24.9.09

Çıngıraklı Top : Adeta Sosyal Sorunluluk Procesi

*****


Gösterime giren film sayısına bakacak olursan, bu hafta Şeker Bayramı'nı değil de Sinema Bayramı'nı kutlayacakmışcasına bir yoğunluk içine girdiğimizi zannedebilirsin sayın okuyucu..

Düşünülen, daha doğrusu hesaplanan şey çok açık: Ramazan ayı boyunca, oruç yasakları arasına film seyretmeyi de teşmil eden halkımız (Ki kendilerinin yüzde doksan dokuzu nokta dokuzu - kayıtsız şartsız- Müslümandır) bayramın gelmesiyle, bayram yerine koşar gibi sinemalara koşacaktır..

İnşallah evdeki hesaplar da çarşıya uyacaktır..

Dört adet Türk filmi de bu 'tarihi' fırsattan yararlanmak amacıyla sıraya girmiştir ki bunlardan biri de bu haftaki yazımızın konusunu teşkil eden Çıngıraklı Top'tur..

Biricik patronumuz ve editörümüz saygıdeğer Landlord, gönderdiğim yazıda bu 'çıngıraklı' adı görür görmez sanırım çıldıracak gibi olmuştur..

Neden mi?

Neden olacak.. Seçtiğim bu film, yeni vizyona giren tam on adet film arasında, Tersninja konseptine en uzakta duranı da ondan..

Geçen haftaki -çocuk filmi de olsa- 'uzaylı muzaylı' bir macera filmini yazdığım için bile demediğini bırakmayan Landlord, bu durumda çıldırmasın da ne yapsın?

Lakin onu kızdırmanın tadına da doyum olmuyor valla.. Ne yapayım? bu da benim zaafım işte..

Bu filmi seçmemin tek sebebi bu değil elbet..

Önceki hafta film azlığından yakınırken, bu hafta da bolluktan şikayet ediyor gibi olacağım belki ama üç gün içinde gördüğüm altı yeni filmin hangisini yazacağıma dair karar vermekte epey zorlandığım da bir başka gerçek..

Tercihimi genelde nasıl yaptığımı anlatmışımdır..

İsterseniz farklı bi söylemle tekrarlayayım: Bir film hakkında yazı yazmam için ya o filmi çok sevmeliyim ki övmelere doymayayım ya da tam tersi nefret etmeliyim ki dövmekten beter edeyim..

Aynen bu haftaki durumumda görüldüğü gibi, böylesi 'ideal' ortam her zaman mümkün olmuyor tabii; ki o zamanda elimdekiyle idare ediyorum artık..

Bu sadece nicelik olarak zengin 'vasatlar haftası' bendenize övülecek film sunmayınca ve Çıngıraklı Top'un gösterimine katılan eleştirmen sayısının çok düşük olmasının 'dayanılmaz' çekiciliği de buna eklenince, elime geçen Top'u şöyle bir sallayıp penaltı noktasına dikiyor, kalesinde yerini almış, endişe içinde titreyen kaleciye de sesleniyorum: "Abanmıycam oğlum.. Teknik vurcam!"



"Çıngıraklı Top, aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi"


Şu hayatta iki şeyden çekinirim..

Birincisi: Herhangi bir devlet dairesine gittiğimde, yüzüme bakma zahmetinde bile bulunmayarak, elindeki örgü işini devletin kendine yüklediği kutsal bir vazifeyi icra edercesine ciddiyetle yapmakta olan bir memureye "Pardon! Bakar mısınız?" diyebilmektir..

İkincisi ise, 'Sosyal Sorumluluk Projeleri' gibi, insanda hemen ayağa kalkıp önünü ilikleme etkisi yapan alengirli çalışmalara laf geçirmektir..

Birinciyi şimdilik geçebiliriz..

Lakin, Çıngıraklı Top, aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesidir, cümlesini filmin tanıtım yazısında gördüğümde, ikinci korkum gündeme gelmiş oldu..

O vakit, şöyle bi durup düşünme ihtiyacı duydum: "Lan oğlum, sen şimdi film falan deyip küçümsüyorsun; ama bak bu bir Sosyal Sorumluluk Projesi imiş"

"Hadi filmi beğenmiş olsan övüp durursun da, şu hızla geçip gitmekte olan beş para etmez hayatında hiç olmazsa bir işe yarar, sosyal bi hizmette bulunursun diyeceğim amma beğenmedin ki.. Hadi bakalım, sıkıyorsa bi tarafın, eleştir de görelim"

Yok ama bu kadar ince düşünce bana fazla.. Madem topun başına geçtim, şutu da çekeceğim arkadaş!

Gol mü olur, aut mu? Yoksa, arka binanın camı çerçevesi aşağı mı iner?

Bakalım göreceğiz.. Kısmet artık..


Futbolcu eskisi Kerem


Film iki koldan ilerlemeye çalışıyor..

Önce, ünlü futbolcu Kerem (Burak Önal)'le tanışırız..

Bir maç sırasında dizinden çok kötü sakatlanan Kerem'in futbolculuk kariyeri bitmiştir..

