Behzat Ç. üzerine yazdığı kitapları okuyup, dizisini ve filmini de izledikten sonra sıra galiba Emrah Serbes'le yapılacak bir söyleşiye katılmaya gelmiş olmalıydı ki Twitter'dan aldığım bir haber üzerine -benden hiç de beklenmeyecek bir hareketlenmeyle- bu da gerçekleşti çok şükür..
Klâsik röportaj işini
-biraz da beceremediğimden olsa gerek- pek sevmediğimi size de
söylemişimdir..
Bu yüzden, basın tarihinde ikinci bir
örneğine rastlanmayacak saçmalıkta girişimlerle bu
eksikliğimi gidermeye çalıştığımı da biliyor
olmalısınız.. Ki bunlardan biri de Onur Ünlü'yle
Adana'da -bir gazeteciye 'yancı' olarak- gerçekleştirdiğim
söyleşidir..
En son, aslında tamamen, editörüm Turgay
Özçelik'in eseri bir Koray Çalışkan
röportajım var ki benim orada kullandığım, 'araya laf
sokuşturma tekniği'ne tanık olanlar, "Bunu da mı görecektik
yârabbi!" diyerek kaçışmışlardı..
Şaka bir yana, ne kadar samimi
yapılmaya çalışılırsa çalışılsın -adına belki
de yanlışlıkla röportaj dediğimiz- bu soru-cevaplı yazı
şekli pek bi mesafeli, pek bi yapay gelir bana..
Oysa bu tip, okur
ya da izleyiciyle bir araya gelerek, onların, tamamen
profesyonellikten uzak ve içten sorularıyla ilerleyen bir
söyleşinin tadı da bambaşkaymış.. Ben bunu bizzat gördüm..
(Yalnız -nedense şimdi aklıma
geldi- hani, festivallerde falan, film gösterimi sonrası
yapılan, seyircilerin film ekibine soru yöneltmesiyle
gerçekleşen bir söyleşi türü var ya, işte bu
zulmün, en nefret ettiğim bir yönetmenin başına
gelmesini bile istemem, valla!. Bu gibi durumlarda, tek bir kişinin,
tek bir soruyu bile şöyle düzgün, yâni
saçmalamadan sorabildiğine şâhit olabilecek miyim
yahu!)
Serbes, Caddebostan Kültür
Merkezi'nin makul ölçülerdeki bir salonunda
yerlerini almış makul sayıdaki bir kitleyle gerçekleştireceği
söyleşiye yarım saat geç kalmıştı..
Ben de bi on beş
dakika kadar gecikerek en arka sıraya kurulduğumdan, ona pek
kızamadım; o da, kendisinden sonra salona girenlere -aynı
sebepten- kızamayınca, kimsenin kimseye kızmadığı barış ve
dostluk içinde geçen bir sohbet oldu, diyebilirim..
Gecikmesini trafiğe bağlayan Emrah
Bey, "Yaa, arabasını alan Bağdat Caddesine çıkmış."
deyu, durumu özetledi ve hemen akabinde de bir soru-anketle
söyleşinin açılışını yaptı: "Zekeriya Beyaz
mı, yoksa Yaşar Nuri mi? Bir oylama yapalım, bakalım hangisini
daha çok seviyorsunuz?"
Salondaki ezici çoğunluk Yaşar
Nuri demişti ama kendisi o fikirde değildi: "Ben Zekeriya
Beyaz'ı daha çok seviyorum ağbi..
Adam çok naif.. Ona
gidip misal, 'Hocam, sakız çiğnemek oruç bozar mı?'
diye sorsak, o samimiyetle açıklar durumu, ama Yaşar Nuri
sopayla kovalar valla..
Çok sinirli o.. Bence bir din adamı o
kadar asabi olmamalı."
Emrah S. : (Sadede gelir.)
Konumuz Behzat Ç.. Öncelikle belirteyim ki dizi hakkında
söylediğim şeyler tüm ekibi ve yaptıklarını bağlamaz
ya da benim söylediklerim ekrana tam olarak yansımamış da
olabilir..
Ben ona kaynaklık eden iki roman yazdım.. Onlar hakkında
ve senaryosunu yazdığım sinema filmi hakkında -ancak- rahatça
konuşabilirim..
Bir Bayan: 'Üst Kattaki
Terörist', bir film olacaktı?.
