5.2.22

Nightmare Alley / Kâbus Sokağı



Karizmatik fakat şanssız bir adam olan Stanton Carlisle (Bradley Cooper), gezgin bir karnavalda kendini kâhin Zeena'ya (Toni Collette) ve onun falcı kocası Pete'e (David Strathairn) sevdirdikten sonra, 1940'ların New York sosyetesinin zengin seçkinlerini dolandırmak için yeni edindiği bilgileri kullanarak kendisine başarıya giden altın bir bilet hazırlar.  

Molly'nin (Rooney Mara) sadık bir şekilde desteklediği Stanton, şimdiye kadarki en zorlu rakibi olabilecek gizemli bir psikiyatristin (Cate Blanchett) yardımıyla tehlikeli bir iş adamını (Richard Jenkins) dolandırmayı planlar.




Searchlight Pictures, William Lindsay Gresham'ın romanından uyarlanan Guillermo del Toro ve Kim Morgan'ın senaryosuyla Guillermo del Toro'nun yönetmenliğini yaptığı, Double Dare You yapımı ve Guillermo del Toro filmi Kâbus Sokağı'nı sunar.  

Filmde Bradley Cooper, Cate Blanchett, Toni Collette, Willem Dafoe, Richard Jenkins, Rooney Mara, Ron Perlman, Mary Steenburgen ve David Strathairn gibi isimler yer alıyor.  
Yaratıcı ekipte yapımcı Guillermo del Toro, J. Miles Dale ve Bradley Cooper, görüntü yönetmeni Dan Laustsen, yapım tasarımcısı Tamara Deverell, kostüm tasarımcısı Luis Sequeira, kurgu yönetmeni Cameron McLaughlin ve besteci Nathan Johnson yer alıyor.

Nightmare Alley / Kâbus Sokağı, 4 Şubat'ta sinemalarda gösterime girdi..





Karanlık Onu Arayanları Bekler



“Kader ve insanlıkla ilgili bir hikâye çok ilgimi çekmişti. Stanton Carlisle, hayatını değiştirmesi için gereken tüm unsurlara sahip bir adam. Ona inanan, seven ve güvenen insanlar var. Yine de dürtüsü ve kibri o kadar güçlü ki tüm bunlar onu kendilerinden uzaklaştırıyor.” - Guillermo del Toro

Vizyoner hikâye anlatıcısı Guillermo del Toro, Kabus Sokağı ile en göz alıcı karanlık, kapsamlı ve gerçekçi dünyaya, kara filmin sinematik dünyasına yolculuk ediyor.  Film, 1930'ların hayretler ve harikalar diyarı olan gezgin bir karnavalının iç çemberinden, baştan çıkarma ve ihanetle dolu zenginlik ve güç koridorlarına geçiyor.  Özünde ruhunu dolandırıcı sanatına satan bir adam yatıyor.  Stanton Carlisle (Bradley Cooper), kendisini göz kamaştırıcı bir şovmen ve manipülatöre dönüştüren, kaderi alt edebileceğine inanacak kadar ustalaşan, serseri bir dolandırıcıdır.  Stanton çılgınca yükselişini sürdürürken del Toro, raydan çıkan pervasız bir Amerikan Rüyasının izini sürüyor.  

Del Toro'nun filmi, William Lindsay Gresham'ın kontrolsüz hırsın esiri olan karizmatik bir sahtekâr hakkında 1946'da yayınlanan fatalist romanına dayanıyor.  Karnaval gösterilerinin ürkütücü ve son derece insani dünyasından etkilenen del Toro, Gresham'ın romanını otobiyografik bir eser olarak gördü. Yanılsama ve gerçeklik, çaresizlik ve kontrol hırsı, başarı ve trajedi arasındaki bulanık çizgileri keşfetmek istedi.  Bunu Amerikan kapitalizminin karanlık yüzü hakkında uyarıcı bir hikâye olarak gördü.

Del Toro, Kabus Sokağı için görüntü yönetmeni Dan Laustsen, yapım tasarımcısı Tamara Deverell, kostüm tasarımcısı Luis Sequeira ve kurgu yönetmeni Cameron McLauchlin gibi usta isimlerle yeniden bir araya geliyor. Yaptığı tüm filmlerden daha keskin yönleri olan bu film, gerçek bir suç, ihanet ve acı bir intikam hikayesi. Del Toro, karanlık hatları içinde bile, Pan'ın Labirenti ve Suyun Sesi gibi klasiklerindeki efsanevi kalitesini koruyor. 
Del Toro, bilinçli olarak film yapımcılığını yeni yönlere çekmek istediğini söylüyor.  Bunu da “Büyülü bir atmosfere sahip olmasına rağmen belli bir biçime veya üsluba sahip olmayan ilk filmim.  Tanımlanabilir ve yakın bir gerçeklikte yer alıyor" sözleriyle açıklıyor.   
Del Toro'nun sık sık birlikte çalıştığı yapımcı J. Miles Dale, “Kabus Sokağı, Guillermo'nun daha önce yarattığı fantastik ögelerden ayrılıyor” diye ekliyor. “Fakat tüm hikâye anlatma becerilerini ve tasarım hünerini bu yeni alana taşıyor.  Sonunda kendi karması üzerine çekilen bir adamın hikayesini anlatıyor.  Filmin en güçlü temalarından biri de, hiç kimsenin kendinden kaçamaması.”

Kabus Sokağı'nda Stanton, insanların kendileri ve dünyamız dışında bir şeye inanma ihtiyacını kullanarak alaycı bir şekilde avlamayı öğrenirken yozlaşma, ahlaksızlık, şehvet, ihanet ve absürtlüğün katmanları inşa edilmektedir.  Del Toro, Stanton'ın hayatı üzücü bir döngü haline gelirken, kara filmin alametifarikası olan görsel yönlerinden kaçınarak hikâyenin ilerlemesini sağlıyor. Del Toro bunu şöyle açıklıyor, “Klasik bir hikâyeyi çok canlı ve çağdaş bir şekilde canlandırmak istedim.  İnsanların bizim dünyamızla ilgili bir hikâye izlediklerini hissetmelerini amaçladım.”  
Gerçekten de içsel gerçekçiliğinde film, bir patlama ile sona erecek şekilde yapılandırılmış ve kaderin ağlarını ördüğü ahlaki bir masalın gerçekliğini yansıtıyor.  Del Toro, "İzleyici bir kişinin yükseliş hikayesinden etkilediğinde, en büyük korkusu düşüştür ve bu düşüş duygusal olarak çok güçlü olabilir" diye belirtiyor.  
Filmin ters femme fatale'i olarak güç ve hırsı bir arada bulunduran ve Cate Blanchett'in canlandırdığı zeki ve intikamcı psikanalist Dr. Lilith Ritter da bu duygulara kapılır.  Hikâyeyi, zihindeki kötü düşüncelere karşı olduğu kadar sınıf bilincine de sahip ve hor görme ve korkunun her şeyi, hatta aşkı nasıl yok edebileceğine dair uyarıcı bir hikâye olarak görüyor.   
Cate Blanchett bunu şöyle açıklıyor, "Kabus Sokağı korku, açgözlülük ve manipülasyonu anlatıyor.  Çok kibar bir toplum gibi görünürken, onun tüm karanlık temellerine sahip.  Karnaval dünyasında biraz hile ve aldatmaca olabilir, ancak gerçek bir topluluğun kalbine sahip.  Bu filmde yüksek sosyete çok daha tehditkâr ve ürkütücü.”
Çekimler 2020'nin başlarında Cooper, Blanchett, Toni Collette, Willem Dafoe, Richard Jenkins, Rooney Mara, Ron Perlman, Mary Steenburgen ve David Strathairn'dan oluşan zengin bir bir kadroyla başladı.  O yılın Mart ayında, çekimler tüm dünyayı etkileyen salgın sebebiyle durduruldu ve dış dünyada işler kötüye gitmeye başladı. Artan endişelere karşı del Toro, Dale ve Cooper bir araya geldi, stüdyoyu aradı ve o akşam sete geri döndüklerinde ekibe tam durdurma kararı aldıklarını duyurdular. "Kaç gün, kaç hafta veya kaç ay süreceğini bilmiyorduk ama güvenliğimiz için durmak zorunda kaldık." Filme bağlılıkları son derece sağlamdı. Yapımcı Dale, "Bütün setler, set dekorları, aksesuarlar ve ışıklar, biz eylül ortasında yeniden başlayana kadar neredeyse tam 6 ay boyunca o karanlık stüdyoda kaldı" diyor. “Büyük bir kısmı inşa edilmiş olan karnaval, ilkbahar ve yazı gerçek anlamda güneş ve yağmur altında eskiyerek geçirdi. Tam olarak kaldığımız yerden devam ettik.”
Bu süre zarfında, del Toro, Stanton Carlisle'ın uçuruma giden yolculuğunu daha da net bir şekilde hissetti. “Ara verdiğimiz dönemde proje aslında içimize çok daha fazla işledi ve karakterleri analiz edip düzenleme sürecine başlayabildik” diye ekliyor.  




