u ne de gerçek mücadelesini biliyor. Bu hikâye Bob'u ya da müziğini tanımayan çocuklar için, yeni nesil hayranlar için," diyor yönetmen. 

"Bu filmin amacı Bob hakkındaki efsaneleri çürütmek, rahatsız edici gerçekleri incelikle işlemek ve bize büyük bir keyif veren bu adamı onurlandırmak. Bu hikâye adeta satır aralarında, görünen yüzeyin ötesinde yaşıyor."

Nesta Robert Marley 6 Şubat 1945'te Nine Mile, Jamaika'da doğdu. Tüm zamanların en etkili reggae müzisyeni oldu. İmajı, tarzı ve sesi ne kadar tanınmış olsa da, dış görünüşünün altında yatan ruh hiçbir zaman gerçek anlamda filme aktarılamadı. 

James Norton, "Legend [ölümünden üç yıl sonra yayınlanan ve tüm zamanların en çok satan reggae albümü olan derleme albüm] ile ilgili en üzücü şey, Bob'u milyonlarca insana tanıtmış olması ama onu ve vermek istediği mesajı tam olarak yansıtamamış olması," diyor.

"Bu film benim için boşlukları doldurdu. Artık anlıyorum. Vermek istediği mesajı anlamak için Bob'u tanımanız gerek. Geçmişini, nereden geldiğini bilmeniz gerek. Her şey bağlamın içinde yatıyor."

Green, bir yandan Bob'u anlamak için Rita'nın onun hayatında oynadığı rolü anlamak ve paylaştıkları sevginin gücünü kavramak gerektiğini söylüyor. Kostüm tasarımcısı Anna B. Sheppard, "Bunu araştırmak için en az 10 belgesel izledim ve Rita hakkında çok az konuşuldu," diyor.

"Arka planda kalmıştı. Bob Marley'in hikâyesini anlatan pek çok insan vardı ama karısı ortalıkta görünmüyordu. Ama senaryoyu okuduğumda bu filmin aynı zamanda bir aşk hikâyesi olduğunu fark ettim. Rita onun hayatında inanılmaz bir rol oynamıştı ve sonunda birileri bunu fark ettiği için çok mutlu oldum."

Film yapımcılarının ilk karşılaştıkları daha önemli soru ise hangi hikâyeyi anlatacaklarıydı. "Bob'un hayatı hakkında anlatılacak o kadar çok şey var ki. Bob'un çevresinde konuştuğunuz herkesin farklı bir hikâyesi var. Dolayısıyla tüm bunları araştırmak ve neler düşündüğünü, neler yaşadığını, nelerle mücadele ettiğini ve bize neler verdiğini anlamamızı sağlayan hayatındaki pencerenin ne olduğunu bulmamız gerekiyordu," diyor yönetmen.

"Yapımcılar, ben ve stüdyo olarak 1976-1977 yılları arasındaki müzik dehası dönemi, Bob'un hayatında tüm zamanların en ünlü şarkılarından bazılarıyla dünyanın dört bir yanındaki insanların kalplerini ve zihinlerini ele geçirdiği dönem üzerinde karar kıldık. Yaratıcılık açısından zengin olan o dönem bizim için önemliydi. Ve bunu tamamlayan iki konser vardı."

Smile Jamaica, 5 Aralık 1976'da Marley'in Jamaika halkı için verdiği ücretsiz bir konserdi ve yıllar süren paramiliter şiddetin ardından iki siyasi parti, demokratik sosyalist Ulusal Halk Partisi (PNP) ve muhafazakâr Jamaika İşçi Partisi (JLP), tarafından bölünmüş bir ülkeyi birleştirmeyi amaçlıyordu. Müzik aracılığıyla insanları bir araya getirmek istiyordu.

Green, "Bob bu siyasi durumun dışında kalmaya çalışsa da bir şekilde ortasına düşmüştü," diyor. "Jamaika'nın en büyük yıldızlarından biriyken bunu nasıl yapabilirsiniz? Bob'un bir taraf tutması için çok fazla ısrar ve baskı vardı. Barış elçisi olan Bob, bu boşluğu doldurmak için müziği bir araç olarak kullanmaya çalışıyordu. O zamanlar Trenchtown başka hiçbir yere benzemeyen bir savaş bölgesiydi. Bob Marley de bunun tam ortasındaydı."

