3.7.25

Jurassic World Rebirth / Jurassic World: Yeniden Doğuş



 Yeni bir çağ başlıyor. 

Bu yaz, Jurassic World üçlemesinin her bir filmin küresel gişede 1 milyar doları aşmasıyla sona ermesinden üç yıl sonra, ebedi Jurassic serisi Jurassic World Rebirth / Jurassic World: Yeniden Doğuş ile ustaca yeni bir yöne evriliyor.



İkonik aksiyon yıldızı Scarlett Johansson, Emmy ve SAG adayı Jonathan Bailey ve iki kez Oscar® kazanan Mahershala Ali'nin başrollerini paylaştığı bu aksiyon dolu yeni bölümde bir kurtarma ekibi, geride kalan en kötülerin en kötülerinin yaşadığı, orijinal Jurassic Park'ın araştırma tesisi olan bir adaya, Dünya üzerindeki en tehlikeli yere doğru yola çıkıyor.


Ünlü dünya yıldızları Rupert Friend ve Manuel Garcia-Rulfo'nun da rol aldığı film, Jurassic Park'ın orijinal senaristi David Koepp'in senaryosundan etkileyici bir görsellikle Gareth Edwards (Rogue One: A Star Wars Story) tarafından yönetiliyor.

Jurassic World: Hakimiyet'teki olaylardan beş yıl sonra, gezegenin ekolojisinin dinozorlar için büyük ölçüde elverişsiz olduğu kanıtlanmıştır. 

Geriye kalanlar, bir zamanlar geliştikleri iklime benzeyen iklimlere sahip izole ekvatoral ortamlarda varlıklarını sürdürmektedir. 

Bu tropik biyosferde kara, deniz ve havadaki en devasa üç yaratık, DNA'larında insanlığa mucizevi hayat kurtarıcı faydalar sağlayacak bir ilacın anahtarını barındırmaktadır.




Akademi Ödülü® adayı Johansson, genetik materyali güvence altına almak için çok gizli bir görevde yetenekli bir ekibe liderlik etmek üzere sözleşme yapılan yetenekli gizli operasyon uzmanı Zora Bennett'i canlandırıyor. 

Zora'nın operasyonu, teknesi başıboş su dinozorları tarafından alabora edilen sivil bir aileyle kesiştiğinde, hepsi kendilerini bir zamanlar Jurassic Park için gizli bir araştırma tesisine ev sahipliği yapan yasaklı bir adada mahsur kalmış bulurlar. 

Orada, çok farklı türlerden dinozorların yaşadığı bir arazide, onlarca yıldır dünyadan gizlenen uğursuz, şoke edici bir keşifle yüz yüze gelirler.




Ali, Zora'nın en güvendiği ekip üyesi Duncan Kincaid; Eleştirmenlerin Seçimi ve Olivier Ödülü sahibi Jonathan Bailey (Wicked, Bridgerton) paleontolog Dr. Henry Loomis; Emmy adayı Rupert Friend (Homeland, Obi-Wan Kenobi) Big Pharma temsilcisi Martin Krebs ve Manuel Garcia-Rulfo (The Lincoln Lawyer, Murder on the Orient Express) tekne kazazedesi sivil ailenin babası Reuben Delgado rolünde karşımıza çıkıyor.

Oyuncu kadrosunda Reuben'in ailesi olarak Luna Blaise (Manifest), David Iacono (The Summer I Turned Pretty) ve Audrina Miranda (Lopez vs. Lopez) yer alıyor. 

Filmde ayrıca Zora ve Krebs'in ekibinin üyeleri olarak Philippine Velge (Station Eleven), Bechir Sylvain (BMF) ve Ed Skrein (Deadpool) yer alıyor.

Jurassic World: Yeniden Doğuş, Michael Crichton tarafından yaratılan karakterlere dayanan Koepp'in (Dünyalar Savaşı) senaryosuyla, BAFTA ödüllü Edwards tarafından yönetiliyor. Filmin yapımcılığını, Jurassic serisinin uzun süreli yapımcıları ve geçen yazın gişe rekortmeni Twisters'ın yapımcıları olan Oscar® adayı Frank Marshall ve Patrick Crowley üstleniyor. Filmin uygulayıcı yapımcılığını Steven Spielberg, Denis L. Stewart ve Jim Spencer üstleniyor.


Kamera arkası



ARKA PLAN


Hayat bir yolunu bulur.

1993’ten bu yana Jurassic Park serisi, bu tematik temelin üzerine sinematik bir dünya kurdu; yeniden doğmuş dinozorlar ve korkusuz kahramanlarla dolu bir dünya. Michael Crichton’un romanından Steven Spielberg’ün çığır açan uyarlaması olan Jurassic Park, gişe filmlerini yeniden tanımladı, görsel efektlerde yeni bir çağ başlattı ve toplamda 6 milyar dolardan fazla hasılat elde eden iki üçlemeli bir seriyi başlattı. Şimdi ise, Jurassic World: Rebirth ile yeni bir hayret ve heyecan çağı tekrar başlıyor.