SENARYO: BİR KABUSUN UYARLANMASI 


Stanton Carlisle, başlangıçta tam anlamıyla bir hiç kimsedir, yaralı bir geçmişi geride bırakan ve kendisini geçmişinden ayırmakta o kadar çaresizdir ki, geçmekte olan bir karnavala katılmaya ve yeni bir dünyanın üyesi olmaya karar verir. Orada hiçbir soru sorulmaz ve aralarında olduğu sürece daha önce kim olduğunuzu kimse umursamaz.  Stanton'ın karnaval topluluğundaki yükselişi, Amerika'daki büyük bunalımın arka planında, Amerikan toplumunun daha yüksek kademelerine ilerleyişiyle devam eder. 
Del Toro senaryoyu, aynı zamanda sinema tarihine aşık bir film eleştirmeni ve gazeteci olan Kim Morgan ile birlikte yazdı. Tesadüfen, her ikisi de orijinal romanın hayranıydı, bu yüzden birlikte William Lindsay Gresham'ı araştırmaya başladılar ve yazarın kendi hayatının Stanton Carlisle'ı dikkate değer bir ölçüde yansıttığını keşfettiler. Çocukken Coney Island'daki gösterilere büyülenen Gresham, onlara ömrü boyunca hayran kaldı.  İspanya İç Savaşı'nda vatani görevini yaparken, ayyaşların gösterileri de dahil olmak üzere karnavallardaki gezgin gösterilerde dönemin garip ve korkunç hikayeleriyle kendisini eğlendiren bir askerlik arkadaşı vardı.  Bir süre gerçek suç dergilerinde editörlük yaptıktan sonra Gresham, Stanton Carlisle'ın eksantrik karnaval geleneklerini Pete ve Zeena the Seer'den öğrendikten sonra kendi mentalist eylemine dönüştürdüğü karnavalın görünmeyen yönünü anlattığı Kabus Sokağı ile romancı olarak ilk çıkışını yaptı. 
Karakter, yakınını kaybeden zenginlere sahte bir teselli sunmak için falcılık yöntemini kullanarak köşeyi dönebileceğini fark eder.  Stanton insanları kendisine güvenmeye ikna ederken kendi korkusundan kaçamaz ve kitap da olayları okuyuculara onun bakış açısından anlatır.  Del Toro, “İnsanların dün de bugün de maneviyatı masum insanları avlamak için kullandıkları fikrini vurgulamayı amaçladık” diye açıklıyor.

2010'da roman, modern bir toplumun en eğlenceli, sert yansımaları arasında, yüzyıl ortası noir’in zirvesi olarak yeniden ele alındı.  O yıl Washington Post'ta yazan eleştirmen Michael Dirda yazısında, “Gresham'ın kitabı uçuruma giden korkunç bir düşüşü anlatıyor. Yine de ateşli bir noir klasiğinden daha fazlası. İnsanlığın bir portresi olan Kabus Sokağı, ürkütücü ve son derece üzücü bir başyapıt.”
Morgan ve Del Toro, uyarlamalarında kadın hikayelerini de ön plana çıkarıyor ve Stanton'ın her birine karıştığı hikâyeyi takip ediyoruz.  Del Toro şöyle açıklıyor, “Tematik olarak, türü farklı bir bakış açısıyla keşfetmeye çok ilgi duyuyorum.   Femme fatale yerine çok güçlü üç kadın figür ve bir homme fatale var.”  Deneyimli falcı Zeena (Toni Collette), Stanton'da bulduğu fiziksel tutkunun tadını çıkarır ve Amerika'da nasıl çalışılacağına dair dünya görüşünü açıklar.  Saf bir karakteri oynayan Molly (Rooney Mara) onun aldatıcı ve heves dolu iyimserliğine kapılır.  Kendisi de fiziksel ve psişik sorunlardan arınan büyük şehir psikanalisti Dr. Lilith Ritter (Cate Blanchett), Stanton'ın iç yüzünü görür ve kendi adaletini sağlamak için manipülatörü manipüle etmeye çalışır. Her biri Stanton'un becerilerini kullanmasına yardımcı olur, ancak hepsi de onun her yol ayrımında en sinsi yolu seçmesini izler.  

Stanton, yanılsamanın ve aldatmanın ne kadar karlı olabileceğini öğrendiğinde bu yoldan asla geri dönmez.  Bunu günümüz Amerika'sında bir tema olarak gördüler, ancak del Toro ve Morgan, senaryolarını buhran sonrası Amerika'nın havasına eşit derecede yansıttı. Uyarlama 1939'da ulusun bir Dünya Savaşı'ndan zar zor kurtulduğu ve bir diğerine girdiği ve ülkenin keskin bölünmelerle karşı karşıya kaldığı bir dönemde geçiyor.  Del Toro, "Bu dönem pek çok açıdan modern Amerika'nın doğuşuydu" diyor.   
Televizyondan önceki çağda, gezgin karnaval, kitleler için canlı ve yerel eğlencenin özüydü.  Ziyaretçiler, gizemli, kışkırtıcı ve zor bir hayatı biraz daha büyülü hale getirme vaadiyle çamurlu, küçük kasaba tarlalarını birbiri ardına karnavala dönüştürdü. İzleyicilere çekici peri masalları sunmuş olsalar da tüm o boyanın ve vaatlerin altında sanatçılar için sömürü ve insanlıktan çıkarıcı bir ortam olabiliyordu.  Fakat aynı zamanda, aksi takdirde kenara atılacak insanlar için alternatif topluluklardı. 
Del Toro, bu insani zıtlıklar dünyasının büyüsüne kapıldı ve daha derine inmek istedi. “Karnaval inanılmaz derecede sıkı sıkıya bağlı, hermetik bir toplumdur. İnsanların sırlarını sakladıkları ve birçoğunun suçlarla dolu bir hayattan veya geride bırakmak zorunda oldukları bir geçmişten kaçtıkları bir yer.  Ancak yine de güçlü bir toplum oluşturuyorlar. Adeta bir mikro kozmos gibi.  Herkes herkesi dolandırmaya çalışıyor.  Fakat aynı zamanda birbirlerine ihtiyaçları olduğunu biliyorlar ve birbirlerini koruyorlar.”

Del Toro ve Morgan Kabus Sokağı'nda ayrıca, kendilerini destansı bir önem kazanan ayyaş gösterisinin tarihini araştırırken buldular.  Birçok eyalette yasa dışı olmasına rağmen, genellikle bir karnavalın en büyük para kazanma yöntemiydi ve ayyaş gösterisinin arkasındaki gerçek çok daha rahatsız ediciydi.  Del Toro açıklıyor, "Bu filmin I. Dünya Savaşı'ndan hemen sonra geçmesi önemli, çünkü o dönem birçok adam savaştan bağımlılıklar edinerek dönüyordu". "Bu bağımlılardan bazıları, arzuladıkları maddeler için canlı hayvanları yemeye istekli hale geldi."
Karnaval ayyaşları genellikle afyon bağımlıları ya da alkoliklerdi ve yoksun kalmamak için her şeyi yapmaya isteklilerdi.  Karnaval hiyerarşisinde, ayyaşlar en düşük seviyedeydi, karnavalda çalışanların bile aşağılayıp hakaret ettiği kişilerdi.  Gecenin köründe karanlık sokaklardan çekilen ayyaşlar, Stanton'ın kendisi hakkında korktuğu her şeydi.  
Del Toro ve Morgan, yalnızca etkileyici bir karnaval dünyası yaratmak için Gresham'ın çarpıcı açıklamalarına değil, aynı zamanda 20. yüzyılın başlarındaki en tartışmalı, şimdilerde ünlü filmlerden biri olan Tod Browning'nin Freaks filmine de yöneldi.  1932’nin intikam draması, o zamanlar yasak bölge olarak görülen skandal bir korku filmi olarak kabul edilirken çeşitli gerçek gösteri sanatçılarından oluşan bir grubu barındırıyordu. 
Yapımcı Dale, “Kabus Sokağı, Freaks'in mirasına saygı gösterisinde bulunuyor” diyor.  "Browning, karnaval perdesinin arkasına baktığınızda gördüğünüz şeyin, birbirine güvenen, birbirini seven ve bir ailenin parçası olan normal insanlar olduğunu gösterdi.  Bu, Guillermo'nun hikâye anlatımına çok iyi uyuyor." 
Del Toro için hikâye anlatımı süreci neredeyse sonsuzdur ve senaryo bir bitiş noktası değildir.  Oyuncu seçimi sırasında, del Toro her zaman yaptığı gibi, bazı oyunculara karakterlerinin çocukluk geçmişleri, psikolojik durumları ve hatta oyuncuların asla ifşa etmeyecekleri sırlarla dolu özel biyografilerini verdi. 
Stanton'a katlanılması zor bilgileri sunarak tüm numaralarını öğreten falcı Pete'i oynayan David Strathairn, “Guillermo'nun biyografisini gerçekten cömert buldum” diye belirtiyor.   “Guillermo'nun zihnine girmek gerçekten eğlenceliydi.  Bir oyuncu olarak, yalnızca o anı oynayabilirsiniz, ancak biyografi, özel şeyleri ve davranış özelliklerini tanımaya yardımcı oluyor. Karakterinizin küçük bir hikayesini okumak gibiydi.”  




KARAKTERLER


"Herhangi bir biçimde anlatılmaya değer olan sadece iki hikâye vardır; her şeyi kazanan bir karakter ve her şeyi kaybeden bir karakter." 
- Guillermo del Toro

STANTON CARLISLE rolünde BRADLEY COOPER  

Yapımcı rolüne ek olarak, Bradley Cooper'ın unutulmaz Stanton Carlisle'ı filmin neredeyse her karesinde yer alıyor.  Rol, karizmanın saf gücünü içsel olarak anlayabilen, bir miktar ham kırılganlık ile birlikte, insan hırsının en hesaplı ve işbirlikçi taraflarına girmeyi göze almaya istekli biri tarafından eksiksiz ve gözü kara bir şekilde oynanmalıydı.  
Del Toro, başından itibaren Cooper'ın, Stanton'ın vaatlerini ve ruhundaki çatlakları kavradığını hissetti.  Cooper, karaktere şovmenlik ve insanları okuma konusunda doğal bir yeteneği olan, etkileyici bir dürtü ve esnekliğe sahip, ancak aşka, gerçeğe veya adalete hiçbir zaman inanç geliştirmeyen bir adam olarak yaklaştı.  
Del Toro, "Bradley'nin etkisi inanılmaz derecede etkileyici" diye belirtiyor. “Bradley, Stanton'ın sahip olabileceği tüm iyiliğe, fiziksel güzelliğe ve doğuştan gelen zarafete sahip. Fakat aynı zamanda, yıkıcı bir karanlık karakter yaratma becerisine de sahip.”  
A Star is Born, Silver Linings Playbook ve American Sniper gibi birçok filmde rol alan Cooper, kendi kuşağının en çok aranan oyuncularından biri olmasının yanı sıra, karakter ve hikaye konusundaki yazar-yönetmen duyarlılığına sahip, beğenilen bir film yapımcısı.  Birden fazla kategoride sekiz kez Akademi Ödülü adayı olan oyuncu, Kabus Sokağı'nın yapımcısı olarak del Toro ve Dale ile yakın bir işbirliği yaptı. Del Toro, "Etrafındaki her şeyi 1930'lardaki bir film yıldızı için yarattık, saç kesimi, giyim, aydınlatma, her şey Bradley'e özel yapıldı" diyor.   