O sırada sadece sekiz yaşında olan Ziggy Marley, ayrıntıları olmasa da o zamanın duygusunu hatırlıyor. "Bir değişim zamanıydı," diyor. "Çocuktum ama havadaki enerjiyi hissedebiliyordunuz. Farklı türden insanların eve geldiğini görebiliyor, bir şeyler duyuyor, tam olarak anlayamadığınız bir hisse kapılabiliyordunuz."

Konserden iki gün önce, akşam saat 8.30'da yedi silahlı adam Bob Marley'in Hope Road 56 numaradaki evine girerek onu, Rita'yı ve diğer iki kişiyi silahla vurdu. Green, "Pek çok insan müziği yaşamaya devam ettiği için bunu unutuyor ama böyle bir an yaşandı," diyor. Mucizevi bir şekilde, yaralarına ve Rita'nın hastaneye kaldırılmasına rağmen Bob Marley and The Wailers sindirilmeyi reddetti ve planlandığı gibi Kingston'daki Ulusal Kahramanlar Parkı'nda Smile Jamaica konserini verdi. Marley'in sahnede yaralarını bile gösterdiği 90 dakikalık muhteşem bir konser sahnelendi.

Green, "Smile Jamaica konserinde, iki gece önce olanlardan dolayı sanki başka bir boyuttaymış gibi daha derin bir duygu yoğunluğuna girdiğini düşünüyorum," diyor. "Göğsünü gerip [seyirciye] 'Şuramdan vuruldum, şuramdan vuruldum' diye gösterdiğinde, 'Beni öldüremezsiniz,' diyordu. Bunu kaç kişi yapar bilmiyorum. Çok güçlü bir meydan okuma anıydı."

Daha sonra Jamaika'da kalmanın güvenli olmadığını anlayan Marley, görevine devam etmek için Londra'ya taşındı. "Müziğini ve mesajını dünyanın geri kalanına ulaştırmak istiyordu. Exodus albümünü yaparken ve bu albüm ile Avrupa'da turneye çıkarken bunu yaptı," diyor Green, Marley'in o zamanki düşünce yapısını anlatırken. 

"O zaman Bob'u ait olduğu yere, evine getiren şey neydi? One Love barış konseri," diyor yönetmen. Bu konser, 22 Nisan 1978'de Jamaika'nın Kingston kentindeki Ulusal Stadyum'da düzenlenen ve Marley'in en belirleyici anı olacak efsanevi bir konserdi.

"1977'de Bob hastalanmıştı. Ancak Jamaika ve dünya için çok tarihi bir an olan bu barış konseri için Jamaika'ya döndü." diyor Green. Marley, bazı Fransız gazetecilerle futbol oynarken ayak parmağını sakatlamış, otelin doktoru da yarayı temizleyip sarmıştı. Fakat yarası iyileşmeyince melanom teşhisi kondu.

Green, "Bob dünyayı dolaştıktan sonra geri dönüp hayatının artık onun için fiziksel anlamda önemli olmadığını fark etti. Aslında yalnızca bir bedenden ibaret olduğunu düşündü. Ruhu o noktada kontrolü ele geçirmişti. One Love barış konserinin de böyle büyülü bir gizemi var."

Konser sırasında Marley, grubun 'Jamming' şarkısını seslendirdiği sırada, dünyada yankı uyandıran bir görüntüyle, o sırada başbakan olan PNP'li Michael Manley ve JLP'li Edward Seaga olmak üzere iki rakip siyasi partinin liderlerini sahneye çağırdı ve ellerini başının üzerinde buluşturdu.

Green, "Birbirine tahammül edemeyen iki siyasetçinin bu barış anı için el ele tutuşmasını kalabalığın içinde izlemenin nasıl bir şey olduğunu ancak hayal edebilirim," diyor.  O an, müziğin birleştirici gücünün en kalıcı örneklerinden biri olmaya devam ediyor. 