“Önceki filmlerin dünyasında geçen ama taze bir başlangıç gibi hissettiren bir film istedik,” diyor uzun süredir serinin yapımcısı olan Frank Marshall. “'Hayat bir yolunu bulur’ fikrini farklı bir tür hikâyeyle geliştirmeye devam ediyoruz; soygun filmi macerasıyla yaratık korkusunu birleştiren bir hikâye. Yeni karakterlerimiz, yeni bir ortamımız ve bazıları çok çok kötüleşmiş yeni dinozorlarımız var. Aynı zamanda, Rebirth’i heyecan verici kılan şey, orijinal Jurassic Park’ın tonunu hatırlatan bir anlatı bulması. Bu da büyük ölçüde bu film için bir araya getirdiğimiz yaratıcı ekiple ilgili.”


ORİJİNALLERİN DÖNÜŞÜ

SPIELBERG VE KOEPP YENİ BİR GELECEK KURUYOR


Rebirth fikri, 2022’de Jurassic World Dominion ikinci üçlemeyi tamamlayıp iki serinin karakterlerini emekliye ayırdığında, neredeyse hemen ortaya çıktı. Orijinal Jurassic Park ve The Lost World: Jurassic Park’ın senaristi olan saygın gişe yazarı David Koepp, Steven Spielberg’ten bir telefon aldı. “Bana, ‘Hey, bunlardan bir tane daha yapmak ister misin?’ dedi,” diyor Koepp. Cevap elbette evetti. “Steven’la hikâye geliştirmek çok eğlenceli çünkü bu konuda çok iyi ve aramızda çok iyi bir uyum ve iletişim var.”

Spielberg ve Koepp iş birliğine serinin merkezi teması üzerine fikir yürüterek başladılar. “‘Hayat bir yolunu bulur’ benim için her zaman hikâyenin kendisidir,” diyor Koepp. “Bu temanın harika yanı, doğrudan olay örgünüze, doğanın kalıcılığını temsil eden dinozorlarımıza uygulanabilmesi ve aynı zamanda karakterlerin yaşadıklarıyla da örtüşmesidir. Hayatta kalmayı başarırlar. Ya da başaramazlar! Bazen hayat, ölüm aracılığıyla da bir yol bulur – tabii ki gerçekten sevdiğiniz karakterler için umarız öyle olmaz.”

Koepp ve Spielberg, Dominion’daki olaylardan sonra dünyanın durumunu hayal etmeye odaklandılar. Dinozorların ortalığı kasıp kavurduğu bir dünyayı düşünmeye başladılar. Michael Crichton’un kitaplarından ilham alarak ve onun bilim temelli fikirlerine yaslanarak, bu insan-dinozor birlikteliği çağının uzun sürmeyeceği sonucuna vardılar. Çünkü modern dünyanın çoğu, Mezozoik Çağ’a özgü canlılar için yaşanmaz, hatta zehirli olacaktı. Böylece Rebirth’te, dinozorlar bir kez daha yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yalnızca ekvator kuşağındaki tropikal iklimlerde hayatta kalmaya devam etmektedirler.

Burada, Güney Amerika’nın kuzeydoğu kıyısından 227 mil açıkta bulunan Ile Saint-Hubert yakınlarında Mosasaurus gibi sıcak su canlıları yiyecek avına çıkar. Alçak dağlar ve mangrov bataklıklarıyla dolu olan bu yemyeşil yağmur ormanı adasında, eski bir uygarlığın kalıntıları ve daha yakın tarihteki bir felaketin izleri yer almaktadır: İlk iki Jurassic üçlemesindeki talihsiz tema parklarını kuran InGen firmasının gizli bir Ar-Ge tesisi. 18 yıl önce ormanın derinliklerinde korkunç bir felaket yaşanmış ve şimdi Ile Saint-Hubert, kibirli bir çılgınlığın korkunç sonuçlarıyla lanetlenmiş yasak bir bölgeye dönüşmüştür.

Rebirth için yeni bir “kayıp dünya” yarattıktan ve oldukça ölümcül bir dünya kurguladıktan sonra, Koepp ve Spielberg’in artık bu dünyaya gitmek için inandırıcı bir gerekçeye ihtiyaçları vardı. Gizli operasyon uzmanlarından (ve bir tane mantıklı bilim insanından) oluşan bir ekibin, üç devasa Kretase dönemi yaratığından—Quetzalcoatlus (uçan), Mosasaurus (su altı), ve Titanosaurus (kara)—DNA örnekleri almak üzere Ile Saint-Hubert’e sızmakla görevlendirildiği bir görev kurguladılar. Amaç: Bu dev yürekli hayvanların genetik materyalini, kalp hastalığını tedavi edecek ilaçlara dönüştürmek.