Her üçü de Stanton'ı, bir insanın hayatta kalmasını sağlayan şeyin aşk değil, acımasızlık olduğunu öğrendiği bir çocukluktan kurtulamayan biri olarak gördü. İşin püf noktası, onu uğursuz ama kurtulması mümkün olmayan biri olarak oynamaktı ve karanlık trajedisi, her türlü kefarete direnmesi ve yalnız kalmaktan korkmasına rağmen, kendisine sunulan tüm sevginin kıymetini bilmeyen birisi olarak yansıtmaktı.
“Stanton, insanlardan istediği tepkileri almak için yalan söylemeyi öğrenen kırılmış bir adam. Her zaman gerçek benliğini saklamaya çalışıyor. O, koşullara göre şekil alan değişken bir karakter,” diye açıklıyor del Toro.

Cooper, bu değişken kişiliği yaratmak için temel özelliklerle işe başladı.  İlk olarak Stanton'ın Mississippi tarzı konuşmasına odaklandı.  Cooper, “Bir aktör olarak karakterinizin koşullarına inanmanız gerekiyor, çünkü ben onlara inanırsam, siz de büyük ihtimalle onlara inanacaksınız” diye açıklıyor.  Guillermo ile karakter hakkında hiç durmadan konuştuk ve onu Canton, Mississippi'den geliyormuş gibi oluşturduk, başlangıcımız bu oldu.  Gerçekten de onun ağzıyla konuştuğumda karakterin geri kalanının da orada olduğunu hissettim.”  
Cooper’ın, atmosferin hem iş birliğini hem de cesareti teşvik ettiğini söylediği sette karakter büyümeye devam etti.  “Kuşkusuz, yaratılacak en iyi ortam, yönetmenin herkesin potansiyelinin kapılarını açtığı ortamdır.  İnsanlar kendilerini güvende hissettiklerinde risk alacaklar ve gerçekten ruhlarını yansıtmaya başlayacaklar.  Kabus Sokağı'nın atmosferi buydu ve Guillermo'nun bir araya getirdiği oyuncu kadrosu son derece ilham vericiydi.”   

DOKTOR LILITH RITTER rolünde CATE BLANCHETT

İki kez Akademi Ödülü kazanan ve dönemin en çağdaş aktörlerden biri olan Cate Blanchett, Katharine Hepburn, Kraliçe Elizabeth, hatta Bob Dylan gibi birçok gerçek hayat ikonunu canlandırdı. Carol, Blue Jasmine, Elizabeth: The Golden Age, Notes on a Scandal, I'm Not There ve The Aviator'da rol aldı.
Kabus Sokağı'nda Blanchett, bir fark yaratarak, filmin buz gibi baştan çıkarıcı femme fatale'i olarak klasik bir "Hollywood'un Altın Çağı" enerjisini yansıtıyor ve ardından bu olguyu tersine çeviriyor.  Blanchett'in Dr. Lilith Ritter'ı, Stanton'ın nazik davranışının altında kırılan ruhunu gören fakat aynı zamanda onu çok tehlikeli bir adam olarak değerlendiren üstünlük sağlamak ve onu devirme planı olan katı bir Freudyen psikanalisttir.  
Del Toro, "Stanton ve Lilith'in çatışması destansı" diye belirtiyor.  Dale ekliyor, "Lilith'in intikam almaya çalıştığı karanlık bir geçmişi var ve çok akıllı bir kadın.   Cate ve Bradley'in iki eşit derecede zeki manipülatör olarak birlikte çalışmasını izlemek, devlerin savaşını izlemek gibiydi.”

Blanchett, Lilith'i, her biri Stanton'ın hayatına damgasını vuran kadınlardan sonuncusu olarak görüyor.  “Kabus Sokağı, ruhun karanlık bir gecesine yapılan bir yolculuk.  Ama o karanlıkta tanıştığı üç kadın olan Molly, Zeena ve Lilith’te gerçeğin üç işareti var” diye gözlemliyor.  
Lilith'i, insan doğası üzerine yaptığı çalışmalara rağmen Stanton'ın çözemeyeceği bir muamma olarak oynamak istiyor.  “Guillermo da ben de Lilith'in bilinmez ve gizemli olmasını istedik.  Aynı zamanda Guillermo, Lilith'in birçok katmanından hem fiziksel hem de psikolojik olarak altında yatan şeyleri görebileceğiniz o küçük boşlukları arıyordu.”
Bu pek çok olasılığa yol açtı.  Blanchett, “Lilith'i oynama süreci, her gün yeni, derin ve korkutucu bir sır keşfetmekten ibaretti. Sakin ve durgun dış görünüşünün arkasında çok fazla hasar var," diye ekliyor.
Cooper gibi, Blanchett de işe Lilith'in kanepesinde uzanırken Stanton'ın karanlık köşelerini dürten sesi ile başladı.  "Beyninin içine girebilen bir ses olmasını istedim.  Şeytani bir Jiminy Cricket, karanlık bir Jiminy Cricket gibi," diye betimliyor.   
Blanchett, Dr. Ritter ve Stanton arasındaki çekimin sadece cinsel olmadığını, ayrıca kimyasal çekimin de fark edilebilir olduğunu belirtiyor.  Aynı zamanda bir yakınlık duygusu da bulunuyor.  "O yalnız bir kurt ve o ve Stan'in bağlantı kurduğu yer burası.  İkisi de geçmişten kaçıyor ve aralarında bir benzerlik görebiliyorlar.”  
Şöyle devam ediyor, "Lilith aynı zamanda psikanalizin hem pratik hem de mistik taraflarıyla ilgilenen biri, Stanton'un ilgisini çekmesinin nedeni de bu. Kendisi de biraz şaman olduğu için onu neyin heyecanlandırdığını bulmaya çalışıyor.  Tüm ilişkileri onun ofisinde geçiyor, bu yüzden bu seti sadece fiziksel değil psikolojik bir alan olarak düşündük.”  
Tutku ve intikam, o alanda ortaya çıkan öngörülemeyen duygular arasında yer alıyor. "Bir bakıma Lilith'in ofisi, Stan'in nihayet savunmasız olduğu bir yer.  Stan'de Lilith'te paralel olan birçok yıkıcı dürtü var.  Aralarında manipülatif, aldatıcı bir iletişim var… Ve bu şeyler nadiren iyi sonuçlanır.”  
Del Toro ile ilk kez çalışan Blanchett, onun açık sözlülüğünü çok canlandırıcı buluyor. “Guillermo ile çalışmanın harika yanı, tıpkı dediği gibi, haklı olmayı sevmesi, ancak yanlış olmaya bayılması. Oyuncuların yaptığı önerilere gerçekten uyuyor ve bu, onunla çalışmayı heyecan verici kılıyor.  Her zaman bu ince detaylara iniyorduk. Ve Guillermo ile yaptığım konuşmalar, tıpkı bir soruşturma gibi daha da derinleşmeye devam etti.”  

MOLLY CAHILL rolünde ROONEY MARA

Stanton'ın vicdanı varsa, o da Elektra adıyla "her miktarda voltajı emebilen kadın" gösterisini yapan karnaval sanatçısı sevgilisi Molly için geçerlidir.  Ejderha Dövmeli Kız ve Cate Blanchett ile birlikte rol aldığı Carol da dahil olmak üzere iki kez Akademi Ödülü adayı olan Rooney Mara, karnavalın saf kızı rolünde oynuyor.  
Dale, "Molly bir bakıma, Kabus Sokağı'nın vicdanı. Stan'i doğru yolda tutmak için çok uğraşıyor Guillermo her zaman bir aktörün gözleriyle neler aktarabileceğine inanmıştır ve Rooney de bu yeteneğe sahip. Molly'e bir masumiyet katsa da aynı zamanda büyüdükçe artan bir güç de veriyor.  Sadakat, maneviyat ve insanlık açısından Stanton ile ahlaki bir tezat oluşturuyor” diye açıklıyor.
Karnaval dünyasında büyümüş genç bir kadının vurdumduymazlığı ve esnekliğine sahip olmasına rağmen, Molly sıcaklığı ve umuduyla Stanton'ın dikkatini erkenden kazanır.  Çünkü onda bir şans verecek ve sevdiği topluluğu geride bırakacak gücün olduğuna inanan bir kadındır.
Del Toro, “Rooney'nin, karakterini izleme içgüdüsü gerçekten inanılmaz. Karakterin tam olarak nerede olduğunu biliyordu, bu yüzden her zaman gerçekçiydi," diye yorumluyor.
"Ayrıca her ayrıntının peşine düştük, Molly'nin bir geyikle sembolize edilmesini istedim, bu yüzden film boyunca küçük bir geyikli kolye takıyor. Otelin odasında, yatağın başucunda da bir geyik var. Her şeyde onu simgeledik" diye ekliyor.  