Bu acı gerçek, artık geride kalan o şaşaalı yaşantının da bitmesi anlamına gelmektedir..

Belli ki zayıf karakterli ve gelişmemiş kişilikli Kerem, mevcut durumu kaldırabilecek gibi görünmemektedir..



Her türlü kötülüklerin ebeveyni olan içki ve kumar için müsait şartlar oluşmuştur..

Madden ve manen iyice dibe vuran futbolcu eskisi, her yeri dolduran şarap şişelerinden, ayakta durabilecek kadar bile yer kalmamış izbe bir evde barınmaktadır..

Oysa, evi dolduran o binlerce şarap şişesini satabilse, en azından kendisine, ufak da olsa, belini doğrultabilecek bir iş kurabilirmiş ama nerede onda o izan?

Bu filmde de konuk oyuncu olan, kendi gibi aynı dertten muzdarip olmasına karşın, dizi film ve yarışmalarla falan gayet vakur bi şekilde ayakta kalabilmiş bir İlhan Mansız örneği, hem de karşısında durmasına rağmen.. Yazık.. çok yazık!

Neyse, çocukcağızın fazla üstüne gitmeyeyim diyeceğim ama ben bıraksam başkaları bırakmaz ki..

Şarap tedarikçisi olan Tekel bayii sahibiyle aralarında -ödemelerden dolayı- bi problem yoktur ama 'kabadayı-kabzımal' Kazım (Nihat Nikerel)'a olan kumar borcunu, adamın suratına yerleştirdiği okkalı bi kafayla ödemeye kalkışınca, Kazım ve iki adamı Kerem'in peşine düşerler..

Kaderin zaten acımasızca vurduğu yakışıklı oğlanı yakaladıkları an, bi güzel benzetmeye onlar da kararlıdır..


Boğaz Körler Derneği


İçiniz karardıysa eğer, filmin asıl anlatmak istediği mevzuya ve daha neşeli, daha naif kişiliklerin bulunduğu mekana geçelim: Boğaz Körler Derneği..

Başkan Ahi Ağbi (Zihni Göktay), dernek işlerini başarıyla yürüten, çevresinden saygı gören, her haliyle iyilik dolu bir adam..

Semra (İpek Özkök), hem filmin güzel kız kontenjanını layıkıyla dolduran, hem de derneğin işlerinde başkana yardımcı olan yardımsever bir kızımızdır..

Semra ve yine dernek işleriyle uğraşan, ayrıca bu kızımıza platonik bir aşkla da bağlı olan Oktay (Soydan Soydaş), derneğin 'görebilen' iki üyesidir..



Oktay'ın en yakın arkadaşı olan Yannis (Erkan Taşdöğen), bir gazetenin santralinde çalışmakta olan kör bir santral görevlisi olup, filmin de en komik ögesidir..

Çıngıraklı Top'un aynı zamanda bir futbol takımını oluşturan bütün körlerini tek tek saymaya kalkarsam bu yazı daha da uzar.. Bana dokunmaz da size yazık valla..

Kısaca sıralayayım:

On yaşlarında bir çocuk; elli yaşlarında olup evlenme hayaliyle yanıp tutuşan -benim gibi- kendini genç sanan bir adam; nasılsa görmüyor, bari top ona çarpsın da gol olmasın mantığıyla kaleci yapılan iri yarı genç; balıkçılıkla iştigal eden (Laz Temel kontenjanından) Karadenizli genç; takımın futbol oynamayı bilen tek kişisi olan bir kız ve Loto tiryakisi bir kırtasiyeci..

Ha bir de unutmadan.. Dernek üyesi olan, ama başkan Ahi Ağbi'ye ezeli ve sert muhalefette bulunan Muzo (İlyas Salman)'yu da zikredelim.. Ki kendisi, mafya müsveddesi Kazım'dan sonra, filmin ikinci 'gerilim unsuru' görevini 'zorunlu' kahkahalarıyla yerine getirmektedir..


Osman Tanburacı'nın Meşhur Bıyığı


Hatırlarsanız, futbolcu eskisi Kerem'i, bir yandan şaraplanırken, bir yandan da Kazım ve adamlarından kaçarken bırakmıştık..

O hâlâ bıraktığımız yerde debelenmekte; kâbuslarla karışık ziyan olmuş bir hayatı, umarsızca yaşamaktadır..

Aman Allahım o da ne! Yoksa zavallı çocuğun kötü kaderi değişecek mi?

"N'oldu da bu tepkiyi verdin? Valla bizi de heyecanlandırdın" diye soranları hemen yanıtlayayım: Osman Tanburacı'yı ve değişik kaynaklarda muhteşem olduğu özellikle ifade edilen o bıyıklarını gördüm! Daha ne olsun?

Kendini gayet başarıyla oynayan Osman Tanburacı, iyi gün dostlarını çoktan yitirmiş Kerem'in biricik dostu ve ağbisidir..