“Araştırma yaparken, bazı dinozorların, özellikle büyük olanların, olağanüstü uzun ömürlü olduklarını ve bunun sebebinin çok düşük kalp hastalığı oranları olduğunu öğrendim,” diyor Koepp. “Bu da, onların DNA’sından bir ilaç sentezlenebileceği fikrine yol açtı. Çünkü insanlığın en büyük ölüm sebebi kalp hastalığı. Bu fikir, ‘hayat bir yolunu bulur’ temasıyla da tamamen örtüşüyordu. Yaşam süresinin uzatılması! Herkesin benimseyebileceği bir amaç! Bana göre, bu insanlar için dünyanın en tehlikeli yerine gitme riskini alacak kadar geçerli bir neden—ve beraberinde büyük bir ödeme vaat eden bir görev—olarak fazlasıyla yeterliydi.”

Bu görevi karmaşık hale getirmek için, Koepp ve Spielberg, Delgado ailesi adlı bir gemi kazazedesi aile hakkında bir yan hikâye geliştirdiler. Bu ailenin durumu, dinozor avcılarının hem amaçlarını hem de vicdanlarını zorlamaktadır. Koepp ve Spielberg, ayrıca InGen’in başarısız genetik deneylerinin ürünü olan tuhaf, yeni yaratıklar kurguladılar—karakterlere dehşet saçacak biçimsiz varlıklar. Bunlardan biri, Koepp’in evinde geçirdiği unutulmaz bir öğleden sonra ilhamıyla yaratıldı. “Eski sütunlarımız vardı, çürümüşlerdi, bu yüzden değiştirmemiz gerekiyordu,” diyor Koepp. “Bunlardan birini yıkarken, tepesinden iki pençeli el çıktı. Ardından uzun kollar geldi, sonra da baş. Sırılsıklam olmuş dev bir yarasaydı. ‘Seni bir filme koyacağım’ diye düşündüm.”

Spielberg ve Koepp, Jurassic filmlerinde daha önce görülmemiş türde aksiyon sahneleri yaratmak istediler. Spielberg özellikle, okyanuslarda dolaşan bir Mosasaurus fikrinden etkilenmişti. Koepp bu fikirle ilerledi. “Filmin bir bölümünün deniz macerası olması fikrine bayıldım,” diyor Koepp. “Bu, daha önce hiçbir Jurassic filminde görmediğimiz bir şeydi. Ve serinin doğanın vahşi güzelliğini yakalama amacına da yeni bir yol açacaktı. Bence tüm bu filmler bunu yapmalı.”

Koepp ve Spielberg, ayrıca ilk iki Jurassic filminde kullanılmayan Crichton’un romanlarındaki bazı sahnelerden de ilham aldılar. Özellikle karakterlerin bir nehrin üzerinde seyahat ettiği ve orada bir lagünde yeni avladığı avın ardından uyuyan bir T. rex ile karşılaştıkları bir gerilim sahnesinden. “Michael’ın Jurassic Park romanındaki o anı her zaman sevmişizdir,” diyor Koepp. İlk Jurassic filmini yaptıkları 1990’ların başında, “O sahneyi filme koyma konusunda bir tartışma olmuştu ama o dönemde CGI ile yapılabilecek sahne sayısı sınırlıydı ve hem tempo hem de bütçe açısından bu fikir tam olarak uygulanamamıştı. Steven’la Rebirth için çalışmaya başladığımızda ilk kararlarımızdan biri, o sahneyi bu filme koymaktı. Sonuçta, T. rex bu filmlerin yıldızıdır; en azından bir cameosu olmalıydı. Bu sahne, tam dozunda bir T. rex anı gibi hissettirdi.”

Koepp, Rebirth senaryosunu yazmaya başlamadan önceki 2023 sonbaharında, önceki altı filmi tekrar izledi ve bazı ilkeler belirledi: Tüm Jurassic filmlerinin takip etmesi gereken dokuz kuraldan oluşan bir liste. “Korkarım artık resmi ticari sır haline geldiler, bu yüzden liste şu anda Universal’da kilitli bir yerde,” diyor Koepp. Ancak bazılarını paylaşmaya istekli: Jurassic filmleri, mümkün olduğunca makul bilimi benimsemelidir; önceki filmlerle süreklilik sağlamalıdır; ve komik olmalıdır. “Böyle filmler için mizah oksijendir,” diyor Koepp. “Kendini beğenmiş bir şekilde değil, tamamen inandırıcı, karakter odaklı bir biçimde. Bu tür filmlerde en komik şey, karakterlerin aşırı tehlike karşısında sakin kalmaya çalışıp durumu küçümsemeleridir.”

Koepp’in yazdığı ilk şey, filmin ilk bölümünü domine eden Mosasaurus’un denizdeki saldırı sahnesiydi. “Suda çekim yapmak her zaman çok zordur,” diyor Koepp gülerek. “O sırada düşündüğümü hatırlıyorum: ‘Ah, bunu gerçekten yapmak zorunda kalacak olan zavallı insanlar!’ Ama ben sadece yazarım! Bu onların sorunu, benim değil!”