ZEENA ‘KAHİN’ KRUMBEIN rolünde TONI COLLETTE

Stanton'ın karnavala geldiğinde ilk gerçek ilişkisi, Akademi Ödülü adayı Toni Collette'in (Hereditary, Knives Out) oynadığı meşhur bir kâhin ve uzman bir tarotçu olan Zeena iledir.  Zeena işin usulünü herkesten daha iyi bilir.  Bir zamanlar zeki ve sevimli birisiyken sonrasında acınası bir alkoliğe dönüşen David Strathairn'ın oynadığı Pete ile evli olan Zeena Stanton'a kapılır fakat tıpkı destesinden çektiği asılan adam tarot kartındaki gibi zorlu bir yola girdiğini hisseder. 
Dale, “Zeena'yı oynamak için konuştuğumuz tek kişi Toni'ydi” diyor.  “Stan, Zeena'nın hayatına giriyor ve esasen Pete'e ulaşmak ve becerilerini öğrenmek için ondan faydalanıyor.  Sonra ilk fırsatta onu Molly için terk ediyor.  Toni'nin karakteri bazı gerçek duygulara sahip ve bunu çok güzel oynuyor.  Güçlü ve çekici fakat aynı zamanda her zaman daha büyük bir şeye talip olan biri gibi hareket ediyor.”
Collette ve del Toro, rolü beklenenin dışına taşımaktan bahsediyor.  “Zeena gerçekten zihin okuma yeteneğine sahip olmayabilir, ancak insanlar hakkında çok iyi içgüdüleri var ve aptallara tahammülü yok”.  Collette şöyle yorumluyor, “Medyum olmakla bağdaştırılan belirli anlamlar var ve bunlara karşı oynamayı çok sevdim.  Bunu Guillermo'nun rehberliği sayesinde yaptım."  
"Onunla konuşmalarımızın başlarında, antrenman yaptığımı ve parmaklarımda yaralar olduğunu, bu yüzden çekimlere başlamadan önce sporu bırakmam gerektiğini söyledim.  Guillermo bana, ‘kesinlikle hayır’ dedi.  'Zeena kamyonunun lastiklerini değiştiren biri.  Çok becerikli bir kadın.  Öyle kalmalısın.' dediği anda onu anladım.  Zeena cesur, gerçek ve duygulu biri.”  

Collette, Zeena'nın Stanton karşısında neden normalde olduğundan daha savunmasız hale geldiğini şöyle anlatıyor, "Sürekli iyileşmek, yardım etmek ve düzeltmek isteyen türde bir insan.  Ve bence o da Stanton tarafından kör edilmiş durumda. Sezgileri olan bir kadın olsa da o kadar yumuşak ki, ilk başta onun aklını çeliyor.”    
Collette özellikle karnavaldaki arkadaşlarıyla alışılmışın dışında bir aile birliği yaratmayı çok sevdi.  Bunu şöyle açıklıyor, “Karnaval dünyası, kendini hiçbir yere ait hissetmeyenler için bir mıknatıs gibidir. Bir şekilde bir araya geliyorlar ve kendi içlerinden heyecan verici bir şey yaratıyorlar.  Onların dünyasında gerçek bir güzellik ve birlik var.  Herhangi bir ailede olduğu gibi, birbirlerinin sinirlerini bozabilirler!  Dünyalarını büyüleyici buldum ve film dünyasından çok da farklı değil.”  
Del Toro hakkında ise şöyle diyor: “Benim için en büyük sürpriz, onun son derece hevesli olmasıydı.  Dürüst olmak gerekirse, çok cömert bir ruha sahip.  Guillermo sevdiği çekimlerin sonunda oturup sizi alkışlar. Tıpkı normal bir izleyici gibidir.”   

PETE KRUMBEIN rolünde DAVID STRATHAIRN

Stanton'un hayatını en çok değiştiren karnaval üyesi, Zeena’nın pişmanlıklarını alkolle saklamaya çalışan eski bir yıldız olan kocası Pete'tir. Pete, bir zamanlar yarattığı dahiyane bir numaraya dayanan ve zengin izleyicileri büyüleyen meşhur zihin okuma gösterisinin yaratıcısıydı.  Artık izole ve suçluluk duygusu içinde olan Pete, Stanton'ı kanatları altına alma düşüncesiyle bir an için canlanır ve karısının onunla olan ilişkisinden habersizdir. Ona saf ve babacan bir gururla yaklaşır. Pete, Stanton'u öğretisini insanları korkutacak veya onlardan yararlanabilecek şekilde kötüye kullanmaması konusunda uyarsa da Stanton'ın yaptığı şey tam olarak budur. 
Dale "Pete, bir zamanlar sahneyi avcunun içine alan fakat alkole kurban giden ve her şeyi kaybeden bir adamın melankolisine sahip.  David bu pişmanlığını çok etkileyici bir biçimde oynuyor.  Geçmişini ve çarçur ettiği her şeyi görebiliyorsunuz” diye açıklıyor.  
Strathairn, en başından itibaren, del Toro'nun karnaval dünyası ile bağlantısına kapıldı.  “Bu karakterler sıra dışı ve marjinal bir yaşam tarzı seçmişler, fakat Guillermo her birine tam anlamıyla insanlık katıyor” diye ekliyor.

Stanton, sahneye çıktığında Pete'e geçici bir yeniden doğuş hissi verir ve içindeki sanatçıyı yeniden uyandırır.  Strathairn, "Pete bildiklerini paylaşmak istiyor ve Stan'e akıl hocalığı yapıyor ama Stan'e illüzyon yolunda çok ileri giderse karşılaşacağı tehlikeler hakkında tavsiyelerde de bulunuyor," diye açıklıyor.  
Strathairn, Pete'in geçmişinin Stanton'ınkinden farklı olmadığını, ancak Stanton'ın nihayetinde farklı seçimler yaptığını ima ediyor Strathairn, “Bence Pete, kasabaya geldiğinde bir karnavaldan gözleri kamaşan ve sihirbaz olmak için eğitilen bir gençti” diyor. “Bir kalabalığı baştan çıkarmak ve ihtişamlı bir hayata sahip olmak istedi, fakat bunun yerine vicdanını susturmanın bir yolu olarak alkol şişelerinin arkasına sığındı.”  
Pete, Zeena'nın Stanton'ın cazibesine karşılık verdiğini hissedince buna göz yumuyor. Şu anki durumunda ona yeterli olamayacağını biliyor fakat hala onu seviyor ve ona bağlı hissediyor.  Strathairn durumu şöyle açıklıyor "Pete iyi günlerin geride kaldığını biliyor ama bence şu anda en çok istediği şey Zeena'nın iyi olacağını bilmek.  Stan ve Zeena'yı birlikte gördüğünde, onun iyiliği için bunun iyi olacağını düşünüyor.”

KARNAVAL ÇIĞIRTKANI CLEM HOATLEY rolünde WILLEM DAFOE

Karnavalın menajeri Clem, aynı zamanda harika bir çığırtkan, göz korkutucu bir hırçınlığa sahip, ancak herkese bir şans vermeye istekli eski bir karnaval çalışanıdır.  İki renkli topuklu çizmeleri ve kızıl ve altın rengi çığırtkan ceketiyle Clem, karnavalın en renkli ve kestirilemeyen karakterlerinden biri. Stanton'ı en çaresiz olduğu anda yanına alan adama, At Eternity's Gate, The Florida Project, Shadow of the Vampire ve Platoon ile dört kez Akademi Ödülü adayı olan Willem Dafoe hayat veriyor.
Del Toro'nun uzun zamandır hayranı olan Dafoe, bu dünyanın temsilcisi olma şansını kaçırmadı.  “Bu dünyayı seviyorum. Çok teatral, renkli, dram dolu ve bir film için mükemmel bir malzemeye sahip” diye belirtiyor.  
Aynı zamanda Clem'in hem katı hem de kendisine sarsılmaz bir şekilde sadık olan bir adam olması ilgisini çekiyor. "İçinde biraz dolandırıcı da var ve para kazanmak istiyor.  Fakat Clem'in karnaval ailesinden kendini sorumlu hissettiği tatlı bir yanı da var,” diye açıklıyor.  
Dale, "Clem’i bir an gülümserken görürken sonrasında bir anda boğazınıza bir ustura dayayabilir" Willem, elbette, bu değişkenliğe sahip ve onu çok güzel oynuyor.  Cazibeyi çılgınlıkla bir araya getiriyor,” diye belirtiyor.
Clem, Stanton'la ilk tanıştığında, onu kaybolmuş ama potansiyelle dolu biri olarak görür.  Dafoe, "Clem Stanton'ın biraz eksik ve gelişime açık olduğunu hissediyor ve ayrıca Stanton'da kendini görüyor" diyor.  "Clem görmüş geçirmiş bir adam, muhtemelen hapis yattı, bir yerlere gelebilmek için tırnaklarıyla kazımak zorunda kaldı ve bunun nasıl bir şey olduğunu biliyor, bu yüzden Stanton'a yardım etmeye istekli” diye ekliyor.
Clem, Stanton'a kalacak yer verir, ancak aynı zamanda karnavalın ayyaşlarına karşı sert davranışlarıyla kendi karanlık tarafının derinliklerini de gösterir.  Dafoe, "Karnaval ayyaşlarını yaratma şekli oldukça sert fakat bence Guillermo'yu karnaval dünyasında en çok ilgilendiren şey, uydukları prensipler.  Ve Clem'in de bir prensibi var.  O sadece kötü bir adam değil.  Etrafındaki insanlarla ilgileniyor fakat aynı zamanda çok pragmatik ve hayatta kalmaya çalışıyor” diye yorumluyor.

EZRA GRINDLE rolünde RICHARD JENKINS

Stanton ve Molly, savaşın ülkeyi kasıp kavurduğu dönemde Buffalo'ya yerleşirken, Stanton gözünü çok yüksek bir hedefe diker.  Kaybının peşini bırakamayan ve cevap almak için her yolu deneyen bir adam olan kasabanın en zengin sanayi patronu Ezra Grindle'ın (Richard Jenkins) güvenini kazanmayı amaçlar.  Zenginliğine rağmen Grindle sahip olduğu her şeye karşı kördür. Bunun yerine, sevdiği kadının ölümüne neden olduğu korkusuna takılıp kalır.  Del Toro, Stanton'ın en büyük dolandırıcılığına ilham veren adam olarak The Shape of Water'ın iki kez Akademi Ödülü'ne aday gösterilen yıldızı Richard Jenkins'i seçti.  
Rol, daha önce oynadığı yalnız sanatçıyla tam bir tezat oluşturuyor.  Yapımcı Dale bunu şöyle açıklıyor, “Richard, The Shape of Water'da çok iyiydi ve Guillermo her zaman çalışmalarının büyük bir hayranı olmuştur. Ama Grindle onun için farklı bir rol.  Guillermo, bunu yapabileceğini gördü ve Richard da bu fikirden heyecan duydu.”
Jenkins, Grindle'ı "çok parası olan ama mutlu olmayan bir adam" olarak tanımlıyor.  Sürekli suçluluk ve acıyla yaşıyor ve ona her şeyin yolunda olduğunu ve affedildiğini söyleyebilecek birini arıyor" diye ekliyor.
İlk başta Grindle, Stanton'a son derece tehditkâr ve şüpheci bir şekilde yaklaşır.  Grindle o zamana kadar pek çok zihin okuyucu ve falcı tutmuş ve hepsinin sahtekâr olduğu ortaya çıkmıştır.  Ancak Stanton her testi geçer ve buna aşırı ihtiyacı olan Grindle sonunda ikna olur.  Jenkins, Grindle'ın Stanton hakkındaki fikrini sürekli değiştirdiğini belirtiyor.  "Grindle Stanton'ı tarif edecek olsaydı, onun melek gibi, zeki, Tanrı'nın bir hediyesi ya da bir adi ve hain olduğunu söyleyebilirdi.  İlişkileri sürekli olarak değişiyor,” diye açıklıyor.  
Cooper ile çalışmak, bu sürekli değişimleri heyecan verici hale getiriyor.  Jenkins, "Bradley bir yöne gidiyor ve ardından tam bir 180 derece dönebiliyor ve bunun bir parçası olmak harika.  Ayrıca Guillermo size muazzam bir özgürlük veriyor çünkü hiçbir şeyi denemekten asla korkmayacağınız bir atmosfer yaratıyor," diye devam ediyor.
Daha da karanlık bir sır, Dr. Lillith Ritter'ı Ezra Grindle'a bağlar, o kadar derindedir ki Stanton bile kendi dolandırıcılığının kurbanı olmak üzere olduğunun farkında değildir.