MÜZİĞE HAYAT VERMEK


Bob Marley: One Love filminin ses dünyasında işitsel bir kronoloji bulunuyor. Prodüksiyon ses miksajcısı Chris Munro filmin başındaki müzik için "Exodus'un tohumlarını duyuyorsunuz," diyor. "Ardından şarkılar mükemmel olana kadar giderek gelişiyor. Bunu nasıl yaptığını ve üzerine nasıl koyduklarını görüyorsunuz." 

Konser sahnelerinin orijinal parçalar kullanılarak çekilmesine karar verildi. John Warhurst "İnsanların filmde Bob'un sesini duymak istediklerini hissediyorduk" diyor. Kendisi filmdeki ilk işi olan prodüksiyon müzik süpervizörlüğü sırasında setteki tüm müziklerden sorumluydu, sonrasında ise müzik editörü süpervizörlüğüne geçti. 

En büyük zorluğun her zaman aynı olduğunu söylüyor. "Arşivde neler var?"  "Her zaman en büyük soru budur. Neyse ki bu filmdeki müzik süpervizörümüz Stephen Marley."

Bu filmde konser görüntüleri söz konusu olduğunda, klasik şarkıların her bir yönü, oyuncular dudak senkronizasyonu yaparken ve şarkılara eşlik ederken gerçekçi bir şekilde yansıtılabiliyor. Munro, "Harika olan şu ki, oyuncuların çoğu müzisyen olduğu için onlara nasıl davulcu gibi görüneceklerini göstermek zorunda değiliz" diyor.

Reinaldo Marcus Green, "Kingsley'in etrafını gerçek müzisyenlerle sarmamızın amacı da buydu," diyor. "Bunlar Bob Marley and The Wailers ile turneye çıkmış müzisyenler, onların çocukları. Dolayısıyla tüm aşamaları ve tüm akorları biliyorlardı. Uydurma değildi. Kimse rol yapmıyordu. Gerçek gibi hissettiriyor çünkü bu gerçek."

Örneğin David Kerr babasını oynuyor. Gitar koçu Ben Martinez, "David gitar çalabiliyordu, sıfırdan başlamıyordu," diyor. "Ama Junior Marvin, müthiş bir gitaristti. Bu yüzden Junior'ın tüm çalışmalarını konser konser, set set tekrar ettik. Sonunda filmde kullanılacak kurguya ulaştık. Amacımız en ince ayrıntısına kadar öğrenebilmekti."

Sahne arkasındaki tüm bu çalışmaların asıl önemi, oyuncuları ve ekibi, yeniden yaratmaya çalıştıkları gerçek karakterlerle aynı bilgi birikimine sahip ve aynı temeller üzerine inşa edilmiş sahne performansları sergilemeleri için özgür kılmasıydı. 

Görüntü yönetmeni Robert Elswit, "Bob Marley and The Wailers'a o eski konser görüntülerinde bakarsanız performans sergilemediklerini, kalplerini ve ruhlarını açtıklarını, seyircileriyle ruhani bir bağ kurduklarını görürsünüz" diyor. "Oyuncularımızın da performans sergilememesini, sadece bunu yapmalarını istiyorduk."

Kerr'e göre Bob Marley: One Love'da izleyiciler, sıcak bir Jamaika gecesinde 80.000 kişilik bir kalabalığın önünde çalan gerçek grubu izlemeye "en yakın deneyimi" yaşayacaklar.

Gülümsüyor ve kısa süreliğine o geceye geri dönüyor. "Herkesin enerjisi birbirini etkiliyordu. Gerçekmiş gibi hissettim. Muhtemelen hayatımda yaşadığım en güzel duygulardan biriydi."

Green, yaratıcı süreç hakkında "Bob yüksek beklentilere sahip biriydi," diyor. "Bob'un şakası yoktu. Trenchtown'da yaşayan sert bir karakterdi. Ona bulaşamadınız. O bir Tuff Gong'du (Sert Adam anlamında Marley'in takma adı, ardından şirketinin adı oldu). O bir liderdi ve herkes ona saygı duyardı."