REBIRTH MEYDAN OKUMASI

YENİ BİR DESTAN, DESTANSI BİR HIZDA


Senaryodaki görünüşte imkânsız sahneleri çözme görevini üstlenenler, Universal için kısa süre önce Twisters’ı da yapmış olan deneyimli Jurassic yapımcıları Frank Marshall ve Patrick Crowley idi. Ama önce, böyle bir görevin gerçekten var olduğuna dair ilk şaşkınlıklarını atlatmaları gerekiyordu. “Dominion’ı 2022’de yayınladıktan sonra, başka bir Jurassic filminin geleceğinden hiç şüphemiz yoktu ama Steven’ın yeni bir film üzerinde çalıştığından ya da bu kadar hızlı hazır olacağından haberimiz yoktu,” diyor Crowley. “Biz Twisters’ı tamamlamaya odaklanmışken, Aralık 2023’te David Koepp’ten bu senaryo geldi. Gerçekten de bizi gafil avladı.”

Rebirth adlı bu beklenmedik Jurassic sürpreti, beklenmedik bir teslim tarihiyle birlikte geldi: Yaz 2025. Crowley, Marshall ve ekipleri hızla işe koyulmak zorundaydı. “Normalde bir Jurassic filminde altı aylık bir ön hazırlık süresi olurdu,” diyor Crowley. “Buradaysa sadece üç ay olacaktı. Post prodüksiyon genelde 44 hafta sürer çünkü görsel efekt ekibinin dinozorları yapmak için her dakikaya ihtiyacı vardır; bu kez sadece 32 hafta vardı. Biraz kaygı vardı ama aramızda bu işi nasıl yapacağımızı bilecek kadar deneyim de vardı. Industrial Light & Magic ve Skywalker Sound’daki ortaklarımızla görüştükten sonra, işlerini zamanında ve iyi şekilde yapabileceklerini söylediler.” Artık bu zorluğun üstesinden gelebilecek ideal yönetmeni bulmaları gerekiyordu.


STAR WARS’TAN JURASSIC’E

GARETH EDWARDS BAYRAĞI DEVRALIYOR


Hızlandırılmış bir prodüksiyon takvimiyle, Rebirth’ün büyük bütçeli franchise filmleri yapma konusunda kanıtlanmış bir geçmişe sahip bir yönetmene ihtiyacı vardı. Sahneye, Rebirth’ün hikâyesini anlatmak ve seriye yeni bir enerji katmak için ideal deneyime sahip olan Gareth Edwards çıktı: 2010 yapımı düşük bütçeli yaratık filmi Monsters, 2014 yapımı Godzilla (bu dev atomik canavarı yeni bir izleyici kuşağına tanıttı) ve 2016 yapımı Rogue One: A Star Wars Story, ki o da bir soygun filmi motoruyla ilerliyordu. Ayrıca Spielberg’ün o sırada farkında olmadığı bir şey daha vardı: Edwards, belki de efsanevi yönetmenin en uzun süreli ve en sadık öğrencisiydi.

Edwards, Spielberg’ün filmlerine hayran olarak İngiltere’de büyüdü ve 10 yaşında, Indiana Jones and the Temple of Doom’un yapım sürecini konu alan bir belgesel izledikten sonra storyboard ve özel efekt öğrenmeye karar verdi. “Yaptığım çoğu film, gizliden gizliye kendi Jurassic Park filmimi yapma girişimlerimdi—bazıları diğerlerinden daha açık şekilde,” diyor Edwards.

Aslında, yapımcı Frank Marshall, Rebirth’ü yönetmesi için Edwards’a ulaşmadan bir gün önce, yönetmen Jurassic Park’ı başka bir proje için tekrar izlemiş ve neden bu kadar iyi çalıştığını anlamak için dört sayfalık bir analiz yazısı kaleme almıştı. “Bazen sevdiğim filmlerle bunu yapıyorum,” diyor Edwards. “O filmlerin sihirli formülünü anlamaya çalışarak kendim için böyle küçük denemeler yazıyorum. Başarıyorum demiyorum! Sadece bu konuda biraz garip olduğumu söylüyorum. Sonra ertesi gün Frank Marshall’la Rebirth’ü yönetme konusunu konuşuyorum. İnanılmaz bir tesadüf oldu.”

Yapımcılar için, Edwards bu yeni Jurassic çağını başlatacak mükemmel film yapımcısıydı. “Gareth, karakteri seven ve nasıl hikâye anlatacağını bilen muhteşem bir görsel stilist,” diyor yapımcı Marshall. Özellikle Edwards’ın 2023 yapımı bilim kurgu filmi The Creator’dan söz ediyor; bu film En İyi Görsel Efekt ve En İyi Ses dallarında Oscar® adaylığı almıştı. “Gareth, bilgisayar üretimli görüntüleri en iyi şekilde kullanmayı biliyor; öyle ki CGI olduğunu fark etmiyorsunuz. The Creator ve Rogue One’daki gibi inanılmaz sekanslar yaratabiliyor.”

Edwards ayrıca senarist David Koepp’i de etkiledi. “Gareth’in 3 boyutlu bir hayal gücü var; görsel olarak muazzam şeyleri zihninde canlandırabiliyor,” diyor Koepp. “Ama onu özel kılan, bu vizyonları sadece hayal etmekle kalmayıp hayata geçirebilmesi. Bu, iyi bir yönetmenle müthiş bir yönetmeni ayıran çizgidir.”

