25.6.22

Elvis



ELVIS, Warner Bros. Pictures ve vizyoner, Oscar adayı film yapımcısı Baz Luhrmann’ın, başrollerinde Austin Butler ve Oscar ödüllü Tom Hanks’in yer aldığı, Elvis Presley’in hayatını ve müziğini araştırarak konu alan, epik bir sinema gösterisi olarak karşımızda.

Gerçek bir sinematik drama olan film, esrarengiz menajeri Albay Tom Parker (Hanks) ile sıradışı ilişkisi üzerinden Elvis Presley’in (Butler) hayatını ve müziğini konu alıyor. 

Hikaye, Amerika’da gelişen kültürel manzara ve masumiyetin kaybolmaya başladığı zeminde, Presley’in şöhrete yükselişinden, benzeri görülmemiş bir yıldıza dönüştüğü 20 yılı aşkın sürede, Presley ve Parker arasındaki karmaşık ilişkinin dinamiğini gözler önüne seriyor. 

Bu yolculuğun merkezinde Elvis’in hayatındaki en önemli ve etkili insanlardan biri olan Priscilla Presley (Olivia DeJonge) de yer alıyor.



Başrollerdeki Butler ve Hanks’in yanında, ödüllü tiyatro oyuncusu Helen Thomson (“Top of the Lake: China Girl,” “Rake”) Elvis’in annesi Gladys’i, Richard Roxburgh (“Moulin Rouge!” “Breath,” “Hacksaw Ridge”) Elvis’in babası, Vernon’u, DeJonge (“The Visit,” “Stray Dolls”) Priscilla’yı canlandırıyorlar.  

Luke Bracey (“Hacksaw Ridge,” “Point Break”) Jerry Schilling rolünde, Natasha Bassett (“Hail, Caesar!”) Dixie Locke rolünde, David Wenham (“The Lord of the Rings” Trilogy, “Lion,” “300”) Hank Snow rolünde, Kelvin Harrison Jr. (“The Trial of the Chicago 7,” “The High Note”) B.B. King rolünde, Xavier Samuel (“Adore,” “Love & Friendship,” “The Twilight Saga: Eclipse”) Scotty Moore rolünde, ve Kodi Smit-McPhee (“The Power of the Dog”) Jimmie Rodgers Snow rolünde karşımıza çıkıyorlar.



Filmde yer alan diğer oyuncularsa şöyle sıralanıyor; Dacre Montgomery (“Stranger Things,” “The Broken Heart Gallery”) TV yönetmeni Steve Binder rolünde, Avustralyalı aktörler Leon Ford (“Gallipoli,” “The Pacific”) Tom Diskin rolünde, Kate Mulvany (“The Great Gatsby,” “Hunters”) Marion Keisker rolünde, Gareth Davies (“Peter Rabbit,” “Hunters”) Bones Howe rolünde, Charles Grounds (“Crazy Rich Asians,” “Camp” ) Billy Smith rolünde, Josh McConville (“Fantasy Island”) Sam Phillips rolünde, ve Adam Dunn (“Home and Away”) Bill Black rolünde.

Filmdeki diğer ikonik müzisyenleri canlandırmaları için yönetmen Luhrmann şarkıcı/söz yazarı Yola’ya, Sister Rosetta Tharpe rolünü, model Alton Mason’a Little Richard rolünü, Austin, Texas’ın yerlisi Gary Clark Jr.’a Arthur Crudup rolünü, ve artist Shonka Dukureh’e Willie Mae “Big Mama” Thornton rolünü verdi.

Oscar adayı Luhrmann (“The Great Gatsby,” “Moulin Rouge!”) filmi, Baz Luhrmann & Sam Bromell ve Baz Luhrmann & Craig Pearce ve Jeremy Doner’in yazdıkları senaryodan yönetti. 

Filmin hikayesi Baz Luhrmann ve Jeremy Doner’e ait.  

Filmin yapımcıları; Luhrmann, Oscar ödüllü Catherine Martin (“The Great Gatsby,” “Moulin Rouge!”), Gail Berman, Patrick McCormick ve Schuyler Weiss. Filmin yönetici yapımcıları; Toby Emmerich, Courtenay Valenti ve Kevin McCormick.



Yönetmenin kamera arkasındaki ekibinde yer alan isimlerse şöyle sıralanıyor; görüntü yönetmeni Mandy Walker (“Mulan,” “Australia”), Oscar ödüllü yapım ve kostüm tasarımcısı Catherine Martin (“The Great Gatsby,” “Moulin Rouge!”), yapım tasarımcısı Karen Murphy (“A Star Is Born”), editörler Matt Villa (“The Great Gatsby,” “Australia”) ve Jonathan Redmond (“The Great Gatsby”), Oscar-adayı görsel efektler süpervizörü Thomas Wood (“Mad Max: Fury Road”), müzik süpervizörü Anton Monsted (“Australia,” “Moulin Rouge!”) ve kompozitör Elliott Wheeler (“The Get Down”).

 “Elvis”in ana çekimleri Queensland, Avustralya’da, Queensland ve Avustralya Hükümetleri’nin desteğiyle yapıldı. 

Warner Bros. Pictures Sunar, Bir Bazmark Yapımı, Bir Jackal Group Yapımı, Bir Baz Luhrmann Filmi, “Elvis”.  

Elvis bütün dünyada Warner Bros. Pictures tarafından dağıtılacak.  



22 Haziran 2022’den itibaren bütün dünyada vizyona girmeye başlayacak olan film, Kuzey Amerika’da ve Türkiye’de 24 Haziran 2022’de vizyona girecek.


YAPIM HAKKINDA


Müziğin efsane ismi Elvis hakkında yaptığı kapsamlı araştırma sayesinde sanatçının halk önündeki başarısı ile kişisel bocalamalarının ardındaki tuhaf ortaklığı keşfeden yazar-yönetmen-yapımcı Baz Luhrmann, “Hikayenin ismi 'Elvis' olsa da, bu aynı zamanda Albay Tom Parker'ın hikayesi, en azından anlatım açısından. O bizim anlatıcımız ve bu anlamda güvenilmez biri” diyor ve ekliyor: "Söylemeyi sevdiğim gibi, Albay Tom Parker asla ne bir albay, ne bir Tom, ne de bir Parker'dı; tüm bunlara rağmen büyüleyici bir karakterdi. Kendini o büyük yeteneği bulmaya adamış bir festival müdavimiydi".

Film yapımcısı açıklamalarını şöyle sürdürüyor: “On dokuz yaşındaki Elvis Presley, Tupelo-Mississippi'nin siyahlara ait bölümünde beyazlara ayrılmış birkaç evden birinde bir süre yaşamıştı. Burada bir grup mahalle arkadaşıyla birlikte, hem yerel müzik mekanlarında hem de Pentikost (bir tür kilise müziği) çadırlarında yapılan müziği özümsedi. Büyüdükçe, bunu country müzik sevgisiyle birleştirdi. Parker'ın hiçbir şekilde müzik kulağı yoktu, ancak Elvis'in bir bütün olarak genç izleyiciler üzerindeki etkisine kesinlikle çarpılmıştı. Albayın filmde dediği gibi, 'Gördüğüm en müthiş festival gösterisiydi'".