Wailers'taki günler sabah 5'te koşuyla başlardı, Bob spor yapmanın verimliliği artırdığına inanırdı. Sonrasında genellikle parkta bir futbol maçı da yaparlardı. Bu arada çalışmalara yoğunlaşılırdı. Neville Garrick, "Orkestra yanlış bir nota çaldığında çok sinirlenirdi," diye anlatıyor. "'Müziğimi mahvetmeyin' derdi. Bu sayede bugüne kadar geldi."

Mirası sonsuza dek özgün bir tarzla bağlantılı olacak. Müzik yapımcısı Harvey Mason Jr. "Bob Marley'in mirasının ne anlama geldiğini idrak edebilmek mümkün değil," diyor. "Elimizde bir kişiyle çok yakından ilişkilendirilen bir müzik türü var. Reggae endüstrisindeki diğer insanları hafife almak istemem ama bu müzik Bob Marley ile anılıyor. Bir ülkeyi düşündüğünüzde aklınıza ilk Bob Marley geliyor. Bir bayrağı ve o bayrağın renklerini düşündüğünüzde, kendinizi Bob Marley ile özdeşleştirirsiniz. Reggae müzik deyince aklınıza Bob Marley gelir."

Film yapımcıları, filmdeki müzikal sahneleri birbirine bağlama görevini üstlenmek üzere besteci Kris Bowers'ı filmin müziklerini yapması için görevlendirdi.

Bowers, "Ziggy ile bu filmin müziğinin nasıl olacağı konusunda ilk konuştuğumuzda, kültürün müziğin üzerinde çok önemli bir varlığa sahip olduğunu hissettirmesinin ve müziğin sıradan bir Hollywood sinema müziği olmamasının öneminden bahsettik," diyor. Amaçları, şarkılarla ve hikâyeyle sürekliliği olan ama aynı zamanda kendi kimliği olan bir şey yaratmaktı. 

          "Ziggy ve Stephen, müziğin kültürel bir önemi ve kökeni olduğunu hissettirmek için hangi enstrümanları kullanabileceğimizi konuşmak üzere benimle birlikte sürece dahil oldular. Ben de ister tematik ister enstrümantasyon açısından olsun, sesin ve müziğin Bob'un müziğinin özünden geldiğini ve anlamlı olduğunu nasıl hissettireceğimizi bulmak için onlarla birlikte çalışmaya devam ettim." 

Bununla birlikte Marley'in şarkıları da evrensel bir kaynaktan geliyordu. Kerr özümsediği içgörüleri, "Bob, 'Bir şarkı yazdığımda bebeklerin bile beni anlamasını istiyorum. Herkesin bunu anlamasını ve kavramasını istiyorum' derdi. Bunlar beni gerçekten daha çok çalışmaya itti," diye anlatıyor.

Buna rağmen Exodus ile bir vites değişimi yaşandı. Londra'ya yerleşmesinin ardından Marley kendini punk müzik ortamıyla özdeşleştirdi. James Norton, "Dışarıdan gelmiş olmaları ve perdenin arkasını görmeleri, düzeni gerçek haliyle görmelerini sağladı," diyor. Bob, aynı zamanda bu yeni albümün gerçekten dünyaya yayılmasını ve mesajını geniş kitlelere ulaştırmasını istediğini de biliyordu.

Ziggy Marley, Exodus'un babasının gerçek kimliğinin ve her tür müziğe ne kadar açık fikirli olduğunun göstergesi olduğunu söylüyor. Ziggy, "Onun gelenekçi olduğunu düşünen bazı insanlar var," diyor. "Ama gerçekten anlamıyorlar. Müzikal anlamda kendine asla sınır koymazdı. Müzik yapmak için açık fikirli olmalısınız. Bob da açık fikirli biriydi."

Tüm bu olgular Bob Marley: One Love'daki müzik oturumlarını, Bob Marley and The Wailers'ı doğal ortamları olan stüdyoda gördüğümüz film sekanslarını şekillendirdi.