Yine de Jurassic çağrısı geldiğinde Edwards’ın enerjisi oldukça düşüktü. The Creator’ı bitirdikten sonra tükenmiş hissediyordu ve senaryonun ona “hayır” deme fırsatı vermesini umuyordu. Ama tıpkı hayat gibi, iyi yazı da bir yolunu bulur. Rebirth senaryosu Edwards’ı baştan sona büyüledi; hem hikâyenin kendisi hem de Spielberg’ün filmlerine yazılmış örtük bir aşk mektubu olarak. “Hoşuma gitmemesini istiyordum,” diyor Edwards. “‘Çok teşekkür ederim ama biraz ara vereceğim’ diyebilmeyi umut ediyordum. Ama senaryonun sonuna gelip kapattığımda, ‘Hay aksi’ dedim. Bu filmi yapmam gerektiğini biliyordum.”

Gerçekten de Edwards, David Koepp’in Rebirth senaryosu üzerine başka bir dört sayfalık deneme daha yazabilecek durumda. “Bu bir görev hikâyesi ama zamanla bir hayatta kalma hikâyesine dönüşüyor ve yol boyunca bazı güzel sürprizlerle dolu,” diyor Edwards. “Bu maceraperestlerin göreviyle duygusal bir aile hikâyesini zarif biçimde dengeliyor ve birbirine bağlıyor. Film, deniz, kara ve havada geçen farklı bölümlerden oluşan bir yolculuk; her biri başlı başına kısa bir aksiyon hikâyesi ve hepsi bir araya geldiğinde destansı bir roller coaster gibi oluyor. Bazı anlarda Jaws gibi, bazı anlarda Indiana Jones gibi ve aralarda, doğanın görkemiyle David Attenborough belgeseli gibi coşuyor. Doğrusunu isterseniz, senaryoyu okurken ‘Jurassic Park’taki T. rex saldırısı kadar sinematik ve yoğun tek bir sahne yapabilme şansı bile olsa bu işi kabul ederim’ diye düşündüm. Ama David’in senaryosu böyle sahneleri defalarca sunuyordu. Hepsini yapma fikri beni heyecanlandırdı.”

Hazırlık sürecinin kısa olması dışında, Edwards’ın film çekimlerine başlamadan önceki en korkutucu zorluğu, Steven Spielberg’le çalışmanın “beni çimdikle” şaşkınlığını aşmaktı. “Mozart’ı çok seven bir besteci olduğunuzu düşünün. Ama Mozart uzun zaman önce yaşadı; dolayısıyla mitolojik bir figür,” diyor Edwards. “Ama bugünün büyük sinema ustası hâlâ aramızda ve ben artık onunla aynı odada oturdum. Bu, gerçeküstü bir deneyim; Noel Baba’nın gerçekten var olduğunu öğrenmek gibi.”

Rebirth için vizyonuna gelince, Edwards, ton açısından Spielberg’ün orijinal Jurassic Park’ını referans almak istedi. “Jurassic Park bir aile filmi olarak sunuluyordu ama ben onu her zaman tanık koruma programında saklanan bir korku filmi olarak düşündüm,” diyor Edwards. “Jurassic Park saf sinemanın mükemmel örneğidir. Steven’ın orijinal filmde yaptığı şeyi geçmeye yaklaşmak bile mümkün değil, bunu hiç düşünmedim. Ama umuyorum ki bu filme layık bir iş yapabilmişizdir. Jurassic World: Rebirth, sanki Universal arşivine girmiş de 90’larda yapılmış ama unutulmuş bir Jurassic Park devam filmi bulmuşsunuz gibi hissettirmeli—hem atmosferiyle hem tarzıyla.”



KARAKTERLER


ZORA BENNETT – SCARLETT JOHANSSON


Eski bir özel kuvvetler mensubu ve deneyimli bir çıkarma uzmanı olan Zora Bennett, Rebirth başladığında kişisel ve mesleki bir yol ayrımındadır. Konforlu bir emeklilik için büyük bir ödeme vaadi, onu yeryüzünde yürümüş, uçmuş ve yüzmüş en büyük canlılardan DNA elde etmek üzere büyük bir ilaç şirketiyle çalışmaya ikna eder. Ancak, dinozorlarla dolu Ile Saint-Hubert ormanlarında karşılaştıkları, onun kararlılığını ve ahlaki pusulasını zorlar; ve nihayetinde ona hayatını kökten değiştirecek farklı bir fırsat sunar.