Lurhmann şunu da sözlerine ekliyor: "1950'lerin ortalarında Amerika'nın bazı bölgelerinde festivaller, çoğunlukla country ve western olmak üzere müzik festivallerine dönüşüyordu. Ancak Parker her zaman olağanüstü olanı aramıştı; en çok para kazandıran, harika bir kostümü olan, seyirciyi heyecanlandıran, tuhaf bir titreşimi olan… O özel gösteriyi aramıştı, Elvis'inki gibi”.

Parker rolünü Oscar ödüllü Tom Hanks'e veren Luhrmann şunu aktarıyor: “Daha önce Tom'la hiç çalışmamıştım. Ona hikayeyi anlattım ve daha aklında neler olduğunu göstermek için getirdiğim videoya bile geçmeden, dedi ki, 'Beni istiyorsan, seninleyim'. Ne büyük bir hediye!”. 

Hanks, gerçek hayattaki Parker hakkında şunları söylüyor: “O hem bir dahi hem de hin biriydi. Çok disiplinli bir adam, feci akıllı bir iş adamı ve sineğin yağını çıkarmaya çalışan bir pintiydi. Ama aynı zamanda Elvis Presley çıkana kadar var olmayan büyük çaplı şovların öncüsüydü. Elvis'in eşsiz bir sanatçı olduğunu anında anladı, büyük potansiyelini gördü ve onun üzerinden bir ton parayı kendisi kazanmasa başkasının kazanacağını biliyordu".


Luhrmann'ın filmde açıkladığı gibi, para önemli bir motive ediciydi ve bu nedenle Parker muhtemelen müziğin ötesindeki finansal potansiyeli gören ilk kişiydi: Promosyon. "Elvis adlı bu çocuğun seyirciler üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu görüyor. Bunun daha önce hiç görmediği bir şey olduğunu ve de bir festival sahnesinde tanık olduğu her şeyin ötesinde bir etki yarattığını biliyor. Tom Parker için bu, tanık olduğu en müthiş festival gösterisi. Ona sahip olması gerekiyor" diyor Luhrmann.

Yapım ekibi, heyecan verici sanatı ve imajı altmış yılı aşkın süredir dünyanın dört bir yanına nüfuz edegelmiş bu müzik efsanesini hayata geçirecek kişiyi bulmak için yaptıkları kapsamlı araştırmanın sonunda Austin Butler'la karşılaştılar. Luhrmann bunu şöyle aktarıyor: “Eğer oyuncu seçimi tamamen doğru olmasaydı bu filmi yapamayacağımı biliyordum. Bu eşsiz yıldızın benzersiz doğal hareketlerinin ve vokal özelliklerinin yanı sıra, içindeki savunmasız yanı da canlandıracak yeteneğe sahip bir aktör aradık. Austin Butler'ın Broadway'de 'The Iceman Cometh'de Denzel Washington'la karşılıklı oynadığı rolde çarpıcı bir performans sergilediğini duymuştum. Sonra şahsen tanışmıyor olduğumuz halde, Denzel'dan bir telefon aldım. Kendisi bana bu genç oyuncunun daha önce hiç kimsede görmediği bir iş ahlakı olduğunu söyledi. Kapsamlı bir ekran testi, müzik ve performans atölyeleri yolculuğu vasıtasıyla, dünyanın en efsanevi müzikal figürlerinden birinin ruhuna hayat verebilecek birini bulduğumuzdan kesin olarak emin oldum”.



Butler şunları da sözlerine ekliyor: “Efsane isimlerin beni her zaman büyüleyen yanı, her şeyden önce insan olmalarıdır. Elvis bir bakıma türünün ilk örneğiydi: Mutlak yokluktan gelen ama sonra gezegenin en ünlü adamı olan bir çocuk. Bir Amerikan rüyası. Ayrıca o kadar çok dönemi bünyesinde barındırdı ki sanki 100 yıl yaşamış gibi; Bu dünyada sadece 42 yıl kalmış olması inanılmaz”.

Luhrmann'ın “Elvis”teki yapım ekibinde, yönetmenin ilk filmi “Strictly Ballroom” için bir araya geldiklerinden beri olduğu gibi yine birlikte çalıştığı yapım ve kostüm tasarımcısı Catherine Martin'in yanı sıra Jackal Group'tan kıdemli yapımcı Gail Berman, Patrick McCormick ve Schuyler Weiss bulunuyordu.

Martin şunları söylüyor: “Baz, Elvis'e her zaman ilgi duymuştur. Dolayısıyla, birkaç yıl önce biz daha bu yapıma gerçekten odaklanmamışken bile arka planda proje yavaş yavaş demleniyordu. Sanırım Elvis'in sesinin kalitesiyle şarkılara anlam katmasına her zaman hayranlık duydum. Onun kültürel önemini anladım ama Baz filmle ilgili vizyonunu bana aktardığında, Elvis'in şöhrete yükselişinin, İkarus'un güneşe doğru uçması gibi olduğunu fark ettim: Şöhretin her ne pahasına olursa olsun sömürülüşünü gösteren son derece dokunaklı ve müziksel bir kıssa".

Berman, “Bu, biyografik bir filmden çok daha fazlası. Böyle oluşunu Baz’in Elvis'i sadece bir insan olarak değil, aynı zamanda Amerika'nın hikayesini anlatmak için büyüleyici, epik bir figür olarak derinden anlamasına ve takdir etmesine borçluyuz. Baz’in kendisi, yüzeyinde sürükleyici bir hikayeyi, daha derin ve hakiki gerçekleri irdeleyerek anlatma konusunda benzersiz bir yeteneğe sahip. Elvis'in hikayesi pek çok insanın bildiğinden çok daha fazlasıyla dolu. Baz hem sinema hem de müzikteki kusursuz tarzı ve ustalığıyla, Elvis'in hayatını beyaz perdeye gerçekten taşıyabilecek tanıdığım tek sanatçı" diyor.


McCormick de Luhrmann'ın konuya belirgin şekilde uygun olduğunu şu gözlemiyle aktarıyor: "Bu hikayeyi anlatmak belirli bir miktarda şovmenlik gerektiriyordu; sırf Parker'ın şovmenliğini veya Elvis'in şovmenliğini değil. Baz bir yönetmen olarak, özellikle müzik unsuru konusunda olağanüstü yeteneklere de sahip. Baz plak sektörüyle iç içe ve performans sanatçılarını tanıyor. Her zaman herhangi bir dönemin müziğini yeniden yaratma ve yeniden keşfetme, bunları da filmlerine insanların daha önce hiç duymadığı bir şekilde harmanlama konusunda her zaman taze fikirlere sahip. Tüm bunları kendine özgü sinematik bir akışta birleştirmenin bir yolunu buluyor”.