Emrah Serbes: Olacak.. Erken
Kaybedenler kitabındaki bir hikâyedir o.. İstanbul Film
Festivali'nde bana bir ödül verdi Fransızlar, film yapımı
için destek ödülü gibi bir şey..
Yapımcı
arkadaşım Emre'yle birlikte aldık o parayı ama filmi bir türlü
yapamadık..
"Sen senaryoyu yaz, ben de sana avans vereyim."
diyen arkadaşıma, "Bana nakit verme çabuk biter,
Beşiktaş'ın maçlarına kombine bilet al." dedim..
Aldı, o sene maçlara gittim..
Bu arada, bana senaryonun
âkıbetini sordukça, ben de ona 'Oluyor, yazıyorum.'
falan diyorum..
İkinci sene oldu, bu tekrar aldı kombine bileti;
ama bu sefer "Ağbi bak Fransızlar sıkıştırıyor."
diye uyardı..
Bu yıl mecburen yazıcam artık onu.. Bir de
Türkiye'nin konjonktürü açısından da gerekli
görüyorum bunu..
Sonuçta bir çocuk ölmüş;
yirmi yaşında, gencecik.. Kardeşi, ağbisi doğuda şehit olduğu
için faşolaşmış.. Böyle bir hikâye..
Bir Başka Bayan: Behzat Ç.'li
başka bir kitap gelecek mi acaba?
Emrah Serbes: Evet gelecek.. Ben
aslında onun kurgusunu, şeyini falan yazdım, bitirdim.. Ama bu
arada çok hengâme oldu; diziydi, filmdi derken çok
patırtı çıktı Behzat Ç.'yle ilgili.. Oysa kitaplar
daha sessiz, sakin akan şeylerdir..
Bakalım, gürültü
biraz geçtikten sonra..
Aynı Bayan: Afili Filintalar'a
uzun zamandır yazmıyorsunuz?
Emrah Serbes: Oraya sadece
yazmam gerektiği zaman yazıyorum..
Aslında, şu anda bir kitapla
uğraştığım için ara verdim, bitirdikten sonra oraya da
yazacağım..
Meraklı Bir Bayan: Tiyatro
yazacak mısınız? Sizin yazacağınız tiyatronun nasıl bi şey
olacağını çok merak ediyorum..
Emrah Serbes: Ben aslında 'oyun
yazarlığı' okudum Dil Tarih'te.. Bu benim bir borcum ve mutlaka
bir tane de olsa oyun yazıcam; ama ne zaman, işte onu bilmiyorum..
Okuldayken yazmaya çalıştığım oyunlar Demirel'in attığı
temeller gibiydi; bitmemiş, hep yarım kalmış.. Bir gün geri
dönüp, o projelerden birini tamamlamam gerek.. (Y.N:
Yarım kalan temel örneği, bana Demirel'i değil de
Erbakan'ı hatırlatıyor.)
Bu arada, televizyona şimdiye kadar
yapılmamış bir işin çalışmaları içindeyim şu
aralar..
Hatta bunu bana sipariş eden yapımcı bugünlerde
herkese diyor ki, "Emrah'ı aramayın, çünkü
onun çok işi var."
Ama bakın bugün buradayım,
inşallah bundan haberi olmaz..
Beş güne kadar falan onu teslim
etmeliyim.. Ben projeyi hemen vericem ama iş artık seneye çıkar..
Bu bir dizi olacak, yalnız bildiğiniz gibi değil, çok
farklı ve yapılmamış bir şey.. Sessizlik yemini ederseniz eğer
açıklayabilirim.. (Yoğun, "Açıkla! Açıkla!”
tezahüratları sonuçsuz kalıyor.)
Bağdat Caddesi Emeklisi Şakacı
Bir Bay: Soru 1, Behzat'ı anladık da Ç'si nerden çıktı?
Soru iki, Behzat, Ç oldu, ilerde Ğ olur mu?
Emrah Serbes: Olur olur..
Sırayla gidicez artık, D falan..
Yirmi dokuz tane harf var ve öyle
çok ortadan da başlamadık işe; A,B,C'yi geç.. Hem
ben Ç harfini seviyorum..
Bağdat Caddesi Emeklisi Ciddi Bir
Bay: Özür dilerim, ben bu diziye hiç bakmadım,
çünkü anladığım kadarıyla bu bir mafya dizisi ve
ben bu türü sevmem..
Aslında şunu öğrenmek
istiyorum, Behzat'ın Ç'si neyi ifade ediyor? Benim adım da
Behzat, eğer bunu öğrenirsem diziyle de ilgilenebilirim..