Bakanlıktan gelen bir yazı üzerine, bizim körlerin derneğinde futbol takımı kurulacağından, santraldeki Yannis vasıtasıyla haberdar olan, gazeteci ve kötü gün dostu Tanburacı, Kerem'e, hayata tutunmasına da yardımcı olabilecek 'manevi değerli' bir iş teklifinde bulunur..

Oğlumuz, bu 'özel' futbol takımına antrenör olacaktır..

Yalnız halledilmesi gereken bazı sorunlar vardır: Kerem efendi kendinde değildir ki yataktan kalkıp da derneğe gelebilsin; hem, ortada doğru dürüst bir takım yoktur ki başına bir de antrenör dikilsin..



İşin büyüğü, öncelikle Kerem'i gayrete getirecek Osman Tanburacı ve bıyığının motivasyon kudretine bağlıyken; Kerem'i yeterli kıvama getirme görevi ise, güzeller güzeli Semra kızımıza ve onun baldan datlu dudaklarına kalmıştır..

Haydi kolay gelsin!


Metin Şentürk'ün Kör Esprileri


Egemen Ertürk’ün yazıp yönettiği Çıngıraklı Top, "Dostlukla kenetlenip zorlukları aşalım, birlik olup kötüleri yenelim" temalı, her zaman taraftar da bulabilecek bir 'tarihi' şablonu, eski Yeşilçam filmlerinin aşırı iyimserliğiyle kullanmaya çalışan bir film..

Ama artık o günler çok gerilerde kalmadı mı?

Ne bugün içinde bulunduğumuz ülke o eski Türkiye; ne şimdiki insanlar aynı iyimserlikle gözlerini kırpıştırarak, dünyaya, 'fakir ama mutlu' bir halde bakmakta; ne de sinemamız o günlerdeki 'ilkelliğinde' donup kalmış durumda..

Tamam.. Sosyal sorumluluk alınmış ve 'körlük' gibi, gerçekten de bir insanın hayatının kararmasına ya da kökten değişikliğe uğramasına neden olabilecek önemde bir engeli, kitlelere, neşeyle karışık bir duygusallıkla fark ettirme yolunda 'iyi niyetli' bir çaba gösterilmiş.. Buna diyecek lafım yok elbette.. Ancak ortaya çıkan çalışma, maalesef vasat düzeye bile ulaşabilmiş değil..



Gözleri görmeyen şarkıcı Metin Şentürk'ün (Sahi o niye yok? Bu film için ilk düşünülmesi gereken kişi o bence) yıllarca çok daha güzelini yaptığı, ancak artık bayatlamış 'kör esprileriyle' ortamı şenlendirmeye çalışan Erkan Taşdöğen'in zaman zaman tek başına şova kalkışması hiç bir işe yaramıyor..

Bırakın güldürmeyi, sinirden gerilme etkisi yaratması dışında insanın dudaklarını bile kıpırdatamıyor..

'İncelikten yoksun kendi esprilerine kendin gül, olmadı, seyirci karşısına geçip kahkaha at' formülüyle komiklik yapmaya çalışan bir komedi anlayışı, nerede kaldı Allah aşkına!


Zihni Göktay'ın Feryadı


Körler Derneği başkanlığına oynayan, çıkarcı muhalif rolüyle İlyas Salman'ı uzun yıllar sonra sinemaya döndürmek, bence bu filmin en yararlı, en hayırlı işlevi olmuş..

Ancak, aynı zorlama komikliğe itilmiş, Türk sinemasının bu gerçek sanatçısının bütün yaptığı: Rakibi olan 'iyi adamlar' kazandıkça kızıp deliye dönmek, onlar zor duruma düştükçe de kahkahadan kendini yerlere atmak..

İlyas Salman, zorla kahkaha atmaktan bi ara öyle bir hale geldi ki -Allah vermesin- kalp krizi geçirecek sandım.. Yemin ederim!

Çıngıraklı Top'un nadir güzelliklerinden biri, Gripin imzalı parçalar olurken; uçları yukarıya doğru kıvrık bıyığı dışında hiç bir anlam ifade etmeyen (Hoş.. bu da nasıl bi anlamsa artık) bir fitbol yazarının rol yaptığını sanması, kör olduklarını unutan oyuncuların zaman zaman 'görürcesine' bakınmaları, naif ve çocukça bir heyecanla mesaj vermeye, sosyal sorumluluk lütfetmeye çalışan filmle taban tabana zıt duran, ateşli hatta pornografik öpüşme sahnesi ise diğer olumsuzluklardı..



Sosyal Sorunluluk -pardon- Sorumluluk meselesine yeniden ve son kez dönersek eğer:

"Bu film ile mahkemelik oldum. Paramı ödemiyorlar. Ben 46 yıldır bu mesleği yapıyorum. Bu yaştan sonra kendi param için mi dileneceğim" deyu, bir süre önce feryat eden usta oyuncu Zihni Göktay'ın durumuna ne demeli?

Peki.. Kültür Bakanlığı’ndan 250 bin TL destek almış bu filmle ilgili olarak en son gelen: "Paralarını alamayan set çalışanları, galayı bastı" haberleri, hangi sosyal sorunları bize anlatmakta?


(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)