BRUNO rolünde RON PERLMAN ve BİNBAŞI MOSQUITO rolünde MARK POVINELLI

25 yılı aşkın bir süre önce, orijinal Kabus Sokağı'nı genç Guillermo del Toro'nun sevdiği bir filme dönüştüren aktör Ron Perlman'dı.  “Beauty and the Beast”teki ödüllü rolüyle tanınan Perlman, daha önce del Toro ile Cronos, Hellboy, Blade II ve Pacific Rim'de çalışmıştı.  
Dale, “Bunca yıl sonra, bu fikir oluşunca Ron'un gerçekten bu filmde olması gerekti. Güçlü Adam Bruno, oynaması için mükemmel bir karakterdi,” diye belirtiyor.
Del Toro şöyle diyor: “Bruno, Molly için bir baba figürü gibi davranan ve onu Stanton'dan korumaya çalışan asil bir insan. Karmaşık birisi ve ona karşı sevgi dolu ama Stan'i alt etmekten aciz."  
Perlman, uzun zamandır Edmund Goulding’in orijinal filminin tutkulu bir hayranıydı ve “şimdiye kadarki en sevdiğim kara filmdi.  Her zaman tekrar izleyebileceğimi düşünüyorum.  Gerçekten yetenekli, derin, insani zaafları olan bir adam hakkında bir Yunan trajedisini andıran önemli bir film olduğunu hissettim.  Guillermo bu hikâyeyi aldı ve tamamen benzersiz bir şey yarattı.” diye yorumluyor.
Karnavalın kilit noktası olma şansına sahip olmak Perlman için heyecan vericiydi.  “Bruno, karnavalın büyüklerinden biri” diye anlatıyor.  "Uzun zamandır o ortamda ve karnavalın gayri resmi yönetim kuruluna benzeyen bir şeyin parçası. Karnaval tarihinde görebileceğiniz türde geçmişe sahip biri ama bu aileyi gerçekten umursuyor."  
Onu hayatının büyük bir bölümünde tanıyan Bruno, Molly'e göz kulak olmayı kendine görev edinir, bu da onu Stanton ile doğrudan bir çatışmaya sokar.  Perlman bunu “Molly için gerçek bir baba figürü oldu" sözleriyle açıklıyor.  "Molly'nin bu çürüyen dünyada öne çıkan türde bir iyiliğe sahip olduğunu görüyor."

Bruno'nun ayrıca, Water for Elephants ve Mirror Mirror gibi filmlerde yer alan ve Binbaşı Mosquito'yu canlandıran oyuncu Mark Povinelli ile de yakın bağları var. Povinelli, Bruno ve Binbaşı'yı “bu karnavalın gerçek ataları” olarak tanımlıyor.  Birçok insan gelir ve gider, ama onlar mahkumlar.  Bu yüzden, Stanton gibi yeni gelen herkese biraz şüpheyle yaklaşmakta haklı olduklarını düşünüyorlar.  Binbaşı onu çok çabuk güvenilmeyen biri olarak değerlendiriyor."




MEKAN: KARNAVAL ŞEHRE GELİYOR 


Kabus Sokağı'nın ilk yarısı, kasıtlı olarak kafa karıştırıcı olsa da, karnavalın doğrudan kalbini yansıtarak büyüleyici bir şekilde başlıyor.  Del Toro, başından beri bu dünyaya dair bir vizyona sahipti; azimli ve çalışkan, bazen ürkütücü fakat asla tuhaf veya fantastik değildi.  Önceki filmlerinden farklı görüneceğini biliyordu, ancak görüntü yönetmeni Dan Laustsen, yapım tasarımcısı Tamara Deverell ve kostüm tasarımcısı Luis Sequeira da dahil olmak üzere en sevdiği görsel işbirlikçilerinden bazılarıyla yeniden bir araya geldi.  
Baştan beri tasarım stratejisi, oyuncuların keşfetmesi için bolca alana sahip bir yerde yaşayan, nefes alan karnavallarını sıfırdan inşa etmekti. Del Toro, bir çekim stüdyosunun istediği ruh halini, Stanton'ın ahlaki karanlığına karşı koyan o ürkütücü güzelliği asla yaratamayacağını anladı.
Toronto'nun hemen dışındaki boş Markham Fuar Alanı, ekibin sıfırdan başlaması için uygun bir yerdi.  Deverell (Star Trek: Discovery, X-Men) bu alana karnavalın yıldız cazibe merkezlerinin reklamları, canlı gösteri sahneleri ve çadırların yanı sıra otantik bir dönme dolap, işleyen bir atlıkarınca, cennet ve cehennem temalı bir eğlence evi de dahil olmak üzere bir dizi eski karnaval aleti koydu.  
Dale, ”Gerçek bir atmosfer elde etmek için böyle bir yer gibisi yoktur. Karnavalın her yönünü araştırmak ve tasarlamak için aylar harcandı. Ekibimiz o döneme ait dönme dolap ve 30'lardan kalma orijinal aksesuarların bile peşine düştü.” diye açıklıyor.   
Çalışmalarını her zaman yoğun araştırmalara dayandıran Deverell, karnaval koleksiyonlarını taradı.  Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en eski çadır üreticisi olan Armbruster Manufacturing tarafından özel olarak inşa edilmiş 40 çadırı vardı.  Ayrıca hayal gücüne de yer verdi.  Örneğin, Zeena'nın falcılık sahnesi ve Molly'nin elektrik sahnesinde, gerçek hayattaki gösterilerden referanslar alındı, aynı zamanda geçmişleri ve kişiliklerine dair ince karakter ayrıntılarına yer verdi. Deverell, özellikle yan gösteriler için çok renkli ve sansasyonel afişler yaratmaktan, bunları otantik ham muslin kumaş üzerine basmaktan ve ardından şehirden şehre seyahat etmenin yıpranmışlığını göstermek için onları kum ve kirle eskitmekten keyif aldı.  

Deverell'in ekibi, ana karnavalın dört farklı yönü ve filmin şaşırtıcı son sahnesi için daha da karanlık ve kasvetli bir karnaval üretecekti.  
Ruh hali, renk ve doku açısından del Toro ekibi, sade, gölgeli iç mekanlarıyla tanınan Danimarkalı ressam Vilhelm Hammershøi'nin yanı sıra, üç Amerikalı ressama yönlendirdi. Edward Hopper'ın güçlü bir şekilde vurgulanan aydınlatması ve güçlü yalnızlığı, Andrew Wyeth'in marjinal portreleri ve George Bellows'un dramatik kentsel arka sokaklarından örnekler aldılar.  
Deverell, Guillermo'nun atıfta bulunduğu birkaç filmin de olduğunu söylüyor.  “Örneğin The Postman Always Rings Twice, Zeena'nın çiftlik evi sahnelerinde etkili oldu.” diye açıklıyor.  
Deverell ve del Toro, fotoğrafları inceleyerek, genellikle kelimelerden ziyade görüntülerle iletişim kurdular.  Deverell, "Guillermo bana bir görüntüyü getirirdi ve ben de onu işleyerek karşılık verirdim ve o da bunun üzerine çizim yaparak devam ederdi, aramızda bu tür bir görsel iletişim vardı" diye açıklıyor.  
Hikâyenin dairesel yapısını ve Stanton'ın kendisine hazırladığı tuzağı yansıtan del Toro, Deverell'den filme ustaca nüfuz etmesi için geometrik bir tema geliştirmesini istedi.  Karnaval ayyaşının (Paul Anderson tarafından canlandırıldı) şovunu icra ettiği korkunç çukurla başladı. (Yapım, bu sahneler için CG tarafından yaratılan yılan ve tavukları kullandı). 
“Guillermo, temaya dair duygusal ipuçları veya gizli mesajlar vererek seyirciyle oynamayı seviyor.  Ben de bunu yapmayı seviyorum, bu yüzden mesajları etrafa gizlemek gerçekten eğlenceliydi” diyor.
Stanton'ın becerileri artıp mükemmel bir sanatçı haline geldikçe, karnaval dünyası, yüzeyde çok daha parlak ve ışıltılı, ancak altında endişelerle kaynayan bir diyara dönüşüyor.  
Dale, “Guillermo her zaman ilk yarıdan ikinci yarıya kadar güçlü bir görsel kontrast oluşturmuştur. Cesur ama hayat dolu bir yerden, gösterişli fakat tamamen yabancılaşan bir yere geçiyoruz." diyor.