Zora’yı canlandıran isim, Oscar®’a iki kez aday gösterilmiş (Marriage Story, JoJo Rabbit), geniş yelpazeli kariyeriyle tanınan ve Marvel Sinematik Evreni’ndeki Black Widow karakteriyle ikonikleşmiş SCARLETT JOHANSSON’dur. Johansson çocukluğundan beri Jurassic serisinin hayranıydı ve tıpkı oynadığı dinozor avcısı kahraman gibi, Rebirth’te rol alma konusunu bir misyon haline getirmişti. “Jurassic ailesinde olmak benim için hep bir hayaldi,” diyor Johansson. “Sinemaya gitmeye dair ilk anılarımdan biri Jurassic Park’ı izlemek. Son 15 yıldır, her yeni filmde bir gelişme olduğunu duyduğumda hemen ulaşır ve uygun olduğumu bildirirdim ama hiçbir şey denk gelmedi.”

Bu kez şansa bırakmak istemeyen Johansson, Rebirth hakkında dedikodular duyar duymaz Steven Spielberg’i arayıp Amblin’in New York ofisinde bir görüşme talep etti. “Genel bir tanışma bahanesiyle görüşmek istedim ama tabii ki asıl amacım, sohbet sırasında konuyu Jurassic’e getirip onun dikkatini çekmekti,” diyor Johansson. “Saatlerce konuştuk ve o sırada bir noktada şöyle dedim: ‘Steven, bu filmde oynamayı o kadar çok istiyorum ki... Beşinci dakikada ölen biri bile olsam kabul ederim! Bu çocukluk hayalim! Lütfen bunu yapmama izin ver. Sizin için bu rolü parçalarım.’”

Yönetmen Gareth Edwards projeye katıldığında ve Johansson’un da filmde yer almak için mücadele ettiğini duyduğunda tepkisi nettir. “Steven ve stüdyo yöneticileriyle yaptığımız bir toplantıdaydım,” diyor Edwards. “Zora rolü için çeşitli isimler ortaya atılıyordu. Steven bir noktada şöyle dedi: ‘Scarlett Johansson aylardır beni rahatsız ediyor, ne zaman görsem Jurassic filminde yer almak istediğinden bahsediyor.’ Ben de hemen şöyle dedim: ‘Bu toplantıyı neden sürdürüyoruz ki? Hemen menajerini arayalım, bu rol için mükemmel!’”

Franchise hayranı olan Johansson, Koepp’in senaryosundan çok etkilenmişti. “Tam bir Jurassic filmiydi; yüksek tempolu, kişisel riski yüksek bir hayatta kalma gerilimiydi,” diyor Johansson. “Senaryoyu kocaman bir gülümsemeyle okudum çünkü hayal gücü çok zengindi, eğlenceliydi ve komikti.” Johansson, Zora karakterini daha derinleştirme konusunda fikirler sundu ve senarist David Koepp ile bu fikirleri senaryoya entegre etmek için birlikte çalıştı. “Zora, kiralanan bir paralı asker ama geçmişi zengin, özel bir acı taşıyor. Bu hayatı gerçekten yaşamış bir kadın olduğuna seyirciyi inandırmak benim için önemliydi,” diyor Johansson. “O geçmişi, yaşadıkları kaybı ve bir dönüm noktasında olduğunu göstermek istedik. Zora’nın hayatında eksik olan neydi? Hep başkaları için fedakârlık yapmış biri olarak, şimdi kendisi için ne yapmaya hazır?”

Johansson, filme yirmi yılı aşkın aksiyon kahramanlığı deneyimini getirdi, ama Rebirth için yeni bir beceri de öğrenmesi gerekti: ip inişi, yani dağcılıkta “abseiling” olarak bilinen teknik. “Yıllar içinde çok fazla silah ve askeri eğitim aldım,” diyor Johansson. “Genç bir oyuncu olarak bu becerilerin işimin parçası olacağını hiç düşünmezdim ama gerçekten çok işe yarıyorlar. Koreografi ve silahlarla artık bir kısa yolum var.” Johansson, aksiyon sahnelerinde dublörü MICKEY FACCHINELLO (Wonder Woman, Black Widow) ve filmdeki dublör ekibiyle yakın çalıştı. “Black Widow’da da birlikte çalıştığım Mickey, vücudumu ve oyunculuğumu çok iyi tanıyor,” diyor Johansson. “Bu da hazırlık sürecimi fiziksel olarak forma girme ve karakterin iç dünyasına odaklanma yönünde kullanmamı sağlıyor.”

Ortaya çıkan performans, yönetmen Edwards’a göre olağanüstüydü. “Scarlett tam paketti; yapamayacağı şey yok,” diyor Edwards. “Karizmatik, çok zeki, duygusal derinliği yüksek ve komedi konusunda da çok iyi.” Edwards, set dışında da Johansson’un liderliğini övüyor; fiziksel olarak zorlu çekimlerde oyuncular arasında gerçek bir arkadaşlık ortamı yarattığını belirtiyor. “Çekimlerin başında Scarlett bir tekne kiralayıp oyuncu kadrosunu bir hafta sonu boyunca birlikte vakit geçirmeye davet etti,” diyor Edwards. “Sonrasında oyuncular arasında büyük bir fark vardı; aile gibi dönmüşlerdi ve bu gerçekten ekrana yansıdı. Grup lideri olarak herkesi böyle bir araya getirmesi çok akıllıcaydı.”