Konser sahnelerinde grubun film karakterleri gerçekten çalarken orijinal parçaların üzerine eklemeler yapılıyordu. Bu seanslarda grup, Munro tarafından temin edilen 70'lerin orijinal mikrofonlarıyla canlı olarak kaydedildi. Filmdeki her şeyde olduğu gibi, detay seviyesi de kusursuz.

"Bob'un düşündüğümden daha üst düzey bir sanatçı olduğunu [çalışarak] öğrendim. Eğer bir şarkı öğrenmek istiyorsanız Reggae oldukça erişilebilir bir formattır. Ama tarz olarak, bunu özgün bir şekilde yapmak büyük bir marifet. Bu çok önemli," diyor Martinez.  

"Pek çok akor sadece ateş başında çalınan akorlardan ibaret değil, gerçekten keskin akorlar. Telleri gitardaki ahşaba kadar itmeniz bile gerekmiyor. Kingsley de tüm bunları mükemmel bir şekilde yapıyor."

Yönetmen, amacının Bob'u sanki karşınızda görmüş gibi hissetmeniz olduğunu söylüyor. Sizin için filmin, kendisinin bu filmi yaparken yaşadığı devrimci deneyim gibi hissettirmesini istiyor. Marley'in müziğinin sadece müzikten daha fazlası olduğu fikri, bu filmdeki pek çok kişinin hissiyatını yansıtıyor. 

Green'e göre Marley'in sözleri, filminin insanların daha iyi anlamasına yardımcı olacağına inandığı bir adamın ruhuna açılan bir pencere. Yönetmen, "Tüm zamanların en sevdiğim şarkısı olan 'Redemption Song' gibi şarkılarla çalışmak inanılmaz bir duygu," diyor.

"Bob'un kendisi ve içinde bulunduğu arayış için [bu şarkı] önemliydi. Bob'un babasından, ya da babasının yokluğundan demeliyim, Trenchtown sokaklarında fakir ve evsiz büyümeye kadar çözmekle uğraştığı pek çok kişisel sorunu vardı. Birçok insan Bob'un evsiz olduğunu bilmiyor. Birçok insan Bob'un melez olduğunu bilmiyor. Ama bu filmin konusu onun müziğiyle, yani gerçekle ilgili."




JAMAİKA'DA GERÇEK MEKÂNLARDA ÇEKİM


Reinaldo Marcus Green, yapımcısı için "Ziggy bu filmi benim yönettiğimi biliyor," diyor. "Aramızda bir duvar yok. Ama bu benim hikâyem de değil. Bu Jamaika halkının hikâyesi." 

Bob Marley'in ve dolayısıyla onunla ilgili herhangi bir filmin Jamaika halkı için önemini anlatabilmek çok zor. Naomi Cowan, "Jamaika doğumlu olmak... Japonya, Yeni Zelanda veya dünyanın herhangi bir yerine gittiğinizde insanlar haritada gösteremeseler bile Jamaika'yı ve Bob Marley'i tanırlar. Burada doğduğum için kendimi çok ayrıcalıklı hissediyorum," diye açıklıyor.

İşte bu yüzden Bob Marley: One Love'daki herkes filme "köklerini ve kalbini" vermek için çok çalıştı. Oyuncu kadrosunda ve ekibinde 252 Jamaikalı bulunan bu yapımda, Jamaika kültürünün doğru bir şekilde temsil edilmesi amaçlanıyor.

Cowan'ın "Jamaika medyası, kültürü ve tiyatrosunda yaşayan bir efsane" olarak tanımladığı Fae A. Ellington'ın diyalogları denetlemek üzere her gün sette olması bu kararlılığın sadece bir örneğiydi. 

Film yapımcıları, hem (Neville Garrick'e göre) "hâlâ orada bulabileceğiniz en iyi balıkla tanınan" hem de Bob ve Rita'nın ilk kez öpüştüğü iskelenin bulunduğu Port Royal gibi önemli Jamaika mekânlarında çekim yaptılar.