MEKAN: STANTON ŞEHİRDE

Stanton ve Molly, gösterişli bir gece kulübü gösterisi yapacak kadar zengin oldukları Buffalo'nun parlak ışıklarına gidince, film ve ambiyans 180 derece değişir.  Filmin ikinci bölümünde, 30'ların sonlarındaki yeni trendleri yansıtan şık bir Art Deco estetiği hâkim olur.  
Birkaç yıl ileriye atlayan film, Stanton ve Molly'i kurgusal Copacabana'daki gösterişli ve dairesel bir odada yer alan sahnede yeniden bir araya getirir.  Kulüp, Toronto'da, 1930'da inşa edilen ve Fransız mimar Jacques Carlu, muralist Natacha Carlu ve mimar René Cera tarafından Eaton's College Street mağazasının 7. katında tasarlanan tarihi Carlu Round Room'un içinde kuruldu.  Burası günümüzde, Art Deco'yu şıklığın zirvesine taşıyan cesur ve modern Art Moderne tarzının kalan en iyi örnekleri arasında sayılıyor.  Kameranın odanın büyüleyici kubbeli tavanını 360 derece olarak yakalamasını sağlamak için Deverell, oyuncuları daha yakına getirebilecek yükseltilmiş bir zemin bile hazırladı.   
Stanton ve Molly'nin geleceklerini sorgulayacakları otel süiti, stüdyoda özel inşa edildi fakat Toronto'nun başka bir sembol yapısına uygun şekilde modellendi: Aynı zamanda Grindle'ın bakımlı bahçesinin kilit noktası haline gelen Ontario'daki Beaux Arts tarzı Parkwood Malikanesi. 

Filmin ikinci yarısının en önemli tasarımı, Dr. Lilith Ritter'ın, Stanton'ın en ayrıntılı ilüzyonu yarattığı ve kötüye gitmeye başladığı başladığı ofisiydi.  Burada Deverell, 1920'lerin sonlarındaki bir başka tasarım harikası olan Paris merkezli dekorasyon firması Alavoine'nin New York ofisi tarafından seçkin bir müşteri için tasarlanan ve "Weil-Worgelt çalışması" olarak adlandırılan ünlü bir iç mekân tasarımından faydalandı.  Art Deco tarzında palisander ve zeytin ağacı kaplamalar ve büyük, soyut lake panellere sahip bir tasarımı tercih etti. Derevell, Dr. Ritter'ın hastalarının travmalarından uzak kalabileceği bu tür lüks bir zarafet içinde kendini evinde hissedebileceğini biliyordu.  
Deverell bu seçimi, “Lilith'i çoğunlukla ofisinde görüyoruz, bu yüzden çok güçlü, Stan'den bile daha akıllı, daha güzel ve daha acımasız bir kadının ortamı gibi hissettirmemiz gerekiyordu” diye açıklıyor. "Ofis sıcak ve aydınlık görünüme sahip ve geometrik tasarımı Lilith'in gücünü gösterirken kemerler ve kıvrımların kullanımı kadın gücünü yansıtıyor. Son ofis seti oluşturulurken del Toro ile sık sık görüştük ve bunun da faydasını gördük.  Gresham'ın romanına psikolojik göndermeler yaptığı gibi, Deverell de Jungcu semboller üzerinden ilerliyordu.  Ahşaptaki desenlerle, Lilith'in kişiliğine bir tür rahatsız edici Rorschach lekesi yaratmak amaçlanıyordu” diye ekliyor.  

Blanchett de bu tür nüanslardan etkilendiğini hissetti. "Lilith'in ofisine ilk girdiğimde bu odanın başlı başına bir karakter olduğunu düşündüm.  Kapının açılma şekli, masanın görünümü, süslemeler, kayıt cihazlarının gizlenme şekli, kanepenin rengi, bunların hepsi karakterin oluşmasına yardımcı oluyor” diye açıklıyor.  
Deverell, The Shape of Water dahil olmak üzere çeşitli del Toro filmleri için farklı şekillerde kullanılan R.C Harris Su Arıtma Tesisinde, Evan Grindle için başka bir heybetli ofis yarattı.  İç mekân için, ekibi ile birlikte odanın devasa avizelerini, mermer şöminesini ve yontulmuş bronz kakmaları özel olarak hazırladı.  
Deverell, "Guillermo'nun kafasında Grindle'ın ofisiyle ilgili çok özel bir fikir vardı ve onu gerçekleştirmek biraz zaman aldı. Referanslar çoğunlukla Art Deco'dur, ancak özellikle merkeze aldığımız pencereler ve daire şekilleri için Hong Kong'daki modern otellerden de ilham aldım." diye belirtiyor.
Parlaklık ve kıvrımlı görünümlerle bu mekanların yarattığı his, tehlikeli bir numarayı gerçekleştirmeyi amaçlayan Stanton'ın gerilimini artırmamızı sağladı. Dale şöyle özetliyor: “Stan'in Buffalo'da arzuladığı dünya güzel görünüyor fakat burada bir yapaylık var ve karakterler karnavalda tanıştıklarımızdan çok daha dünyevi zevklere düşkün ve kesinlikle daha az onurlu.  Zarafetin arkasına saklanmak tehlikelidir.”  




SİNEMATOGRAFİ: KABUSU ÇEKMEK


Del Toro, uçsuz bucaksız hayal gücüyle tanınıyorsa, Kabus Sokağı bugüne kadarki en dünyevi filmidir.  Filmin görünümü, her zamanki gibi, eşsiz bir ruh hali oluşturmak için titizlikle oluşturulmuştur.  The Shape of Water'da çok farklı bir çalışmayla Akademi Ödülü'ne aday gösterilen görüntü yönetmeni Dan Laustsen ile yeniden bir araya gelen del Toro, o dönemde yaşanan bu aşırı duygusal, canlı fakat amansız bir ucuz roman havasını nasıl yaratacakları hakkında konuştular.  Del Toro, gizli bir karanlık ihanet duygusu ararken, aynı zamanda eskitilmiş kara film motiflerinden de kaçınmak istedi.  Özellikle doygun görünümden uzaklaşmayı, sembolik olarak derin, koyu renkler de olsa tamamen renklere odaklanmayı hedefledi.  Ayrıca, çok sayıda geniş açılı kesintisiz çekimle bir dürbün görüntüsü yaratarak kıyamet hissini güçlendirmeye yardımcı olmak istedi.  
Görüntü yönetmeni Laustsen, Kabus Sokağı ve The Shape of Water'ın farklı görünümlerine rağmen, del Toro ile anlaşabildiğini söylüyor. “İkimiz de ışık, renk ve kamera hareketiyle bir hikâye anlatmayı seviyoruz.  Guillermo, hikâyenin tarzı ne olursa olsun bu işlerde ustadır." diye ekliyor.  
Aldıkları ilk karar, Kabus Sokağı'nı 1940'ların tarzı yerine 21. yüzyıl gerilim filmi gibi çekmekti. Laustsen, “İkimiz de o dönemde çekilmiş gibi hissettirecek bir filme gitmek istemediğimiz konusunda hemfikirdik. Daha modern ve güncel görünmesini istedik.” diyor.  

Dijital çekim yapan Laustsen, en karanlık koşullarda bile atmosferi iyileştirme özelliği sebebiyle kamera olarak Alexa 65’i seçti. Görüntü yönetmeni, "Bu, büyük sensörlere sahip orta format bir kamera. Bunu seviyorum çünkü alan derinliği cilt tonları için harika ve yüzü biraz daha ön plana çıkarıyor. Genelde karanlık şeyleri seven bir görüntü yönetmeniyim.  Ama bu filmde Guillermo, 'hadi biraz daha karanlık yapalım!' deyip duruyordu. Tabii bazen neredeyse kalp krizi geçiriyordum ama işe yaradı. Alexa 65, tüm bu düşük ışığı ustaca idare edebildi.” diye açıklıyor.
Aydınlatma, hikâye ilerledikçe, loş ve doğallıktan çıkıp giderek daha parlak ve sert bir hal alıyor.  Laustsen şöyle özetliyor, "Lilith'in ofisinde, Cate ve Bradley'in yüzlerini öne çıkaran doğrudan ışıklarla 1930'ların daha tipik görünümüne dönüyoruz. Seyirci muhtemelen büyük bir fark görmeyecek, ancak bu kesinlikle hissedecekleri bir şey”.
Cooper'ın özelliklerinin dışavurumu, ışık kullanımı ile kendisini gösteriyor.  Laustsen, "Bradley'nin ekrana yakışan harika bir yüzü var. Karakterinin içinde büyüyen karanlığı daha da fazla yansıtmak için sürekli olarak onu aydınlatmanın yollarını arıyorduk.” diye belirtiyor.
Karnaval setini çekmek Laustsen için heyecan vericiydi çünkü kamerayı her yöne çevirebileceği kadar detaylıydı. Ancak yoğun bir lojistik planlama gerektirdiğini belirtiyor. "Bir sürü büyük vinç kullandık ve 90 metrelik bir vinci karnaval gibi büyük bir yerde getiremezsiniz, bu iş tüm gününüzü alır” diye ekliyor. “Bu yüzden uyum sağlamayı öğrendik.  Ancak karnavalın ne kadar harika göründüğü konusunda hepimiz çok heyecanlıyız.”  

Eski tarz kara film estetiğine yapılan birkaç atıftan biri, bazı sahnelerdeki yağmurda ıslanmış gibi bir histi yaratmaktı.  Laustsen bunu şöyle açıklıyor, “Bu filmde bolca yağmur var ama bizim asıl amacımız, ekrana üçüncü bir boyut getirilmiş gibi hissettirmekti” diye açıklıyor. Bunun için oyuncular ve ekip için sırılsıklam, soğuk koşullar oluşturan şiddetli yağmur kuleleri, pervaneler ve fanların inşa edilmesi gerekti. Laustsen, “Yağmur kuleleriyle çalışmak oyuncular için zor olabilir, ancak performansları bu özgün unsurlar ile renklendiriliyor” diyor.
Filmin çoğu kameradan çıkarken, son görsellerde VFX geliştirmeleri rol oynadı.  Laustsen, "Çekimleri elimizden geldiğince kendimiz yaptık ama sonrasında VFX ekibi bunu daha da iyi hale getirdi," diye açıklıyor.  Guillermo gibi güçlü bir vizyona sahip bir yönetmene sahip olduğunuzda, her ekip üyesinin aynı amaç için bir araya gelmesi gerekir ve biz de böyle bir ekip çalışması yürüttük.” diye ekliyor.
Filmin iki yarısı birbirine zıt olsa da hepsini tek ve kesintisiz bir yolculuğun parçası gibi hissettirmek Laustsen'e kalmıştı. Bunda yapımdaki tutarlılığın büyük rol oynadığını söylüyor.  “Filmin tamamı setlerden kostümlere, saç ve makyajdan görsel efektlere kadar çok iyi hazırlanmıştı. Guillermo'nun bu kabusla ilgili vizyonunu tam olarak istediği şekilde gerçekleştirmek için herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya hazırdı." diye özetliyor.