Emrah Serbes: Kola içiyoruz
ya, onun bir sırrı vardır.. Hani banka kasasında saklıyorlar
falan, işte biz de öyle saklıyoruz Ç'yi ve asla da
söylemicez..
Dizinin Bir Bölümünde
Oynamış Genç Bir Oyuncu: Ben konservatuvarda öğrenciyken
dizide çilingir rolünde oynamıştım; hatta aldığım
parayla da antika bir anahtar aldım.. Rica etsem yine bir çilingir
rolü yazar mısın?
Ya da en iyisi ben polislerin anlaşmalı
çilingiri olayım diyorum.. Bana böyle bir kapı açsan..
Emrah Serbes: 'Devamlı
Çilingir' olayım diyorsun..
Evet, aslında bize bir çilingir
gerekiyor; kapı olsun, kasa, araba..
Buna bizim Hakan bakıyor,
Ankara'ya gittiğimde söylerim..
Sade Bir Bay: Soyadınızdaki T
eksikliği bir nüfus memuru hatası mı?
Emrah Serbes: Ya, o şöyle
bi şey: Ben bir kızı sevdim o ise mimarın biriyle kaçtı
gitti..
Ben de o mimarın kullandığı T cetveline sinir olduğumdan,
soyadımdaki T'yi attım.. (Yazarın, 'yerseniz' bakışlarına
karışan, itiraz kokulu gülüşmeler.)
Ben! :(Evet bu bir
ilk.. Hem heyecanlıyım, hem de yazarı tanıyormuşcasına, senli
benli bir tavır takınarak, ünlüyorum.) Film dizi
kadar beğenilmedi, bunun için ne düşünüyorsun?
Emrah Serbes: Çünkü
o bir film..
İnsanlar televizyonda seyrettiklerinin tam karşılığını
sinemada aradılar belki.. Ama sinema ayrı bi şey, belki diziden
aldıkları tadı sinemada bulamadılar..
Ya da şöyle:
"Sinemaya gidip, çok muhteşem bir şey göreceğiz."
diye düşünmüş de olabilirler.. Gittiklerinde de
karşılarına öyle bir şey çıkmayınca da..
(Karşılıklı -onaylayıcı- kafa sallamalar.)
Yine Ben : (Tövbe
tövbe!) Senaryonun aceleye gelmesi gibi bir durum var mı
peki?
Emrah Serbes: Yok öyle bir
şey..
Üzerinde iki sene kadar çalıştık.. Ama senaryo,
benim acemiliğime gelmiş olabilir.. (Benden, Estağfurumsu
mimikler.)
Siz seyrettiniz mi filmi?
Ben : (Artık açıldım
sanki) Tabii ki..
Emrah Serbes: Nasıl buldunuz?
Hâlâ Bendeniz :
(Orada bu kadar düzgün cümleler kurmam mümkün
değildi elbet.. Yalnız, aklımdan aynen böyle geçirdiğime
yemin ederim.. Yazarın, kendine bir torpili deyip geçelim bu
hususu.) Ben gayet iyi buldum.. Aynen dediğiniz gibi aslında,
çok fazla, diziyi de aşacak bir şey beklendi ve o bulunamadı
galiba.. Bunu başarmanız imkânsız değildi ama zordu ve
bunun olamadığı da kesin..
Emrah Serbes: Olduğu kadar ya..
(Kafa buluyo sanki.)
Bilinçli Bir Genç:
Kitaptan farklı olarak filmdeki rol değişiminin sebebi nedir?
Cansu Dere'nin kadroya girmesi falan, gişe kaygısı mı?
Emrah Serbes: Evet gişe
kaygısı, para kazanalım diye yaptık..
Yok.. Değiştirdik, çünkü
Behzat'ın karşısında bir kadın olması gerekiyordu.. Öyle
oldu işte, evet gişe kaygısı!..
Bir Başka Bayan: Diziye yeni
transferlerden Ahmet Uğurlu devam edecek mi?
Emrah Serbes: Ahmet ağbiyi
bırakmayız ya, süper oynuyor..
Bağdat Caddesi Emeklisi Ciddi Bay:
(Adam resmen takmış.. Kibar ve ısrarkeş!) Neden Behzat
ismini koydunuz?
Benim adım da Behzat ve ender rastlanan
isimlerdendir.. Bir sürü isim var, neden onları
koymadınız? Neden Behzat, neden!?