Yönetmenle uzun yıllar ve çok sayıda projede yakın işbirliği içinde çalışan Weiss da ek bilgiler sunuyor: “Baz her zaman Elvis'in duvar kağıdı gibi olduğunu söyler: O kadar yaygınlaşmıştır ki herkes ona veya müziğine dair bir şeyler bilir. Ama Elvis'in yolculuğunu ve Elvis'in kariyerinin farklı aşamalarını, onun müzik ve kültür için bir tür prizma olarak ne kadar hizmet ettiğini, bunun uzantısı olarak birçok insana ışık saçıp onları nasıl etkilediğini daha önce gerçekten anlamış olduğumu sanmıyorum. Bu projeye girdiğimizde keşfetmeye başladığım şeyler bunlardı ve bu keşifler beni heyecanlandırıp daha fazlasını öğrenmek istememi sağladı”.

Tamamen Luhrmann'ın anavatanı Avustralya'da çekim yapan yapımcılar, oyuncu kadrosundaki ana rolleri tamamlamak için bölgenin yetenek zenginliğine daldılar. “Elvis'in annesi Gladys'i oynaması için Sidney ve Melbourne tiyatrolarının daimi ismi olan yetenekli Helen Thomson'ı, Elvis'in babası Vernon'ı oynaması için Richard Roxburgh'ü ve Hank Snow'u canlandırması için de David Wenham'ı kadroya dahil ettik. Bu çalışmanın sevdiğim yanlarından biri, bu uzun vadeli işbirliklerini sürdürmek” diyor Luhrmann.



Yapımcıların, Elvis'in hayatındaki en önemli insanlardan birini canlandırması için seçtikleri isim ise Melbourne doğumlu, gençliğinin çoğunu Perth'de geçirmiş olan Olivia DeJonge oldu.

Luhrmann, "Elvis ile Priscilla arasında başlangıçta bir tür hassas, masum romantizm olduğunu düşünüyorum" diyerek görüşünü aktardıktan sonra, şöyle devam ediyor: "Tanıştıkları dönem itibariyle, Elvis artık kendisiyle ilgili gizli amaçları olmayan biriyle tanışmanın imkansız olduğunu düşünme noktasındaydı. Bu yüzden, o ve Priscilla hızla koruyucu bir koza oluşturdular. Priscilla yolun sonunda bir arkadaş, gerçek bir dost olarak da onun yanındaydı. O bağlantı ve desteğin Elvis'in hayatı boyunca orada olduğuna inanıyorum. Bu yüzden, tıpkı Austin'le olduğu gibi, Priscilla için de yaşının ötesinde olgun ve bu karakteri uzun süre oynayabilecek birini bulmam gerekiyordu. Olivia tam da böyle bir aktris; çok zeki ve kendine çok hâkim".

DeJonge ise şunları aktarıyor: “Baz ile yaptığım ilk görüşmeler projenin işbirlikçi yapısı, hikayenin genel vizyonu ve Priscilla karakterinin buna nasıl uyduğu hakkındaydı. Priscilla filmde ve bence gerçek hayatta da büyük ölçüde, Elvis için yuva hissi uyandırtan bir kimseydi; çok çılgın olabilen bir hayatı dengelemek için birlikte nefes aldığınız biri gibi”.

Elbette, hiçbir Baz Luhrmann filmi, izleyicilerin beklediği benzersiz işitsel deneyim olmadan tamamlanmış sayılmaz: Dönem ile modern müziğin ve sanatçıların yalnızca onun hayal edebileceği şekilde harmanlanması. Besteci ve müzik yapımcısı Elliott Wheeler ile müzik süpervizörü Anton Monsted'in –yönetmenin Monsted'le işbirliği “Romeo + Juliet”ten bile önce başlamıştı– görev aldığı filmde sadece Butler'ın sesleri değil (genç Elvis'in canlı performanslarını seslendiriyor), filmin ikinci bölümünde Elvis'in kendi ikonik vokalleri ve bazen iki sesin karışımı yer alıyor. Yapımda, aynı zamanda, günümüzün hit şarkıcılarından sırasıyla Yola, Shonka Dukureh ve Gary Clark, Jr.'ın canlandırdığı Sister Rosetta Tharpe, Big Mama Thornton ve Arthur Crudup gibi Beale Street efsaneleri bulunuyor. Ayrıca, Doja Cat, Kacey Musgraves, Jazmine Sullivan, Jack White, Måneskin ve daha birçok güçlü sanatçının müzikleri de filmin soundtrack'inde yer alıyor.




Kostüm Tasarımı


Kostümleri Elvis'ten daha sembolik olan bir sanatçıyı hayal etmek zor olabilir. Bunun da ötesinde, film, modanın radikal bir şekilde geliştiği en az otuz yıla yayılıyor. Martin ve ekibi bu meydan okumayı kucakladı.

Martin “Kostüm tasarımı açısından, otuz yıl arasında köprü kurmamız gerekti: 1950'ler, 60'lar ve 70'ler. Her bir dönem arasında gözle görülür bir değişim olabilmesi için her on yılın kalbine girmemiz gerekiyordu. Ayrıca insanları efsane olmuş yıldız anlarına yerleştirmek de sürece yardımcı oldu: Örneğin, Priscilla çağdaş bir stil ikonuydu; kullandığı saç şekli, kıyafetleri ikonlaşmıştı. Bu belirli işaretlere ulaşmak bizim için çok önemliydi” diyor.

Tasarımcı şunu da sözlerine ekliyor: “Üzerine her şey yakışan Austin, doksandan fazla değişik kostüm giydi! Ve kostümler, oyuncunun ve yönetmenin karakter yaratmasına yardım etme sürecinin büyük bir parçası olduğu için, onları doğru bir şekilde elde etmek çok önemliydi".

Butler kostüm tasarımcısı ve ekibine övgülerini sunuyor: “Catherine Martin filmde giydiğim her şeyle A'dan Z'ye ilgilendi ve kesinlikle mükemmel bir ekibi vardı. Aynaya bakıp sadece tek bir kostümün yapabileceği dönüşümü görmeye başlamanızın muazzam faydası oluyor”.

Elvis'in bu kadar efsanevi performansının yer aldığı hiçbir film, onun ünlü tulumlarının geniş bir yelpazesini içermeden tamamlanmış sayılmazdı. Ama Butler için asıl keşif, sanatçının "günlük" kıyafetleri ve birkaç şaşırtıcı tasarımdı. “Hiç bu kadar çok bağcıklı gömlek giymemiştim! Bunları ve bolero ceketleri çok sevdim. Ve 50'lerde içinde mavi dantel gömlekli tamamen mavi takım elbise gerçekten hoşuma gitti".


Elvis 1950'lerin ortaları ve sonlarında, kariyerinin bu noktasında, sahnede ve sahne dışında giydiği kıyafetlerinin çoğunu Memphis-Tennessee'de Beale Caddesi'nde bulunan Lansky Bros.'dan satın alıyordu. “1950'lerde Lansky Bros., bölgenin sanatçıları tarafından tercih edilen terzi işi muhteşem görünümlü kıyafetler için alışveriş yapılacak yerdi. Genç Elvis Presley de dahil olmak üzere, geleceğin müzik sanatçıları için ilham verici bir görünümü temsil ediyordu” diyor Martin ve ekliyor: "Memphis'e yaptığımız araştırma gezileriyle ilgili harika şeylerden biri, Hal'in babası Bernard tarafından kurulan Lansky Bros. mağazasını ayakta tutmaya devam eden Hal ve Julie Lansky ile geçirdiğim zamanlardı".