Green, "Setimizi ziyaret eden Başbakanın, Kültür Bakanlığı'nın ve Jamaika'daki diğer pek çok kuruluşun desteğini aldık," diyor. "Arkamızda bu desteğin olması bu film için çok önemliydi çünkü bu sayede Bob'un yolculuğunu gerçekleştirebildik. Gerçek Bull Bay'de [Bob çocuklarıyla orada çok zaman geçirdiği için yerel olarak Marley Plajı olarak bilinen plaj], gerçek Hope Road 56 numarada, Trenchtown'ın gerçek sokaklarında, Tuff Gong stüdyolarında ve Strawberry Hill'de çekim yaptık. Bu filmi Jamaika'da, Jamaika halkıyla birlikte hazırladık."

Bu aslında yönetmenin Jamaika'da yaptığı ikinci çekim oldu; daha önce 2019'da Top Boy dizisinin üç bölümünü orada çekmişti. Yerel ekiplerle tekrar çalışmaya hevesliydi. 

Green, "Jamaika'da herkes Bob'a karşı korumacı yaklaşıyor," diyor. Kahramanlarıyla çok gurur duyuyorlar. Bob'un yokluğunda yaptıkları nedeniyle aileye de saygı duyuluyor. Onun mirasını her gün taşımaya devam etmeleri dikkate değer bir durum. Müziğin ve mesajın dünyanın dört bir yanında duyulmasını sağlamak için adeta durmak bilmeyen bir kararlılık. Daha önce nasıl harekete geçtiklerini hiç görmemiştim."

Ziggy Marley, 70'lerde Hope Road 56 numaradaki evinde "açık ev politikası" olduğunu söylüyor. “Sürekli insanlar gelir giderdi. Bir toplum merkezi gibiydi." Evleri Tuff Gong plak şirketine ev sahipliği yapacaktı. Günümüzde ise burada Bob Marley Müzesi bulunuyor.

Yapım tasarımcısı Chris Lowe, "Jamaika'ya vardığımda yaptığım ilk şey Hope Road'daki eve gidip etrafı iyice kolaçan etmek oldu," diyor. "Orada çekim yapabilmemiz için müze olmaya fazlasıyla uyarlanmış olduğu çok belliydi."

Prodüksiyon, bu önemli mekânı yeniden yaratmak amacıyla iç mekân olarak inşa etmek de dâhil olmak üzere çeşitli seçenekleri araştırdı. Lowe, "Kararımızdan dönmedik ve Jamaika'da güneşin altında kompozit bir ev inşa etmemiz gerektiğini söyledik," diyor. 

Sonunda Lowe'un ekibi, Marley'in evdeki mevcut fotoğraflarına dayanarak eksiksiz bir dış cephe ve mutfak, oturma odası, müzik odası, merdiven, yatak odası, veranda gibi "hemen hemen" eksiksiz bir iç mekân inşa etti. Trenchtown sakinlerinden yaklaşık 30 kişi inşaata yardım etmek üzere görevlendirildi.

Ziggy, "Gerçekten harika bir deneyim oldu," diyor. "Burada bu işi yaparak Jamaika'daki pek çok insana yardım etmekten mutluluk duyuyoruz. Hem iş imkânı sağlıyoruz hem de Jamaika'ya ışık tutuyoruz. Bob'un burada olması ve yaptıklarını devam ettirmesi gibi. İnsanları bir araya getiriyoruz. Onlara yardım ediyoruz." 

"Rei ile birlikte o döneme ait pek çok görüntüye baktık. Jamaika hakkında çok fazla şey inceledik. Gazete görüntüleri, fotoğraf kareleri, reggae kültürü üzerine harika kitaplar," diyor Elswit. "Herkes gibi biz de Jamaika'nın adaları, mavi gökyüzü ve suyu gibi canlı, zengin ve parlak renklerinden etkilendik. Bunun Bob'un Londra'da geçirdiği ve oldukça gri olan dönemle harika bir tezat oluşturacağını düşündük."

