Çok küçük yaşta
annesini kaybetmiş, babasının isteğiyle de halasının yanına
gönderilerek orada büyümüş, 'kaderden yaralı'
bir genç kızdır Robyn Davidson (Mia Wasikowska).
1975 yılında, sevgili köpeği
Diggity ile çıktığı tren yolculuğuyla Orta
Avustralya’daki Alice Springs kentine vasıl olan Robyn'in amacı,
yükünü taşıyacak üç deve, biraz da para
bulduktan sonra, Alice Springs’ten Hint Okyanusu’na dek uzanan
devasa bir çölü yürüyerek geçmektir..
'Çölgeçer' olmak,
bir zamanlar babası da Kalahari çölünü aşmış
bu kızın adeta genlerine ya da kaderine işlenmiş gibidir..
İşe koyulan Robyn, önce deve
peşine düşer ve bunun için aylar boyunca çiftliklerde
çalışır..
Patron kazığı yemek de dahil başına
gelenler hızını kesemeyecek, en sonunda, deve sevk ve idaresi
konusunda uzman seviyesine yükselecektir..
![]() |
Fotoğraftaki Adam değil yavru deve |
Tabii bu arada, filmin hayati önem
taşıyan 'Esas oğlan' açığı da bu iyi kalpli, fakat
şapşal görünümlü oğlanla bi güzel
kapatılmış olur..
Ve nihayet hazırlıkların sonuna
gelinmiştir..
Başta aile fertlerinin ve
arkadaşlarının, sonra da karşılaştığı diğer insanların
vazgeçirme, korkutma çabaları hiçbir işe
yaramayacak; sadece yüreğinin sesini dinleyip, illaki de
burnunun dikine gitmeyi şiar edinmiş Robyn, 1977 yılı itibarıyla,
biri yavru olmak üzere dört devesi ve köpeğiyle
birlikte büyük çöl yürüyüşünü
başlatacaktır..
Şirin görünümüne
sanki karşıt gibi duran, güçlü ve kararlı
karakterine saygı duyduğumuz, 'burnu havada' tavırlarına da
giderek alışmaya başladığımız kahramanımız Robyn Davidson,
altı buçuk ay kadar sürecek, fazlasıyla zorlu bu
yolculukta bakalım nelerle, kimlerle karşılaşacak?.
Töre
Denen Kör Olası Bela
Stone (2010) adlı güzide filmiyle
belleğimde yer edinmiş yönetmen John Curran'ın, Avustralyalı
yazar Robyn Davidson’ın kendi anılarını anlattığı aynı adlı
kitaptan uyarlayarak çektiği bu film -örneklerine bolca
rastladığımız- macerası da olan, biyografik özellikli bir
dramın, 'garantili' ayak izlerine basarak ilerliyor..
Sonuç olarak, belki hafiften sürprizleri olan,
ama finali de önceden belli bir maceradır söz konusu
olan..
Yukarıda sorduğum, 'Tek başına yola
çıkan bu genç kızın başına neler gelecek?'
sorusuna verilecek yanıtlarla ilginç bulunup izlenebilecek
bir yapım bu..
Yalnız farklı olarak, kızın o an
yaşadıklarına bir de iç sesi eşlik eder..
Ki hem de öksüzlüğün
kendine has hassasiyetiyle geçirdiği çocukluğuna dair
anımsadığı bazı sahnelerle birlikte..
İşte bu eklemelerle zenginleşen ve
böylelikle 'salt macera' duygusundan arınarak derinleşme
eğilimi gösteren metin, derdini daha 'estetik' biçimde
anlatabilen bir filme dönüşme yoluna da girmiş olur..
Fakat, geçmişe dair bu açıklama
ve görüntülerin yetersizliği, dolayısıyla da
etkisizliğiyle bi dereceye kadar hedefine ulaşabilen Tracks'in,
macera kısmına fazla sözüm yok; ama, bu maceraya atılış
nedenlerine ve buna dair söylemlerine ise itirazım çok..