Tulumlara geri dönecek olursak… Martin ve ekibi, Elvis'in uzun süredir kostüm tasarımcısı Bill Belew'nun açık izniyle Elvis'in 1970'lerde giydiği ikonik sahne kıyafetlerini sadakatle yeniden yaratan Charlestown-Indiana'daki B&K Enterprises'dan Kim ve Butch Polston ile işbirliği yapma ayrıcalığını yaşadılar. Polston çifti aracılığıyla, Martin film için orijinalleriyle tıpatıp aynı şekilde yapılmış, üstelik Elvis'in tulumlarının nakışlarını bizzat yapan Jean Doucette imzalı muhteşem zincir dikiş işlemelere de sahip tulumlara erişme fırsatı buldu. Martin, “Bu parçaları böylesine dokunaklı, kişisel bir özgünlükle perdeye taşıyabilmek yalnızca kostüm departmanı için değil, inanıyorum ki Austin için de gerçekten anlamlıydı” diyor.

Bu kadar çok kostüm arasından favoriyi seçmek zor olsa da Butler, “68 Special etkinliği için giydiğim deri kıyafet güç vericiydi. Bunu giymek harika hissettirdi” diyor.

Martin, moda tutkunu Priscilla içinse şunları aktarıyor: “Prada ve Miu Miu'yla yeniden işbirliği yapma şansı yakaladım. Bunun Priscilla'nın ikonlaşmış stilinden faydalanmanın ve bunu ikonlaşmış tasarımcılar ve tasarımlarıyla ilişkilendirmenin harika bir yolu olduğunu düşündüm. Priscilla'nın filmde güzel bazı kıyafetleri var. En sevdiklerimden biri bir akşam yemeğinde giydiği kolsuz beyaz elbise. Dantel, organze ve şifondan oluşan bir senfoni olan bu güzel elbise bir Miu Miu tasarımı. Gerçekten çok güzel bir kıyafet".



Olivia DeJonge, “Bu filmin benim için gerçekten heyecan verici yönlerinden biri Priscilla'nın kostümleriydi. Priscilla'nın moda anlayışı, görünüşü elbette çok iyi biliniyor ve belgeli. O kostümleri giyebilmek, o saç ve makyajı taşıyabilmek büyük bir ayrıcalıktı. Makyaj gününe bağlı olarak üç veya dört saat sürse de, kesinlikle filmin heyecan verici bir yanıydı!” diyor.

Peki kişisel favorisi ne mi? “Seçmek zorunda kalsaydım, favorim Priscilla'nın Vegas konserinde giydiği kostüm olurdu. Taş işlemeli pantolonlu takım. Priscilla'nın o dönemde kalın kirpikleri ve upuzun siyah saçları vardı. İnanılmazdı, kendimi bir kraliçe gibi hissettirdi. Bir daha böyle harika bir şey giyebileceğimi sanmıyorum. Böyle bir şey performansınıza gerçekten katkıda bulunuyor”.

Kostümlerin tedarikinin kapsamlı olması gerekiyordu. Nostaljik kostümler ve nostaljik giysiler, koleksiyonlardan satın alınan kostümler ve filmin kendi bünyesinde tasarlanıp dikilen kostümlerden oluşan kostüm derlemesi, Amerika ve Avrupa'dan bazı kiralık giysilerle de desteklendi. Fakat yine de kıyafetlerin çoğunluğu kostüm departmanı tarafından tasarlandı ve dikildi.

Martin, “Elvis'in takımlarından hizmetçilerin önlüklerine kadar çok sayıda kostümümüzü yapan çok yetenekli bir ekibimiz vardı” diyor ve ekliyor: "Ayrıca, 50'lerde Memphis'te Beale Caddesi'ndeki sokak sahnelerinden, 70'lerde bir Elvis konseri için büyük bir gösteri salonuna varana dek çok sayıda kalabalık ve yardımcı oyuncumuz vardı. Bu yardımcı sanatçılar ve figüranlar, Elvis'in bir performans sanatçısı olarak gelişimini izlediğiniz bağlamın büyük bir bölümünü oluşturuyor. Dolayısıyla, bu figüranların kostümleri de Elvis'in giydiği herhangi bir kostümle aynı ölçüde önemliydi”.




Özel Makyaj Efektleri


“Elvis”in başında, seyirci, hayatının sonuna yaklaşmış olan anlatıcı Albay Tom Parker'la tanışıyor. Bu, onun filmde 40 yılı aşkın bir süreye yayılan varlığını hayata geçirecek olan Tom Hanks'in, protez amiri Jason Baird ve sanatçı ekibinin yaratıcı bakışı altında her gün makyaj koltuğunda uzun saatler geçirmesini gerektirdi.

Baird, süreci şöyle anlatıyor: “Herhangi bir büyük protez makyajın başlangıç ​​noktası, oyuncunun kafasının kalıbının çıkartılması ve oyuncunun vücudunun dijital olarak taranmasıdır. Bunlar sayesinde beden kostümleri yaratılır ve her görünümün farklı varyasyonları hazırlanır”.

Parker için üç farklı versiyon vardı: 40'ların ortalarından sonlarına, Elvis'i keşfettiği yaştaki Parker; sonrasından 60'larına uzanan Parker; ve 87 yaşındaki Parker. Baird, “60'ların sonlarındaki versiyonda, yaş sıçramasını göstermek için gerdan biraz daha şişmandı; peruğu farklıydı ve ayrıca görünümüne yaşlılık lekeleri eklenmişti. 87 yaşında bir adam olduğunda ise, çok solgun ve hastaydı. Parker'ın bu versiyonunda, Tom'un kafası tamamen protezle kaplandı; daha beyaz, seyrek saçlar, bir dizi protez diş ve hatta daha fazla yaşlılık ve güneş lekeleri kullanıldı".

Baird sözlerini şöyle sürdürüyor: “İlk iki yaş döneminin görünümü için toplam uygulama her gün üç buçuk saat sürdü; yaşlı, hayaletimsi versiyonun uygulanmasıysa yaklaşık beş saat sürdü. Tom uygulama süreci boyunca harikaydı. Zaman zaman uyuyor ve iki saatte bir de bacaklarını açmak için ara veriyordu”.



Hanks ise, "En iyinin en iyisiyle çalışıyorduk: Jason, Sean [Genders] ve Brittany [Jones] benim destek ekibimdi ve her sabah güneş doğmadan önce onlarla beş saate kadar vakit geçirdim, bu yüzden birbirimizin ritimlerini bilmemiz gerekti” diyor.

Baird şunu da aktarıyor: "Çoğu zaman Albay Parker'ı paltosuyla görüyoruz, ancak birkaç sahnede kolları çıplaktı. Bu yüzden, Tom'un kollarının kalıplarını aldık ve ön kolları ve üst kolları için şişman kısımlar şekillendirdik. Her bir kol setinde tüylerin silikon deriye tek tek yerleştirildiği, zaman alıcı bir süreç söz konusuydu ama gerçekçilik yaratmada hayati önem taşıyan bir işlemdi”.