Green, Lowe'un "katmanlı mimari tasarımları", Carla Farmer ve Nadia Stacey'nin "parlak doğal saç ve makyaj çalışmaları" ve Anna B. Sheppard'ın "çarpıcı kostüm tasarımı" sayesinde "Kingsley Ben-Adir'in kaybolup Bob Marley'e dönüşeceğini" söylüyor. Yapımcı Robert Teitel de aynı fikirde. Teitel, "Trenchtown'daki insanlar Kingsley'i Bob olarak gerçekten benimsedi," diyor.

"Trenchtown da Bob'un yaşadığı yer. Pek çok insan bunun ne olduğunu gerçekten anlamıyor. Bob'u tişörtlerinden ya da albüm kapaklarından tanıyorlar. Bob'un müziğini biliyorlar. Ama bu mahalleyi tanımıyorlar, burası pek de güvenli bir yer değil," diye ekliyor Green.

"Bu hikâyede Bob'un böyle bir yerden gelip nasıl bu kadar çok sevgi gösterebildiği ilham verici bir şekilde anlatılıyor. Bob, hikâyesini dünyaya armağan ettiği bir esere dönüştürdü. Bunu müziğe döktü. Umarım filmde de bunu başarabiliriz. Trenchtown halkının desteği olmadan bunu yapamazdık. Bu film onların, bizim değil. Bunu onlar için yaptık."

Sheppard, "Bu filmde 80 oyuncu vardı ve bazıları sahne kostümleri de dahil olmak üzere 30 kez kostüm değiştirdi," diyor. "Jamaika'da sadece figüranlar için 600 kostüm satın aldık. Bu muazzam bir proje. Ekranda gördüğünüz tüm kostümler gerçek. Kot giymenin doruk noktasıydı."

Yerel dükkanlardan satın aldığı kumaşlarla pek çok ikonik Wailers ve I-Threes kıyafetini yeniden tasarlayan Sheppard, doğal olarak Marley'nin kendisiyle özdeşleşmiş Adidas kıyafetlerini de derinlemesine incelemek zorundaydı. Naomi Cowan, "O kadar harikalar ki sanki onları bir arşivden aldık," diye hayret ediyor.

Sheppard, "Bob Marley, spor kıyafetlere olan hayranlığıyla gerçekten zamanının ötesindeydi," diyor. "Adidas kıyafetleriyle futbol oynardı. İster eşofman altı ister tüm takım olsun Adidas kıyafetleriyle kanepesinde gitarıyla uzanmayı severdi. O böyle biriydi. The Wailers farklıydı. Bundan çok etkilenmiştim. O zamanlar King's Road'a gittiğinizde spor ayakkabılı insanlar göremezdiniz. Bob tüm düşünce biçimlerinde çok ileri görüşlüydü."

Tabii bir de Rastafaryan etkisi vardı ki; "Bob için bu çok önemliydi," diyor Sheppard. "60'lı yıllardaki Rastafaryanların kıyafetlerinde çok fazla askeri motif vardı. Eski askeri gömlekler, düğmeli pantolonlar, madalyonlar, bereler. Bob asker yeşili ceketini severdi. Modaya çok fazla önem vermezdi. O sadece, insanların takip ettiği modalar yarattı."

Marley'in Rastafaryan harekete olan ilgisi 1966 yılında, Delaware'de annesiyle birlikteyken ve Rastafari'nin mesih olarak gördüğü Etiyopya İmparatoru Haile Selassie'nin Jamaika ziyaretini kaçırdığında başladı. İlerleyen yıllarda Bob'un inançları onun, şarkı sözlerinin ve hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelecekti. 

Ziggy Marley, Rastafari'nin pek çok fikrini diğer eski felsefelerden aldığını söylüyor. "Biz sadece bunları birleştiriyoruz. Rastafari dünya için birleştirici bir güçtür. Babamın müziği ve mesajı gibi. Saç örgümüz, içinde bulunduğumuz yolculuğun görsel bir temsili gibidir. Devrimci bir ifade niteliğinde. Belli bir norma uymuyoruz çünkü özgürüz."

"Bu film, 18 Nisan 2023 tarihinde Nyabinghi töreni ile kutsandı. Bu ruhani bir konu," diyor Ziggy Marley. "Bu ruhani unsur olmadan bir Bob Marley filmi çekemezsiniz. Törende çok güçlü bir enerji vardı. Olması gereken buydu."