Öte yandan, başta Robyn'in
-bilemiyorum belki de Wasikowska'nın- 'antipatik' hali olmak üzere,
filmin başından sonuna egemen olan o 'soğuk' duruş, bu türün
olmazsa olmazı olan, seyircisiyle 'özdeşleşme' hususuna
tamamen ket vuruyor..
Neyse ben şimdi filme -daha doğrusu-
metne yönelik itirazlarımı yapayım, bu arada -bulabilirsem
eğer- erdemlerini de sıralayayım da kararınızı kendiniz verin..
“İçinden gelen sese kulak
ver, yapman gerektiğine inandığın şeyi ne zaman, neyle ve nasıl
olursa olsun yap..
Bu konuda başkalarını
dinleyebilirsin, işine yarayacağını düşündüklerini
de belleğine kaydet, uygun durumlarda kullan; ancak, doğru
bildiğinden, kafana koyduğundan seni döndürmeye
çalışanlara ise asla kulak asma..
Çıktığın yolda bi ara pişman
olsan da fazla çaktırma, devam et..
Önünde sonunda zaten
kesinlikle başaracak, hedefine ulaşacaksın; yeter ki bu yolda
ölme!.
Haydi yolun açık olsun benim
pek sevgili maceraperest ve güzel kardeşim.”
Adeta böyle bir 'gaz'la yola revan
olan Robyn'in asıl motivasyon kaynağı ne olabilir?.
Gerçi kahramanımız çıktığı
bu zorlu yolculuk için, 'çölü sevmek, rahata
düşkün insanların debelendiği boğucu şehir hayatından
kaçmak' gibi kendince açıklamalar yapar; lâkin,
bunlar tamamen genelgeçer ve etkisiz yanıtlardır..
Hem gayet açık görülür
ki bu dediklerine kendi de pek inanmamaktadır..
Benim bu hususta ilk aklıma gelen,
neredeyse doğuştan problemli bu kızın derdinin tamamen kişisel
ve psikolojik olduğuydu..
Ne rahmetli annesinin, ne de hayırsız
babasının ilgisine mazhar olmuş bu yavru kuşun, sürekli bir
yere ya da birisine bağlanmadan yaşama, bir göçmen kuş
misali ordan oraya gitme arzusu, ne kadar da anlaşılır bir
durumdur oysa..
Bu istek o denli baskındır ki kişi
bunu gerçekleştirmek için uygun şartların oluşmasını
bile beklemeyebilir; hatta böylesi belki daha da istenendir!.
Ancak filmin amacı ve söylemi, bu
gerçeği gözardı ederek daha çok toplumsal
saiklere yüklenmek oluyor..
'Uygar' dünya halklarının
toplumsal bir devrimi henüz yeşillendirdiği yetmişli yılları
da düşünerek- Robyn'in, bir 'kadın birey' olarak kendini
kanıtlama çabası olarak gösteriliyor bu girişim..
'Toplumsal' demişken, filmin belki de
en önemli, en hakiki ve en 'sosyo-psikolojik' veriler sunan bir
sekansından bahsetmemek olmaz..
Yalnız önce, büyük
düşünür M.N.Serteli'ye bir kulak verelim:
“İnsanlar, daha çok da
'insanlığın en büyük yasaklısı' olan kadınlar,
'tarihsel bir şartlanmayla' toplum kuralları dahilinde hareket
ederler ve buna yönelik yasakları -istem dışı olarak- çiğneyemezler.”
Her yaptığıyla ve her haliyle bu
çağdışı anlayışa karşı duran kahramanımızın,
zamanla özüne işlemiş o kadim korkuya teslim oluşunu
işaret etmesi, filmin en anlamlı vurgusuydu..
Robyn, çölde bulduğu bir
kanguru ölüsünü keserek, ondan yemek yapmaya
karar vermiştir; ama birden vazgeçer..
Yeni öğrendiği bir Aborijin
kuralına göre kadınların o hayvanı kesmesi yasaktır..
Yani bizim 'özgür kız', o
topraklara ait bir erkek kuralına -hem de çevresinde bu
yaptığını görecek tek bir kişi bile yokken- uymak zorunda
olduğunu hisseder..