Vernon'ı oynayan yardımcı oyuncu Richard Roxburgh şöyle hatırlıyor: “İlk geldiğimde karavanıma yürüdüm ve bir sonraki karavanda 'Tom Hanks, Albay Parker' yazan bir tabela gördüm. Dışarıda kel kafalı, iri yarı bir adam oturmuş öğlen yemeği yiyordu. Tom'un asistanı falandır diye düşündüm ama aslında o tabii ki kel peruğu takmış, gıdısı ve şişman beden kostümü giymiş Tom'du. Dönüşüm oldukça kayda değerdi”.

Austin Butler, hikayede yaklaşık 25 yıl süresince Elvis Presley'i oynadığı için (Elvis, Parker'dan çok önce öldü), 17 yaşında bir gençten 42 yaşında ölmeden hemen önceki daha yaşlı Elvis'e doğru bir süreç geçirmek durumundaydı. Hanks'in dönüşümünün gerektirdiği kadar kapsamlı olmasa da, Butler için de birçok protez uygulaması yapıldı.

Protez tasarımcısı Mark Coulier, “Austin'de düşünmemiz gereken şeylerden biri, onu 17 yaşından 42 yaşına nasıl taşıyacağımız ve bunun gerçekten de yapılabilir olup olmadığıydı. Karakterin yaşamının ilk bölümünde, 20'li yaşlarınızın ortasından 30'lu yaşlarınızın sonuna doğru olan dönemde gerçekleşen kilo değişimini yansıtmak zorundaydık. Ama bu çok göze çarpıcı şekilde değil, daha incelikli olmalıydı. Ardından, son konserinde, Elvis bir süredir ortalarda görünmemişti ve çok kilo almıştı. Haliyle, bu ilerlemeyi göstermek, değişimi göstermek istiyorsunuz ki seyirci onun artık sadece gerçekten kilolu değil, aynı zamanda sağlıksız olduğunu da görebilsin. Zorluk buydu”.


Elvis'in bu son hâlinin uygulanması beş saate yakın sürdü, ancak Hanks gibi Butler da, nihai sonuca ve bunun performansına nasıl yardımcı olacağına odaklanarak bu süreci benimsedi. Aktör, “Müthiş bir protez ekibine sahiptik” diyor ve ekliyor: “Dönüşümü görmeye başladığınızda, kendinizi farklı hissediyorsunuz, gerçekten öyle. Biraz kilo aldığınızda, farklı yürüyorsunuz, farklı nefes alıyorsunuz ve bu gerçekten yardımcı oluyor. Son Elvis performansı yürek parçalayıcı. Elvis'in içindeki küçük çocuğu bu büyük, hasta bedende parıldarken görüyorsunuz ve bunun sonrasında sadece kısa bir süre yaşadığını biliyorsunuz. Çok duygusaldı".

Aktör açıklamalarını şöyle sürdürüyor: "Şişmanlatıcı beden kostümünü giydiğimde, aşırı kiloluymuşum gibi hissettim. Sonra tulumun içine girdim ve ciğerlerim sıkıştı, sadece sığ nefesler alabildim ve çok sıcaktı. Çok klostrofobik hissettim ve büyük bir üzüntü duydum çünkü eminim Elvis de aynı şekilde hissediyordu, zor nefes alıyordu. Yine de sesi hâlâ güçlüydü”.



Görüntü Yönetimi


Luhrmann, dev çaplı yapımı görüntülemesi için sık sık birlikte çalıştığı Mandy Walker'a başvurdu. İkilinin arasında özel bir dil oluşmuştu ki herhangi bir yapımda yönetmen ile görüntü yönetmeni arasında bu tür bir ilişki paha biçilmez bir şeydir, hele hele bu kapsamda, ölçekte ve şaşmaz bir netlik gerektiren bir yapımda.

Örneğin, yapım sırasında bazı kereler çekimler Luhrmann'ın "tren gözlemciliği" diye adlandırdığı şeyi gerektirdi. Walker bunu şöyle açıklıyor: “Tren gözlemleme, Elvis 68 Special, Elvis'in Vegas'taki performansları ve de Steve Allen ve Milton Berle gösterilerindeki performansları gibi mevcut görüntülerin eksiksiz bir yeniden yapımıdır. Elimizde tüm bu gösterilere ait o kadar çok referans malzeme vardı ki bu 'tren gözlemleme' kayıtları için, yakınlaştırıp uzaklaştırdığımız anlar da dahil olmak üzere, ışıklandırmadan görüntülemeye kadar her olayı tıpatıp orijinaliyle aynı şekilde yeniden yarattık. Bu bizim için büyük bir meydan okumaydı”.

Hikâye tamamı dönemsel olan uzun bir zaman dilimini kapsadığı için, Luhrmann ve Walker daha ön yapımın en başından itibaren Panavision'da Optik Mühendisliği'nden sorumlu Dan Sasaki ile yakın bir şekilde çalıştı. Sasaki, filmin görüntülerinin kaydı için iki orijinal ve tamamen farklı mercek seti yarattı. Walker, "Birincisi, Elvis'in Las Vegas'a gidişine kadar bizi götüren 65 mm'lik ve daha yumuşak bir renk paleti ve daha az kontrast hissi veren merceklerdi. Ve bu mercekler bu tarihsel öğeyi veya daha önceki bir zamana atıfta bulunmayı daha yumuşak bir his vererek yaratmaya yaradı" diyor.  


Walker şöyle devam ediyor: "Sonra, Elvis Vegas'a gittiğinde anamorfik merceğe döndük çünkü bu merceklerin parlama ve görüntü bükme şekli 70'leri temsil ediyordu. Sıfırdan üretilen ve hatta üzerlerinde küçük Elvis sembolleri bile olan bu mercekler biraz daha fazla kontrastla daha doygun renklere sahip olacak şekilde geliştirildiler. Dolayısıyla, film farklı zaman dilimleri arasında gidip geldiğinde geçişi hissediyorsunuz ve bu sayede izleyiciyi o zamana geri götürmek kolaylaşıyor”.

“Mandy el yapımı merceğe deli olur” diyor Luhrmann gülümseyerek.

Walker ayrıca birçok yeni LED teknolojisini kullandığını da açıklıyor: "Her şeyi karartma ayarlı anahtara bağladık. Böylece, kamerayı çevirirsek ışıklandırmayı da aynı anda değiştirebiliyorduk. Yani ışıkların rengini çok hızlı bir şekilde değiştirebiliyordum, hem de sadece bir iPad'den. Ayrıca, iki buçuk metre uzunluğunda bazı LED ışıklar bile yaptık; bunlar hem güzel ve yumuşak bir ışık veriyorlardı, hem de tavana gizlenebiliyorlardı”.

Renk paleti de fazlasıyla filmin dönemine hastı. Renkli ışık Elvis'in hayatında sonraları ortaya çıkıyor. Hayatının Memphis'te geçen ilk kısmı, Luhrmann'ın dediği gibi, “siyah beyaz renkliydi”. Bu, 20. yüzyılın ünlü Amerikalı fotoğrafçısı Gordon Parks'ın renkli fotoğrafa referansı olan fotoğrafçılığın erken dönemiydi.