MÜZİK: FİLM MÜZİĞİNİ BESTELEMEK 

Çok disiplinli bir sanatçı olan Nathan Johnson (Knives Out), filmin müziklerini oluşturmak üzere Los Angeles'ta del Toro ile bir araya geldi. Orijinal müziği (Looper ve Brick'in çok sevilen müzikleri) ve kısa filmleri (Son Lux, Lucius) sahne, ekran ve görsel-işitsel anlatı arasındaki sınırları sürekli olarak bulanıklaştırıyor. 
Del Toro şöyle anlatıyor, "Nathan ile kahvaltıda sohbet ettik.  Karakterlerden bahsettik. 'Seninle hangi enstrümanları kullanacağın veya film müziğini nasıl düşündüğüm hakkında konuşmak istemiyorum' dedim. Sadece Stan, Lilith ve Molly hakkında konuştuk. Hepsi buydu.”
Kabus Sokağı’nda Johnson'ın müziği yenilikçi ve renkli, fakat gelenekseldi.  Filmin karnavaldaki ilk yarısında, bazı anlarda umutlu, bazılarında ise önseziler olan bir ruh hali oluşuyor.  Şehirde geçen ikinci yarısında, o dönemin geleneksel bir filmi gibi, farklı ritimlerin düşüp yükselmesiyle, Lilith ve Stanton arasında karanlık bir düet yaparak kaçınılmaz kadere daha da yaklaşıyor. 
Johnson, "Yalnız bir karakterle başlıyoruz, sadece bir tema veya bir motif değil, aynı zamanda müzikle. Bu benim konseptimdi.  Tek bir piyano notası ve filmde duyduğumuz ilk şey.  Ve film boyunca Stan bu maskeleri takıyor.  Bu insanları hayatına alıyor.” diye ekliyor.
Kabus Sokağı bir zafiyeti, bir ayrılığı tanımlıyor.  Karnavalda başlar ve sonra Stan büyük şehre gittiğinde işler büyür.  Bu süre zarfında, Stan'in bir piyano notası olarak başlayan temasına trompet ve ardından aniden gösterişli bir kuyruklu piyano ile büyük bir orkestra eşlik eder.
Johnson bunu şöyle açıklıyor, “Bu asla değişmeyen bir adam hakkında bir film.  Onu maskelerle oluşturduk, süsledik ve sonra hepsini çıkardık.  Bu kadar özel bir hikâye anlatıyor.” 

FİLMDEKİ SES KULLANIMI 

The Shape of Water'daki çalışmasıyla Akademi Ödülü'ne de aday gösterilen Kanadalı ses editörü Nathan Robitaille, del Toro ile Kabus Sokağı hakkında ön görüşmeler yaptı.  Tüm bunların, sesin karnaval ile büyük şehir arasında bir ayrım yapmaya nasıl yardımcı olabileceği açısından büyük bir etkisi oldu. Karnavalda, yoksulluk içinde özgürlük vardır. Büyük şehirde ise zenginliğin ardından izolasyon ve yalnızlık gelir. Bu iki dünya çok farklıdır ve pandemi de bunu güçlendirdi. Uzayan ara, tıpkı prodüksiyonun geri kalanında olduğu gibi, karnavala taze bir yaklaşımla kulak vermek için ek bir süre ve alan sağladı. 
Robitaille, "Guillermo sese çok duyarlı. Her heceden, nefesten ve kelime tonlamasından, her ses tasarım katmanına, BG elemanına, ses düzeyine ve odadaki yerleşime kadar her şeyle ilgiliydi. Video konferans yoluyla büyük şehirde başlattığımız ses çalışmasını tamamlamak için uzaktan görüştüğü kemik kadroyla birkaç hafta boyunca bu işe devam etmek onun için önemliydi.” diyor.
Prodüksiyon yeniden başladığında, karnaval kalabalıkları, oyuncaklar, çarpışan arabalar, oyunlar, çadırlar, tüm dönem araçları vb. gibi setteki kayıtların tümü, açık hava hissi veren hayat dolu bir dünya inşa etmek için kullanıldı. 
Robitaille, "Büyük şehre geçtiğimizde, ekrandaki her şey kulağa kaliteli ve pahalı geliyor. Lilith'in ofisindeki sesi müzik gibi gelen kristal kokteyl bardaklarından zengin kumaşlara ve mermer foley yüzeylere kadar her şey vardı. Her kapıda, dışarıdaki dünyadan izole eden bir vakum kilidi gibi bir kapı fitili vardı.” diye ekliyor. 
“Bütün bu unsurlar, seyirciyi kapıların bu kadar yavaş kapandığı bir gerçekliğe sokmak için birleşiyor. Bu sayede ne tür bir belada olduğumuzu artık çok geç olana kadar fark etmiyoruz” diye tamamlıyor.




KABUS SOKAĞINI GİYDİRMEK: KOSTÜMLER 


Kabus Sokağı, The Shape of Water'da da çalışmış ve del Toro'nun uzun süredir kostüm tasarımcısı olan Luis Sequeira, paspaldan gösterişliye, ucuz gösteri kıyafetlerinden 1930'ların son derece şık ve göz alıcı gece elbiselerine kadar 242 kostüm seçeneği sundu.  Filmin genel tasarımına uygun olarak iki farklı palet üzerinde çalıştı.  “Karnaval dünyasında her şey sıcaktır ve 1930'ların ortalarını anımsatan toprak tonları vardır. Şehre gittiğimizde ise, son derece havalı ve tek renkli, son derece şık bir tarza geçiyoruz” diye açıklıyor.  
Araştırmalarında, film karakterleri için yüzlerce görselden oluşan katalogları bir araya getirdi, böylece her biri kendine has ikonik bir görünüme sahip olacaktı. Neredeyse her şey el yapımıydı, Sequeira dünyanın her yerinden otantik kumaşlar tedarik etti ve aksesuarlar için bit pazarlarını araştırdı.  “Ayakkabılar, eldivenler, şapkalar ve iç çamaşırları dahil olmak üzere kostümlerin yüzde 80'ini kendimiz yaptık” diye belirtiyor.  
Sequeira Stanton için, Bradley Cooper'ı şanssız bir serseriden karnaval çalışanına ve zengin bir şovmene kadar baştan aşağı yeniden yaratırken kökten değişen bir gardırop hazırladı. Sequeira, ”Stanton gerçekten büyük bir dönüşümden geçiyor. Zayıf bir kişinin çok güçlü birine dönüşme hikayesini anlatmak için Bradley'nin takım elbiselerinin kesimini ve dökümünü değiştirdik." diye belirtiyor.   
Kostüm tasarımcısı, özellikle Stanton'ın ikinci yarıdaki görüntüsünden etkileniyor. Squira, “1941 erkek giyimi için çok güzel bir dönem. İtalya, İspanya ve İngiltere'den harika kumaşlar alabildim.  Bu kumaşların giysi olarak ortaya çıktığını görmek çok heyecan vericiydi" diye devam ediyor. 
Stanton'un beş parasız geçmişini, ağzında altın kaşıkla doğmuş, doğuştan bir elit olan Grindle ile karşılaştırmak için Sequeira, birini kahverengi, diğerini ise gri tonlarda giydiriyor.  Tasarımcı, ”Stanton, Buffalo'daki zenginler arasında öne çıkıyor" diyor.  "Grindle'ın sade ve kusursuz bir şekilde uyarlandığı yerde, Stanton gösterişli olmanın peşinde.  Grindle'ın şık ve elit görünümüne sahip olduğu yerde, o sonradan görme bir zengin." diye betimliyor.

Sequeira, filmin kadınları konusunda yaratıcı olmayı başarıyor; her biri, dönemine uygun fakat türünün tek örneği olan giyimleri ile son derece iddialı.  Molly için, del Toro ile karnavalın ruhuyla ilişkilendirdiği bir renk olan kırmızı tonlarıyla çalıştı ve siyah-beyaz 1947 filminde kullanılan kostümleri yansıttı.  Molly için kırmızı kaplamalı altın rengi ve siyah pullu bir elbise ve kırmızı bir kelebekle süslenmiş siyah kadife elbise gibi iddialı kıyafetler tasarladı.  Del Toro, “Karnavaldan ayrılırken kırmızı rengi terk ediyoruz ve bu renk yalnızca Molly ve Selamet Ordusu tabelasında görülüyor” dedi. 
Sequeira ayrıca Kabus Sokağı'ndaki en önemli giysilerden birini de hazırladı: Filmin doruk noktasında, Molly'nin Grindle'ın kaybettiği sevdiğini canlandırmak için giydiği elbise.  Hayalet temalarıyla oynayarak, ona biraz doğaüstü ve menekşe rengi alt tonlu bir görünüm vermek için eskitilmiş, hafif, yarı saydam beyaz bir organze elbise yaptı.  Luis, "Karnaval dünyasındaki her şey, 30'ların ortalarına yakın, son derece sıcak ve toprak tonlarına sahipti ve şehre gittiğimizde ise çok şık, modaya uygun ve tek renkli olmayı tercih ettik" diyor.
Cate Blanchett'in yeşil, mor ve siyah tonlarında hazırlanmış ve Greta Garbo ve Joan Crawford gibi film ikonlarından esinlenilmiş lüks pantolon takımları ve elbiseleriyle şıklığı daha da ileri taşıdı. Filmdeki favori tasarımlarından biri de Dr. Lilith Ritter'in kalın bakır aplikeli kadife elbisesiydi.  Sequeira bunu şöyle açıklıyor, “1940'ların haute couture gece kıyafetlerini ne zaman giyme şansınız olabilir ki? Bu pek sık yaşanmaz. Ve Cate Blanchett'i giydirebilmek inanılmaz bir onur."
Sequeira şöyle devam ediyor: “Dr. Ritter zarif ve varlıklı birisi, bu yüzden şık ve lüks detaylar olmalıydı ama kıyafetlerinin kostüm değil gerçek olmasını istedim.  Zamansız görünmesini amaçladım.”  
Blanchett, Sequeira'nın çalışmasını bir ilham kaynağı olarak gördü. “Gerçekten yaratıcı sohbetlerimiz oldu. Lilith'in nasıl görünmesi gerektiği konusunda yaptığımız diyalogdan çok şey çıktı.” Diye ekliyor.