BOB MARLEY'İN MİRASI


"Bob, başkalarına sevgi ve neşe katmak için dünyanın yükünü omuzlarında taşıdı. Bizim için bu acıyı çekti. Terk edilmişliği taşıyordu. Acıyı taşıyordu. Suçluluk duygusu taşıyordu. Ama nefret taşımıyordu," diyor Reinaldo Marcus Green. Onun dünyasında gerçekten zaman geçirmiş olmanın kendisine kazandırdığı en büyük kazanım hakkında konuşuyor. 

"Affediciydi ve nihayetinde kendisi ve başkaları için kurtuluş aradı. İnancına ve müziğini yaratmaya olan derin ve amansız bağlılığı, paylaşmak istediği şeydi." Yönetmen, ünlü şarkı sözlerinden birini söylüyor: Bu özgürlük şarkıları mı? Sahip olduğum tek şey bu. Kurtuluş şarkıları...

Lashana Lynch için Marley her zaman iç huzuru ifade ediyor. "Dünyadaki çoğu kişi Bob'un bu dünyada geçirdiği süre boyunca sahip olduğu barış duygusunun bir parçasına bile sahip olsaydı bunun nasıl bir yankı uyandıracağını hepimiz biliyoruz." Lynch, filmin insanlara bu efsanenin farklı bir yönünü göstererek kaderindeki adama nasıl dönüştüğünü görmelerini sağlamasını umuyor.

Kingsley Ben-Adir, "Duygusal biri değildi," diyor. "Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bob'un duygusal olmadığını bilecek kadar onunla vakit geçirdim. Müzik ve futbol sayesinde iyi hissediyordu. Futbol, güç, koşu, müzik ve biraz da duman. Kendini müziğin içinde kaybederdi. Çoğu zaman hayatı için şarkı söylüyormuş gibi hissediyorum."

Pek çok açıdan öyleydi. Bu filmin de izleyicilere göstereceği gibi, Bob Marley müziğinin gücünün ve insanları sadece birleştirmekle kalmayıp aynı zamanda ayağa kaldırmak için neler yapabileceğinin gayet farkındaydı.

Film yapımcıları hakkını verebilmek için ellerinden geleni yaptı. Bu da iyi bir şey. Sette kendisine Bob Marley'nin tüm bunlardan ne çıkarım yapacağı sorulduğunda Neville Garrick; "O, 'İşini iyi yaptığından emin ol!' derdi. Çünkü en sevdiklerinizden en fazlasını beklersiniz."

Marley'in eşi Rita, çocukları Ziggy ve Cedella ile yapımcı ve müzik süpervizörü Stephen'ın yanı sıra eski grup arkadaşlarının oğullarından oluşan arkadaşları ve ailesinin Bob Marley'i gururlandırmaya çalıştığını söylemek yanlış olmaz. Onların tek umudu, Bob'un gerçek hikâyesini görerek belki de dünyanın her yerinde daha fazla insana onun gibi olmak için ilham verebilmek.   

Cedella Marley hayatını, dünyanın dört bir yanındaki insanların babasının müziğinden ilham almalarını izleyerek geçirdi. İster bu müziği icra etsinler, ister bu müzikle rahatlasınlar ya da bu müzik onlara karşılaştıkları sıkıntıları aşmaları için enerji versin. Bu filmin faydalı olmaya devam edeceğini umuyor.

"Çocuklarımın farklı bir nezaket türüne tanık olmalarını umuyorum. İnsanlık için nezaket, birbirimiz için nezaket. Çocuklarımın asla yaşamak zorunda kalmayacağını düşündüğüm bazı şeyler var ki, bunların hâlâ yaşanmakta olduğunu asla düşünemezsiniz," diyor.

"Benim çocuklarım değilse bile, umarım onların çocukları bu nezaketi görür. Bob'un mesajını duyurmaya devam edeceğiz. Çünkü Bob Marley'in hâlâ yapacak çok işi var."


Filmin mmknmrtb notu:   65   /100