Walker bu konuda şunları söylüyor: “Siyah beyaz renk, rengin pastel benzeri bir versiyonu, ancak yine de güçlü siyah ve beyaza sahip. Bu, Beale Street sahnelerini yeniden yaratırken esinlendiğim bir şey oldu. Gündüzleri Beale Street için, Gordon Parks ve Saul Leiter'ın o ilk fotoğraflarının çoğunu inceledik ve ışıklandırma ve kompozisyon yaparken hep aklımda bunlar vardı. Bu sayede, insanların Elvis'in hayatının aşina olduğu o dönemine ait referansları ve görüntüleri yeniden yaratabildik".


Luhrmann, "Mandy de ben de fotoğrafçıları ve fotoğrafları, bir gözün tanıdık bir şeyi yakalama şeklini seviyoruz. Bu yüzden mihenk taşı olarak kullandığımız Parks gibi ikon olmuş fotoğrafçılara yöneldik. Mandy kesinlikle hikayeye hizmet ediyor. Daha başlarda üzerinde çalıştığımız referanslar filmin görünümünü ve hissiyatını fazla nostaljiye kaydırmak yerine anda tuttu”.

Walker, ayrıca, Baz sık sık "benimle hikaye hakkında, hikayedeki duygusal yolculuk hakkında konuştu. Ben de senaryoyu gözden geçirip, Baz’in bana filmdeki her karakter için neler olup bittiğine ya da izleyicinin ne hissetmesini istediğine veya her sahnede resmedilen duyguya dair söylediklerini not aldım. Bu notları hazırladıktan sonra, Baz’in isteklerini nasıl başarabileceğimizi ve bunu görüntüsel olarak nasıl ifade edeceğimizi teknik olarak düşünmeye başladım. Konser sahneleri için çoğu zaman en az iki, bazen üç, hatta beş kamerayla çekim yaptık. Baz tüm monitörler açıkken oturup sürekli kameralardaki herkesle konuştu. Bir orkestra şefi gibiydi" diyor Walker gülümseyerek ve ekliyor: "İşimin bir parçası, onun tüm seçeneklere gerçekten hızlı bir şekilde sahip olduğundan emin olmaktı ki böylece o anda kolayca ayarlamalar yapabilelim".


 

Müzik

 

Bir Baz Luhrmann filmi izleyen herkes, hikayenin konusu veya anlatım tarzı ne olursa olsun, onun müziği ve soundtrack'i herhangi bir sahne, herhangi bir performans, herhangi bir film karesi kadar ciddiye aldığını bilir. “Müzik, senaryo ve görsel dili bir bütün olarak görüyorum. Müzik ekibimle işbirliğim kamera ekibiyle işbirliğimle aynı derinliğe sahip. 'Elvis'in müzik amiri Anton Monsted, filmin bestecisi ve yönetici müzik yapımcısı Elliott Wheeler. Her ikisiyle de daha önce çalıştım. Müzik senaryosu, yazılı söz ve görsel senaryo... bu işbirlikçilerle birlikte belirli bir noktada her şeyi tek bir sentezde bir araya getiriyorum, böylece oyuncular dünyama girdiğinde, zaten bir görselleştirme var. Zaten bir 'müzikselleştirme' var, ki bunun bir kelime olmadığını biliyorum” diye gülüyor yönetmen ve şöyle devam ediyor: “Kullanıyorum ama uydurma bir kelime. Çünkü bana göre, tüm öğeler, hepsi aynı anda yaşıyor. Senaryo var, şimdi müziği düşünelim demiyorum. Müzik bir arka plan değildir”.

Yönetmen, özellikle “Elvis”te “Elvis'in iç dünyasına erişmek için…” bu önemliydi diyor ve ekliyor: “Pek de konuşkan bir insan değildi, ama ağzını açıp şarkı söylediğinde onu tanıdığınızı hissediyorsunuz. Onu anladığınızı hissediyorsunuz. Onu hissediyorsunuz. Bu çok özel bir yetenek”.

Bu nedenle, filmdeki performansların, çok sayıda oldukları halde, aynen böyle yapılması gerekiyordu. 

Yönetmen şunları da sözlerine ekliyor: “Tüm ekibim ve ben araştırma bağımlılarıyız. Akademik nitelikte bir süreç izliyoruz ama sahaya çıkıp anlatılanları da dinliyoruz. Fakat elbette 42 yıllık bir ömrün uzun metrajlı bir dramasını yaparken zamanı sıkıştırmak ve birden fazla tarihi olayı alıp onları tek bir anda birleştirmek için 'sanatsal yetki' de kullanmak gerekiyor. Russwood Park'taki 1956 konseri buna iyi bir örnek. İsyan eden kalabalık olayı aslında kısa bir süre sonra Kanada'da bir konserde meydana geldi, ancak biz ikisini tek bir dramatik olaya dönüştürdük".

Butler ise şunları söylüyor: “Elvis'i oynamak inanılmaz ve insanda tevazu uyandıran bir deneyimdi. En başından beri ateşe yürümek zorunda kaldığım birçok an oldu. Örneğin, çekime başlamadan önce Nashville ve Memphis'e gittik ve Elvis'in gerçekte kayıt yaptığı RCA'in A Stüdyosu'nda kayıt yaptık. 'Heartbreak Hotel'i kaydettiği makinenin gerçeği oradaydı. İlk kez bir kayıt stüdyosundaydım ve çok gergindim! Baz, RCA ofislerindeki tüm insanların dışarı çıkıp seyirci olmalarını istedi. Onlara 'Blue Suede Shoes' şarkısını söylemem gerekiyordu. Rolü daha yeni almıştım ve şimdi tüm o insanların önünde bu efsanevi şarkıları söylüyordum!”

Yine de, arkasındaki mantığı anlamıştı. Aktör, "Yavaşça ve kesin olarak, böyle anlar beni rahatlık alanımın o kadar dışına itti ki korku hâlâ oradaydı ama farklı bir deneyim hâline geldi. Ve Elvis'in ilk kez sahneye çıktığında böyle hissetmiş olması gerektiğini düşündüm" diyor.

Bu hazırlık, çekimin ilk gününde daha da faydalı oldu. Butler, “Çekimlere yaklaşık 300 figüranla Comeback Special kaydını yaparak başladık. Daha ilk günde deri takımımla çıkıp Elvis olmak zorunda kaldım” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Zaman zaman zihnim bilincin ötesine geçti. Dehşet içindeydim ama aynı zamanda çok heyecan verici ve canlandırıcıydı. Ve sonra, ilk birkaç çekim bittiğinde —ve inanıyorum ki Elvis de bunu söylemiştir— sorun olmadığını anlıyorsunuz, kimse size taş atmayacak. Seyirciyle bir bağ hissetmeye başlıyorsunuz, birinin gözünde bir pırıltı görüyorsunuz, birini güldürüyorsunuz. Bu uyumu hissediyorsunuz. Gerçeğe en yakın hissettiğim şey buydu ve bitmesini istemediğim günler oldu. Her şey çok dokunaklıydı”.