SAÇ VE MAKYAJ: PROTEZ GÖSTERİ MAKYAJI 

Kabus Sokağı'ndaki bazı karnaval üyeleri, Tod Browning'in Freaks'inde yer alan, Zee Zee the Pinhead, Fifi the Bird Girl ve JoJo the Dogboy dahil olmak üzere, 20. yüzyılın başlarındaki gerçek sanatçılara dayanmaktadır.  Del Toro, bu sanatçıları daha ayrıntılı ve özüne uygun yapabilmek için The Shape of Water’daki fantastik amfibi adamı tasarlayan heykeltıraş Mike Hill'den yardım aldı.  
Bu, daha önce del Toro için üstlendiklerinden tamamen farklı bir görevdi.   Hill, “Kabus Sokağı için karakterleri geliştirirken asla fanteziden yararlanmadık. Her şey hayattan daha abartılı olmasına rağmen, hepsi tamamen gerçekliğe dayanıyor." diyor.
Ancak aynı kalan şey, Hill ve del Toro'nun protezlerin sadece görünmekle kalmayıp aynı zamanda organik hissettirmesi ve oyuncunun karakterin ruhunu ortaya çıkarması için yeterince açık alan bırakması gerektiği felsefesiydi.  Hill, “Çok fazla köpük ve lateks olursa, oyuncu kaybolur” diyor.
Del Toro, Hill'e gösteri sanatçılarını keşfetme konusunda özgürlük tanıdı.  “Guillermo çok cömert davranarak oyuncuları seçmeme bile izin verdi, bu görülmemiş bir şey. Bir kadını, erkek Zee Zee, bir erkeği ise Kuş Kız Fifi olarak seçmeye karar verdim. Bu, her iki karaktere de androjen bir hava kattı. Seyircinin tam olarak neye baktıklarından emin olmamalarını seviyorum” diye ekliyor.
Köpek Adam JoJo için, rolü Hill'in kendisi üstlendi ve karikatürize havadan özellikle kaçınan bir görünüm yarattı.  “Ona farklı tüy katmanları olan, bazı bölgelerde daha açık tonlarda bir yüz vermeye çalıştım ve burnu biraz daha belirgin ve yanaklarını biraz daha koyu hale getirdim. Gözleri dışarı bakan bir yün paspas gibi görünmesini istemedim. Orada biraz insanlık olmasını istedim "diye açıklıyor.
Protez makyaj ayrıca, her şeyin üzerindeki varlığı karnaval dünyasında efsanevi bir anlam kazanan ve üçüncü bir gözü olan “turşulu serseri” Enoch'un yaratılmasında da devreye girdi.  Turşulu serseri, içinde formaldehit bulunan kavanozlarda muhafaza edilen insan fetüsleri için kullanılan geleneksel karnaval terimiydi ve kalabalığı kendinden geçiren bir başka yan gösteri numarasıydı. Gerçek veya sahte olabilirler, ancak genellikle izleyicilere peri masallarını ve fablları hatırlatan olağandışı doğuştan gelen koşulları tasvir ettiler.  




PANDEMİ: İKİNCİ YARI


Prodüksiyonun neredeyse yarısında, küresel Kovid-19 salgınının potansiyel zararı yayılmaya başlayınca zorlu bir kapanma kararı alınmak zorunda kalındı. Henüz zorunlu olmasa da del Toro film yapım ailesinin sağlığını ve güvenliğini riske atmaya niyetli değildi. Tabii ki, bu belirsizliğin ne kadar süreceğini bilemezdi.  
Del Toro o kararı, “Ara verme kararı aldığımızda kimse bunu beklemiyordu. Herkes öğle yemeğine gitti ve sonra aylarca geri dönmedik.” diye anlatıyor.
Belirsizliğin ortasında, del Toro, Cooper ve Dale, bu süreci filmdeki fikirlerin üzerinden geçmek için kullanmakta teselli buldular.  Sonunda, bu deneyimi yaratıcı sürece katmayı başardılar.  Dale, “Bu durum Guillermo'ya daha önce çekilmiş olanlar üzerinde düşünme, düzenleme yapma ve materyalleri daha da iyileştirme şansı verdi” diyor.  
Prodüksiyon geri dönebildiğinde hiçbir şey eskisi gibi değildi.  Prodüksiyonun Eylül 2020'deki karnaval setinde yeniden başlayabilmesi için kapsamlı protokoller uygulamaya konuldu. Dale, işe geri dönmek için gereken dikkatli ve karmaşık önlemleri anlatıyor.
Protokoller eksiksizdi ve en önemlisi de işe yaradılar.  Prodüksiyonda kalan 13 haftalık çekim boyunca 17.000'den fazla COVID testi yapıldı ve sadece 5 pozitif vaka çıktı, onlar da sete yaklaşmamıştı.
Tüm oyuncular ve ekip haftada üç kez test oldu, şehir dışından gelenler iki hafta karantinaya alındı, oyunculara yakın çalışan ekipler beş hafta boyunca otellerde izole edildi ve arka plandaki sanatçılar renk kodlu maskeler taktı. Del Toro "motor" ve "kestik" dediğinde, aynı zamanda "maskeleri açın" ve "maskeleri takın" anonsu da yapıldı.  
Kabus Sokağı, başkalarına saygı duymaktan çok, yükseklerde uçan bir adamı konu edinse de prodüksiyon tam tersi bir şekilde sona erdi. Film, bu zamanları ilgi ve sevgiyle atlattı.    
Cooper şöyle özetliyor, “Pandemiden geçmek, altı ay ara vermek ve ardından hikâyeyi tekrar gözden geçirmek benzersiz bir deneyimdi.  Bu hikâyenin doğasına dünyada yaşananların karışmasıyla benzeri olmayan bir sanatsal deneyim yaşadık.”

WILLIAM LINDSAY GRESHAM'IN (1909-1962) FATALİSTİK ROMANI KABUS SOKAĞI GERÇEK BİLGİLER

William Lindsay Gresham, 20 Ağustos 1909 doğumlu Amerikalı Romancı ve kurgusal olmayan bir romancıdır. Özellikle noir okurları arasında oldukça sevilen bir kişidir. Eserleri: Kabus Sokağı (1946), Limbo Tower (1949), Monster Midway: An Uninhibited Look at the Glittering World of the Carny (1954), Houdini: The Man Who Walked Through Walls  (1959), and The Book of Strength: Body Building the Safe, Correct Way (1961).
Aslen Maryland'liydi, ailesiyle birlikte New York'a taşındı ve Coney Island’a hayran kaldı.
1926'da Brooklyn'deki Erasmus Hall Lisesi'nden mezun oldu. Liseden sonra farklı işlerde çalıştı ve 1937'de İspanya İç Savaşı'nda gönüllü asker oldu. Orada, çalışmalarının birçoğuna aralarındaki uzun sohbetlerinden ilham aldığı bir yan gösteri sanatçısı olan Joseph Daniel “Doc” Halliday ile arkadaş oldu.
1939'da Amerika Birleşik Devletleri'ne döndü ve bir tüberküloz koğuşunda geçirdiği sıkıntılı zamandan ve ilk intihar girişiminden dolayı işkence gördü.
Gresham 1942'de, şair Joy Davidman ile evlendi ve iki oğlu oldu. Evlilikleri 1954'te boşanmayla sonuçlandı.
Gresham, boşandıktan sonra anonim alkolik olmanın ardından Spiritüalizme ilgi duymaya başladı.
Kabus Sokağı 1946'da yayımlandı. Gresham zamanının çoğunu Manhattan'daki Hotel Carter'da romanı yazarak geçirdi. Daha sonra kitap 1947'de Tyrone Power'ın oynadığı bir filme uyarlandı.
1962'de Gresham'a kanser teşhisi kondu ve bir gözünün görme yetisini kaybetmeye başladı. Sonunda, yıllar önce Kabus Sokağı'nı yazdığı aynı otelde kendi hayatına son verdi. 


Filmin mmknmrtb notu :: 

(Dikkat! SPOİLER var gibi)

Son tahlilde 'oldukça iyi' diyebileceğimiz bu filme kaynaklık eden romanı okumadım ama yönetmen Edmund Goulding'in 1947 yılında çektiği -romana daha sadık olduğu söylenen- filmi izledim..

Guillermo del Toro -özellikle filmin başında gösterilen ve esas oğlanın sürekli kâbusu haline gelen sekans başta olmak üzere- oldukça fazla eklemelerle zenginleştirdiği bu öyküye lâyık gördüğü final sekansıyla tüm filmi mükemmellikten uzaklaştırmayı -maalesef- başarmış..

Yönetmen, iyice karanlığa boğma, malum 'geekleşme' mesajını daha sert verme ve seyircisini daha bi etkileme amacıyla abarttığı filmin 'zorlama' finalinde; Stanton Carlisle karakterinin 'hırslı, kibirli ve yılmaz' ruhunu ve 'hayatın gerçeklerini' tamamen unutmuş görünüyor..
Bu durumda, Goulding'in ilk filmde tercih ettiği 'umutlu son' bile, yeni filmin bu 'kötümser' tercihinden daha etkili oluyor..


74   /100


Dün vizyona giren Nightmare Alley (Kabus Sokağı) filmi 3 dalda BAFTA adayı oldu.

En İyi Sinematografi
En İyi Kostüm Tasarımı
En İyi Yapım Tasarımı