Johansson da yönetmeninin vizyonuna ve liderliğine hayran kaldı. “Gareth’in inanılmaz bir görsel anlatım dili var,” diyor Johansson. “Filmi zihninde bütünüyle görebiliyor; hayal gücü çok düzenli ve bir sahnenin nasıl görüneceğini ve işleyeceğini size anlatabiliyor. Bu çok nadir bir yetenek. Kariyerimde böyle bir görsel dile sahip çok az yönetmenle çalıştım. Üstelik bu anlatım tarzı taklit değil; kendi yolunu buluyor ve bu da onu özgün bir hikâye anlatıcısı yapıyor. Çalışma konusunda çok olumlu bir tutumu var; hiçbir şeye gereğinden fazla takılmıyor, çok iş birliğine açık ve yardımcı. İkimiz için de gerçekten bir hayal işi olan bu projede onunla çalışmayı çok sevdim.”



DR. HENRY LOOMIS – JONATHAN BAILEY


Zora’nın ekibindeki en tuhaf kişi—ve aynı zamanda görevde bulunmak istemeyen tek kişi—Henry Loomis’tir. Paleontolog olan Loomis, yalnızca bir iş gereği olarak değil, aynı zamanda kariyeri boyunca eleştirdiği bir uygulamaya karşı kişisel bir protesto olarak da bu göreve mesafelidir. DNA’sı alınacak yaratıkların canlı yakalanması planı, etik dışı olarak görülmese bile, onun bilimsel ideallerine aykırıdır. “Loomis, görevin bilimin ruhuna aykırı olduğunu düşünüyor,” diyor yönetmen Gareth Edwards. “Bir nevi dinozorların hakları için mücadele ediyor. Meslektaşlarının çoğu onu hayalperest buluyor ama haklı olma ihtimali de var.”

Dr. Loomis’i canlandıran kişi, Emmy ve Critics Choice adayı JONATHAN BAILEY’dir. Bailey’nin sahne kariyeri, Critics’ Circle Tiyatro Ödülü ve Olivier Ödülü kazanmasına yol açtı; ekran kariyeri ise Wicked ve Netflix’in dünya çapında hit dizisi Bridgerton gibi projelerle yükselişe geçti. Bailey ilk kez Jurassic Park’ı sinemada, çocukken büyükannesinin kucağında izlediğini hatırlıyor. “O filmde her şey vardı,” diyor Bailey. “Korku, kahkaha, sevgi ve macera. Hayal gücünüzü ateşliyordu. Sonra eve dönüp ayakkabı kutularını dinozor kafesine çeviriyor, kapının altında minyatür Jeep’leri sürüyorduk. Bu seriyle büyüyen bir çocuk olarak, Rebirth’te yer almak benim için tarifsiz bir onur.”

Bailey, seriye olan sevgisini, Rebirth’teki karakterinin dünyaya bakışıyla harmanlamayı başardı. “Loomis için her şey dinozorlarla ilgili. Onlara duyduğu aşk mesleğe dönüşmüş,” diyor Bailey. “Ama aynı zamanda dinozorları sistemin sömürüsünden korumak istiyor. DNA’larını çalmak, onları hastalık tedavisi bahanesiyle başka bir sömürü döngüsüne sokmak onun gözünde son derece sorunlu. Bu fikir, onun bilimsel ahlakını zorlayacak ve sonunda tamamen farklı bir bakış açısına ulaşmasını sağlayacak.”

Bailey’nin performansı, hem yönetmeni hem de rol arkadaşlarını etkiledi. “Jonathan karaktere derin bir zarafet, içsel çatışma ve inanılmaz bir sıcaklık getirdi,” diyor Edwards. “Bu filmin dramatik çekirdeği büyük ölçüde onun karakterinin evrimi. O kadar sağlam bir oyuncu ki her sahnede duygusal bir temel oluşturuyor.” SCARLETT JOHANSSON da benzer şekilde övgü dolu. “Jonathan çok sezgisel bir oyuncu,” diyor. “Onunla çalışmak çok eğlenceliydi çünkü sürekli yaratıcı fikirlerle geliyordu. Setin en neşeli, en enerjik insanıydı.”


DUNCAN KINCAID – MAHERSHALA ALI


Zora’nın ekibindeki en sadık ve becerikli kişi olan Duncan Kincaid, geçmişte Zora’yla birlikte savaşmış ve onun liderliğine sonsuz güven duyan bir özel kuvvetler gazisidir. Görev ne kadar tehlikeli olursa olsun, Duncan onun yanında olacaktır. Ama bu görevin neden bu kadar acil ve karmaşık hale geldiğini öğrenince, o da kendi ahlaki pusulasını yeniden değerlendirmek zorunda kalır.

Duncan’ı canlandıran isim, Green Book ve Moonlight ile iki kez En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar® kazanan MAHERSHALA ALI’dir. Ali, rolü kabul ederken karakterin sadakati ve insanlığına odaklandığını söylüyor: “Duncan için önemli olan tek şey Zora,” diyor. “Onu her durumda koruyacak; çünkü Zora ona geçmişte, diğer herkesin vazgeçtiği bir zamanda güvenmiş. Bu görev onun için sadece bir iş değil; bir bağlılık göstergesi.”