Luhrmann şunları aktarıyor: “'Daha önce hiçbir filmde bu başıma gelmedi' dediğim birkaç an oldu. Austin, Vegas sahnelerinin performansını sergilerken —ve sadece şarkıları kastetmiyorum— kameralar kapalıyken bile seyircilerle şakalaşıyor, küçük parçalar söylüyordu. Uzun yıllardır birlikte çalıştığım bir kameraman yanıma geldi ve 'Bunun bir parçası olmak çok büyük bir ayrıcalık' dedi.Başka bir olayda, kamerayla dans eden ama çok fazla konuşmayan bir arkadaşımız Austin'in Elvis'i hayata geçirişini izlerken, o zamana dek birçok şey gördüğümüzü söyledi ama 'Hiç böyle bir şey görmedim' dedi".

Çekimler boyunca Butler, kuşkusuz böyle bir ilk deneyimi yaşamış sanatçılarla çevriliydi. Wheeler, “Bu işe dahil olan müzisyenler açısından çok şanslıydık” diyor ve ekliyor: "Yola, Nashville'deki müzik seanslarımıza geldi ve şimdiye kadar duyduğum en olağanüstü seslerden birine sahipti, inanılmaz bir yetenek. Gary Clarke Jr., mikrofonu ona doğrulttuğunuz anda sizi alıp götüren nadir yeteneklerden; muhteşem biri. Arthur Crudup'a saygılarını sunabileceği için çok heyecanlıydı” diyor.

Müzik amiri sözlerini şöyle sürdürüyor: “Shonka Dukureh kayıt seanslarından birine geldi ve bir sürü Big Mama parçası yaptı ve inanılmazdı, onu bulduğumuz için çok şanslıydık. Shannon Sanders, Lenesha Randolph ve Jordan Holland kesinlikle harika gospel (ilahi) şarkıcıları. Pentikost kilisesinde gospel sekansını kaydettiğimiz gün, şimdiye kadar yaşadığım en derin ve dokunaklı müzikal deneyimlerden biriydi. Ve sonra Little Richard'ı oynayan Alton Mason... şimdiye kadar gördüğüm en eşsiz sanatçılardan biri. Hepsini bulduğumuz için çok şanslıyız”.

Presley eserleri sayıca çok fazladır. Elvis 700'den fazla şarkı kaydetmiştir. Luhrmann ve ekibinin filme hangilerinin dahil edilip edilemeyeceği konusunda popülerliğe dayalı olarak değil, yalnızca hikayeyi en etkili şekilde anlatacak olmalarını esas alarak zor kararlar vermeleri gerekti. Luhrmann hikaye anlatımındaki misyonunu şöyle aktarıyor: "Romeo ve Juliet'ten The Great Gatsby'ye klasik bir malzemeyi de ele alsam, Elvis gibi efsanevi bir şarkıcıyı da işlesem, olay her zaman neler olduğunu değil, o dönemde seyirciler için nasıl bir his olduğunu çözmektir. Örneğin, Big Mama Thornton, “You ain’t nothin’ but a hound dog…” şarkısını söylediğinde, bu gerçekten de bir kadının sadakatsiz ve değersiz bir adama sokak argosunu kullanarak 'anca gidersin' demesinin hikayesidir. Thornton’ın parçası, Doja Cat'ten bir rap şarkısına dönüşürken şarkı sözleri ve duygusu çağdaş ve özellikle daha genç bir izleyici kitlesi için güncelleniyor”.


Yönetmen şöyle devam ediyor: “Benzer bir örnek, Elvis'in filmde ilk kez Louisiana Hayride'da canlı performans sergilemesi olabilir. Austin, 'Baby Let's Play House' şarkısını söylerken, biz de zamanın tarzına oldukça sadık kaldık. Ancak o zamanlar genç kalabalığın nasıl hissettiğinin altını çizmek için —heyecan verici, punk benzeri bir yoğunluk— o döneme uygun olmayan bir şekilde bir gitar solo kullandık (soloyu Gary Clark Jr. sağladı). Bu tekniği film boyunca kullandım ve kimi genç, kimiyse köklü ve yaşayan birer efsane olan konuk sanatçılarla etkileşim kurma ayrıcalığına sahip oldum”.

Müzik, ister Elvis şarkısı ister diğer sanatçılardan birinin şarkısı olsun, setteki herkes üzerinde bir etki yarattı. Butler, “Arka plandaki performansçılar ve figüranların hepsi gerçekten harikaydı. 18 saatlik bir günün bitiminde ben makyajımı çıkarırken arka plandaki oyuncuların hepsi otobüslerle üsse dönerlerken, o gün ne söylenmişse, mesela 'Suspicious Minds' ya da 'Burning Love' şarkısını ciğerlerini patlatırcasına söylüyorlardı. Hâlâ o enerjiye sahip olmaları çok güzel bir şeydi” diyor.

Bu kalıcı etkinin, bu yadsınamaz dürtünün yönetmenin günün sonunda “Kes” demesinin ardından bile, hatta yapımın bitimden çok sonra bile sürmesi, Baz Luhrmann'ın beyaz perdede “Elvis”i izlemek için bir araya gelen seyircilere de sirayet etmesini istediği şey: “Umarım hepsi çıkışların, inişlerin, müziğin, sevginin, görünüşün, modanın tüm coşkusunu hissederler. Ama en çok da filmden çıktıklarında bile hâlâ onun hakkında konuşuyor olmalarını umarım. Bu filme bu şekilde bakıyorum ve bu yüzden film yapıyorum: Sinema salonunda birlikte yaşayabileceğimiz ve jenerik bittikten çok sonra da yanımızda götürebileceğimiz o eşsiz deneyimi yaratmak —kutlamak— için. Bu, kesinlikle Elvis'in anlayıp kutlayacağını düşündüğüm bir duygu".




ELVIS Filmine Dair İlginç Bilgiler


Baz Luhrmann'ın “Elvis”i, dünya galasını 25 Mayıs’ta Cannes'da yaptı. Bu, 2013'teki muhteşem “The Great Gatsby” yorumu, 2001 müzikali “Moulin Rouge!” ve 1992'deki ilk uzun metrajlı filmi “Strictly Ballroom”un ardından, Luhrmann'ın prestijli festivale giden dördüncü filmi oldu. 


“Elvis”in yıldızı Austin Butler, başrole seçilmeden önce, kendini rol için en güçlü aday kılma amacıyla karakteri geliştirmek için beş ay harcadı ve hatta periyodik olarak yönetmen Baz Luhrmann ile atölye çalışması yaptı.


“Elvis”in yıldızı Austin Butler, seçmelere katılabilmek için piyano çalarak Presley'nin 1977'de cover'ladığı ve bu filmin soundtrack'inde de yer alan popüler şarkı “Unchained Melody”yi söylediği bir videoyu sinemacı Baz Luhrmann'a ulaştırdı.


“Elvis”in yıldızı Austin Butler, canlandırdığı ikonun fizikselliğini hayata geçirmesine yardımcı olması için hareket koçu Polly Bennett'la çalıştı. Bennett “Bohemian Rhapsody” ve “No Time to Die” gibi hit filmlerin yanı sıra, son derece popüler Netflix dizisi “The Crown”da da çalışmış bir isim.