Töre denen kör olası belanın
insan/kadın üzerindeki gücüne dair, ne de güçlü
bir delildir bu!.
Şirin
Olduğun Kadar Antipatiksin de
O değil de dostlarım, size bir
itirafta bulunayım..
Şu yaptıklarına bakarak diyorum ki:
Bu kızı yönlendiren, destekleyen etken ne olursa olsun, ortaya
koyduğu eylemin niteliği pek de umurumda olmadı.. yeminle!.
Aslında 'Umurumda olmadı' lafı
derdimi tam karşılamıyor, 'saygıdeğer bulmadım' demek daha
doğru galiba..
Kime, neyi kanıtlamaksa derdi,
gerçekten hiç fark etmez..
Demek istediğim, 'Robyn'in, herhangi
bir motorlu araçla -haliyle- çok daha kısa sürede
ve zahmetsizce aşabileceği çöllerde, dört deve,
bir köpekle, yalınayak başı kabak vaziyette yollara
düşmesinin makûl bir açıklaması olamaz.'
Hadi bu şekilde, yani hiçbir
yardım almadan, kendini birilerine ispatlamak istiyor diyelim; peki,
N.G.'den sponsorluk almasıyla birlikte sevinçten göbek
atmasına ya da o şapşal fotografçının güzergâh
üzerine su bidonları bırakmasına izin vermesine ne demeli?.
![]() |
Hah işte oğlan bu öndeki |
Öte yandan, o develerin üzerinde
çöl kraliçesi misali yolculuk yapma olanağı
varken, neden tabanvayla o güzelim ayaklarına cefa çektiriyor
ki?.
Haa pardon güzelim!.
Böyle yaparsan eğer, yolculuğun
sonuna geldiğinde, 'Bilmem kaç bin kilometre çölü
yürüyerek geçmiş bir hatunum ülen ben!.' deyu
övünemeyeceksin öyle mi!?
Aferin!.
Son tahlilde, yani bütün bu
olağanüstü yolculuğun sonunda, filmin özüme
hissettirdiği tek şey çok barizdi: 'Çöl macerası
başta olmak üzere, yaşadıklarından oluşan bir kitap yazarak
şöhret olmak, bu şirin ama antipatik kızımızın en önemli
motivasyon kaynağı olmalı.'
Yoksa sizce ben çok mu
duygusuzca, çok mu yüzeysel yaklaşıyorum bu duruma?.
Valla bi ara ben de böyle
düşündüm; ama, sonra kendime yine hak verdim yahu..
Gerçekten de pek anlamsız,
adeta ukalâca bir girişim bu..
En azından filmi çekilip de
'örnek bir insanın hayatı' gibi sunulması çok saçma..
Tamam, bir yerleri keşfetmek, bir çok
bilimsel disipline veri toplamak üzere çok zor şartlarda
yola çıkmışlara, çıkanlara saygımız sonsuz; hatta
teşekkür de borçluyuz..
Ancak, turistlerin falan arabalarla
cirit attığı bir yolda kendini paralamayı da pek saygıdeğer,
hatta akıllı işi olarak göremiyorum ben, özür
dilerim..
Böyle diyorum ama, öte yandan
dostumuz Robyn'in bir kadın olması hasebiyle, yanlış
anlaşılmaktan da korkuyorum yani..
Bir erkek olarak- sanki bu olayı bir
kadına yakıştıramamış gibi görünmekten bahsediyorum..
Elbette hiç alâkası yok..
Ha erkek olmuşsunuz, ha kadın..
Kişisel zevkleriniz ya da
komplekslerinizle -kendi kendinize- ne yaparsanız yapın; lâkin,
kimseye bir faydası olmayacak -hatta sportif olarak bile bir anlam
taşımayan- faaliyetlerinizi yaparken de lütfen bizden alkış,
sempati falan beklemeyin..
Adım hıdur, maruzatım işte budur..
Tracks / Çöldeki İzler
Yönetmen: John Curran
Senaryo: Marion Nelson, Robyn Davidson (book)
Oyuncular: Mia Wasikowska, Adam Driver,
Emma Booth
Yapım: 2013, Avustralya, 112'
3 / 5