Karanlığın şiddetle kol kola
gezdiği Günah Şehri’nin tehlikeli sokaklarını yeniden
ziyaret etmeye hazır olun!
Frank Miller'ın ödüllü
grafik romanından uyarlanarak görsel dünyasıyla çığır
açan ilk filmin merakla beklenen devamında, şehrin kanı
kaynayan sakinleri, aksiyon ve entrika dolu maceralarıyla bir kez
daha karşımızda.
Üstelik bu sefer büyüleyici
bir 3D deneyimi ile birlikte.
İlk filmin yıldız kadrosunda bulunan
Jessica Alba, Mickey Rourke, Rosario Dawson ve Bruce Willis’e bu
sefer, Josh Brolin, Joseph Gordon-Levitt ve Eva Green de katılıyor.
Ortak yönetmenler Frank Miller ve
Robert Rodriguez, Miller’ın çarpıcı görsel
dünyasıyla tarihe geçmiş ödüllü grafik
roman serisi Günah Şehri'ni perdeye taşımak üzere
yeniden bir araya geliyor.
Hepsinin yolu, Günah Şehri’nin ünlü kulübü Kadie’s Club Pecos’da kesişir.
Filmin açılışında, Marv
(Mickey Rourke) kendini tam bir karmaşanın içinde bulur;
ancak buraya nasıl geldiğini hatırlamaya çalışmaktadır.
Öbür yanda, kendine fazla
güvenen genç kumarbaz Johnny (Joseph Gordon-Levitt)
şansını şehrin en azılı kötü adamı olan Senatör
Roark’ın (Powers Boothe) oyun masasında denemektedir.
Roark, aynı zamanda Nancy’nin (Jessica Alba) de baş düşmanıdır.
John Hartigan’ın (Bruce Willis)
kendini öldürmesinden sonra keder ve öfkeden deliren
Nancy, intikamını almak için her yolu deneyecektir.
Merkezdeki hikaye olan 'Uğruna
Öldürülecek Kadın'da ise Dwight (Josh Brolin)
hayallerinin ve kabuslarının kadını olan Ava (Eva Green) ile son
bir hesaplaşma içine girmiştir.
Yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgi bütün karakterleri birbirine bağlayacak, Günah Şehri’nin sokakları bir kez daha entrika ve aksiyon dolu karanlık bir maceraya ev sahipliği yapacaktır.
İlk filmimiz Sin City'yi -film lafın gelişi tabii; O'na şaheser demek daha doğru- 2005 yılında izlerken, bitmesini nasıl istemediğimi, bitince de sinemada ayağa kalkıp, yönümü de Hollywood'a çevirerek, "N'olur lan, hemen devamını çekin lan!" deyu dua ettiğimi hatırlayınca gözlerim doldu şimdi..
Şu an fark ettim ki ikinci film için dokuz yıl gibi uzun bir süre
beklememizin nedeni, dua için yanlış mekân ve yanlış
kelimeler seçtiğimden olabilir galiba..
Bundan dolayı siz sinemaseverlerden
özür dilerim..
Şahsıma özel 'Tüm Zamanların En İyi Filmleri' listesindeki müstesna yeri her daim sabit kalacak Sin City'i aşmak olanaksızdı ve ben bunu gayet iyi biliyordum..
Yine de, Robert Rodriguez ile Frank
Miller gibi muhteşem ikiliden, ilkinin düzeyine epey yaklaşmış
bir film de hayal ediyordum..
Bu belki -tam olarak- gerçekleşmedi
ama canları sağolsun..
Deha gerektiren olağanüstü bir yaratıcılık ve teknik çalışmayla oluşturdukları Sin City'nin 'çok özel' evrenine, 'Hadi gel birader biraz yenilik yapalım' anlayışıyla ihanet etmemeleri bile en azından akıllıca bir davranış olmuş..
Ve sonuçta -ilkinde olduğu
gibi- yine izlerken, her sahneden sonra, adeta bir çizgi roman
okur gibi sayfa çevirme isteği uyandıran, başarılı bir
yapıma imza atılmış..
Sin City: A Dame to Kill For'un, özümü Sin City kadar heyecanlandırıp da tatmin etmemesinin muhtelif nedenleri olabilir..
Öncelikle, senaryo onunki kadar
kapsamlı ve girift olmadığı gibi, o denli de ilginç değil ve de filmin süresi de
oldukça kısa..
Yani -belki farklı nedenle ama- bu sefer de kendisine doyamadan ayrıldım
sinemadan..
Tabii bi de şu var..
Kendine has evreninden, karakter
oluşturma özelliğine kadar; çok özel renklendirme
tekniğinden, çizgi romanın 'düşünce balonu'na
tekabül eden 'iç ses' kullanımına kadar, bir çok
özelliğini ezberlediğimiz ve handiyse de kanıksadığımız
bir 'seri'den söz ediyoruz..
İşte 2005 yılında, tüm bu
çarpıcı özelliklerin 'ilk kez' etkisinde kaldığımdan olacak, sinemadan ayrılırken resmen büyülenmiş, uzun bir süre
de kendime gelememiştim..
Yani.. şimdi bu 'güncel' şartlar altında izlediğimiz son filmin hakkını da lütfen öyle kolayca yemeyelim, demek istiyorum..
O değil de, gelmiş geçmiş en
ölümcül 'Femme Fatale' tiplemesi olarak hafızalara
kazınacak kadar etkileyici Ava'nın özelliklerini, ipekten
mamul şahane bir elbise gibi üzerine giyinmiş Eva Green'e buradan selam olsun..
Evet sayın seyirciler..
Ba'sı gitmiş, sin'i kalmış Basin City'de, yani Sin City'deydik yine..
Adı üstünde, Günah
Şehri'nde 'günahsız' mı arıyorsun?!
Orası bir 'suç şehri'dir,
orada herkes suçludur, en suçsuzu bile en azından az
sonra, bir suç işlemek üzeredir..
Ancak orada da insanlar, 'iyiler ve
kötüler' olarak ikiye ayrılır..
Kötüler, dibine kadar
kötüdürler ve bu onlar için bir yaşam
biçimidir..
Onların iyilik yapma ihtimalleri
sıfırdır..
İyiler -her zamanki gibi- kötülerin hükmettiği bir dünyada, asgari düzeyde günaha bulaşarak yaşamaya çabalayan insanlardır..
Onların işlediği suçlar da,
günahlar da, sadece ama sadece kötülere yönelik
hareketlerinin bir sonucudur..
Ve amaçları -maalesef- bir
ütopyadan ibarettir: Kötülerin olmadığı bir dünya!.
Sin City: A Dame to Kill For / Günah Şehri: Uğruna Öldürülecek Kadın
Yönetmenler: Robert Rodriguez, Frank Miller
Oyuncular: Jessica Alba, Josh Brolin, Rosario Dawson, Joseph Gordon-Levitt, Eva Green, Mickey Rourke, Bruce Willis, Powers Boothe, Dennis Haysbert, Ray Liotta, Christopher Meloni, Jeremy Piven, Christopher Lloyd, Jaime King, Juno Temple, Stacy Keach, Martin Csokas, Jamie Chung, Julia Garner, Lady Gaga
Yapım: 2014, ABD, 102'
3.5 /5