Oscar ödüllü Tom Hanks, “Elvis”te, bu müzik ikonunun tek menajeri Albay Tom Parker olarak rol aldı. Parker, Elvis'i ilk olarak country müzisyeni Hank Snow'un da aralarında bulunduğu bir grup şarkıcıyla birlikte turneye çıkaran kişiydi. İlginçtir ki, Hanks ilk yönetmenlik denemesi olan “That Thing You Do” filminde de turnelerde çalan gruplardan sorumlu, deneyimli bir plak şirketi organizatörünü canlandırmıştı.


Avustralya doğumlu Olivia DeJonge, “Elvis”te şarkıcının eşi Priscilla olarak rol alıyor. DeJonge, hâli hazırda da vatandaşı Toni Collette'le birlikte rol aldığı HBO Max gerçek suç dizisi “The Staircase”de bir başka gerçek kişi olan Caitlin Atwater'ı canlandırıyor.



Austin Butler, “Elvis”te efsaneyi 1950'ler, 60'lar ve 70'ler boyunca canlandırmak için 90'dan fazla kostüm giyiyor.


“Elvis”te kostüm tasarımcısı Catherine Martin, ikon moda tasarımcıları Prada ve Miu Miu'yla yakın bir şekilde çalışarak, Olivia DeJonge'un, gerçek yaşamda bir stil ikonu olan Priscilla Presley’yi canlandırırken giydiği kostümleri yarattılar.


"Elvis"in saç, makyaj ve protez ekipleri, Tom Hanks'i Albay Tom Parker'a dönüştürmek için, karakterin o günkü çekim için kaç yaşında olması gerektiğine bağlı olarak günde üç ila beş saat harcadılar.


“Elvis”, ağırlıklı olarak, Tupelo-Mississippi, Memphis-Tennessee, Las Vegas-Nevada, Hollywood-Kaliforniya ve Elvis'in kariyeri boyunca performans sergilediği çeşitli ABD merkezlerinde geçiyor. Ancak, filmin tamamı Avustralya'da Gold Coast'taki devasa Village Roadshow platolarında ve çevresindeki mekanlarda çekildi.


“Elvis”teki aksiyonun bir kısmı Memphis-Tennessee'nin efsanevi Beale Sokağı'nda geçiyor. Setin inşası yapım ekibinin 12 haftasını aldı ve özgün olması için, mekanın o dönemdeki hâline uygun olarak bir yamaçta inşa edildi.


Yapımcılar, "Elvis" filmindeki hikayeye hakkını vermek için Graceland'i filmde geçen dönemlerdeki, özellikle 1950'lerin sonu, 60'lar ve 70'lerdeki hâliyle yarattılar.


Yapım tasarımcıları Catherine Martin ve Karen Murphy, ekipleriyle birlikte, "Elvis" filmi için yapının özelliklerini yeniden yaratmak üzere Graceland Estate tarafından sağlanan mimari planlarda yer alan ayrıntılardan yararlandılar.


“Elvis” filminin yapım ekibi Graceland'i Elvis'in başarısının bir sembolü ve ifadesi olarak gördüler ve bunu yansıtmak için Avustralya'da Gold Coast'ta yer alan devasa Village Roadshow platolarında iç setler inşa ettiler. Graceland'in dış cephesi, eve giden çimenli yamacın eğimi de dahil olmak üzere, Memphis'teki asıl alana oldukça benzer bir topografyaya sahip olan, Gold Coast'taki bir kırsal mülk üzerine inşa edildi.



"Elvis" filminin yapım ekibi iç mekan setlerini inşa ederken Graceland'i Elvis'in evi ilk satın aldığı zamanki hâliyle göstermeyi hedeflediler. Ayrıca, ailenin zaman içinde yaptığı tadilatları göstermek için çeşitli öğeleri değiştirdiler. Örneğin, Elvis ve ailesi taşındığında görülen döşeme tahtaları, sonraki sahneler için, Elvis'in cesurca bir tasarım seçimi yaparak döşettiği  kırmızı pelüş halıyla kaplandı.


Sinemacı Baz Luhrmann, “Elvis” filminde Graceland'i bugün en çok hatırlandığı şekliyle gösteren sahnelere yer vermenin önemli olduğunu düşündü. Bu nedenle, tasarım ekibi 1960'larda ve 70'lerde mülkün iç dekorasyonunda yapılan birçok değişikliği setlerde de değiştirmeye devam etti. 


Elvis'in hem araba hem de motosikletten oluşan büyük bir koleksiyona sahip olduğu çok iyi belgelenmiştir. Bu nedenle “Elvis” filmi için yapım ekibinin araç departmanı 300'den fazla araba ve motosiklet edindi.


“Elvis”te, soul şarkıcısı Shonka Dukureh, ünlü blues sanatçısı Big Mama Thornton'ı canlandırıyor ve sanatçının orijinal “Hound Dog”unu kendi yorumuyla icra ediyor. Yönetmen Baz Luhrmann şarkının yeniden yorumu için modern rapçi Doja Cat'e de başvurdu ve tanıdık melodinin “Vegas” adlı özgün şarkıyla yeniden yorumunu filmin soundtrack'ine dahil etti.


Elvis Presley ilk şarkısı “My Happiness”ı henüz sadece 18 yaşındayken Sun Records'ta kaydetmişti. "Vegas" adlı şarkısı filmde yer alan Grammy Ödüllü sanatçı Doja Cat de, Elvis gibi, müzik kariyerine genç yaşta başladı ve Soundcloud'a ilk yüklemesini 2013'te, henüz 16 yaşındayken yaptı.


Şarkıcı-besteci Yola (gerçek adı Yolanda Claire Quartey) “Elvis”te gospel ve blues efsanesi Sister Rosetta Tharpe olarak rol aldı. Sonradan rock 'n' roll'un vaftiz annesi olarak tanımlanan Tharpe, çok sayıda sanatçıyı etkilemiştir. 1944'te Sammy Price'la birlikte kaydettiği, en büyük hiti olan “Strange Things Happening Every Day” bazıları tarafından ilk rock 'n' roll şarkı olarak kabul edilmektedir.


“Elvis”te, Grammy ödüllü, türleri esneten müzisyen Gary Clark Jr., Delta blues gitarist-şarkıcısı Arthur “Big Boy” Crudup'ı canlandırırken, ödüllü aktör-müzisyen Kelvin Harrison Jr. da çığır açan blues şarkıcısı, bestecisi-müzisyen-yapımcı B.B. King rolünde yer aldı. Clark Jr., 2010 Crossroads Gitar Festivali'nde gerçek B.B. King'le birlikte sahneye çıkmıştı.


20. yüzyılın önde gelen gospel şarkıcısı Mahalia Jackson'ın büyük, büyük, büyük yeğeni olan manken Alton Mason, “Elvis”te genç Little Richard olarak yer aldı.


2021 Eurovision Şarkı Yarışması'nın galibi İtalyan glam rock grubu Måneskin, Elvis'in soundtrack'i için efsane şarkıcının "If I Can Dream" şarkısını kendi yorumlarıyla ve tek seferde kaydettiler.


İtalyan glam rock grubu Måneskin'in solisti Damiano David'in doğum günü Elvis Presley'yle aynı: 8 Ocak.


Filmin mmknmrtb notu:   75   /100