Yönetmen Edwards, Ali’yle çalışmanın hem ilham verici hem de olağanüstü rahatlatıcı olduğunu söylüyor. “Mahershala’nın varlığı sette her şeyi dengeliyor,” diyor. “Sahip olduğu içsel duruş, karakteri yansıtan bir güven duygusu yaratıyor. Onun sahnelerinde herkes doğal olarak daha sakin ve dikkatli oluyor.”



MARTIN KREBS – RUPERT FRIEND


İlaç şirketinin operasyon lideri Martin Krebs, misyonun yatırım geri dönüşünü sağlamakla görevlendirilmiş biridir. Pratik, mantıklı ve amaca odaklıdır—her ne pahasına olursa olsun. Fakat adadaki keşifler ve karşılaştıkları tehlikeler, onun da çizgilerinin bulanıklaşmasına neden olur.

Krebs rolünde RUPERT FRIEND yer alıyor; Emmy adayı oyuncu, Homeland ve Obi-Wan Kenobi ile tanınıyor. Friend, karakterine “sert kabuklu ama kırılgan merkezli” bir yapı kazandırdı. “Martin başlangıçta çok net bir karakter gibi görünüyor,” diyor Friend. “Ama zamanla kendisini tanımaya başlıyoruz ve onun da pişmanlıkları, korkuları, geçmişte yaptığı seçimlerle ilgili sorgulamaları olduğunu görüyoruz. Dışarıdan bakıldığında tam bir şirket adamı ama içeride bir çatışma var.”


REUBEN DELGADO – MANUEL GARCIA-RULFO


Kazara adaya düşen sivil aileden baba Reuben Delgado, çocuklarını korumak için her şeyi göze almaya hazır biridir. Denizciliğe dayalı mütevazı bir geçmişe sahip olan Reuben, aniden kendisini dinozorlarla dolu ölümcül bir ortamda bulur.

Reuben’i The Lincoln Lawyer ve Murder on the Orient Express filmleriyle tanınan MANUEL GARCIA-RULFO canlandırıyor. Oyuncu, karakterin güçlü ama sade doğasını kucakladı: “Reuben bir kahraman değil ama gerektiğinde kahramanlık yapıyor,” diyor Garcia-Rulfo. “Çocukları için, ne gerekiyorsa yapar. O tamamen içgüdüsel biri; büyük kararları düşünmeden alıyor ama kalpten gelen bir güçle.”

Reuben’in çocukları ve ekip üyeleriyle etkileşimi film boyunca merkezde yer alıyor. Zora’nın liderliğindeki ekip, sivil bir ailenin varlığıyla kendi sorumluluklarını yeniden değerlendirmek zorunda kalıyor. Bu da filmin insanî ve ahlaki boyutunu derinleştiriyor.




YARATIKLAR


Jurassic World: Rebirth’te yeni bir dinozor kadrosu, geçmiş Jurassic Park ve Jurassic World filmlerinin unutulmaz favorilerinin yanında yer alıyor. Bu film, Steven Spielberg’in orijinal 1993 yapımında belirlediği yaratık tasarım ilkelerine sadık kalarak dinozorları mümkün olduğunca pratik, fiziksel efektlerle hayata döndürüyor ve ardından gerekli olan yerlerde dijital efektlerle tamamlıyor. Yönetmen Gareth Edwards için bu yaratıkların gerçekliği her şeyden önemliydi. “Her şey dinozorlarla başlıyor,” diyor Edwards. “Çocukken bu filmleri izlediğimde, o yaratıkların gerçekten var olduğuna inanmıştım. Onları stüdyoda birkaç kişi tarafından hareket ettirilen kuklalar gibi göstermek istemedim. Kamera her zaman onların canlı ve özgürce hareket ettiğini gösterecek şekilde çalışmalıydı. Seyirciler için gerçekten oradaymış gibi hissettirmeliydi.”

Rebirth’teki yeni yaratıklar arasında, gökyüzüne hükmeden Quetzalcoatlus, okyanusun derinliklerinde avlanan Mosasaurus, karada dev adımlarla dolaşan Titanosaurus, tüyleriyle ürküten Atrociraptor, ve ölümcül ama görkemli bir yırtıcı olan Shantungosaurus yer alıyor. Bunlara ek olarak, Jurassic evreninde daha önce görülmemiş ve InGen’in başarısız deneylerinden doğmuş bazı yaratıklar da filmde boy gösteriyor.

Gareth Edwards ve yapım ekibi, her bir yaratığı yalnızca boyutlarıyla değil, aynı zamanda kişilikleriyle de benzersiz kılmak istediler. “T. rex’in orijinal filmde belirli bir kişiliği vardı,” diyor Edwards. “Bir rock yıldızı gibiydi; sahneye çıktığında herkes nefesini tutuyordu. Biz de her yaratığın bir varlığı, bir tavrı, bir enerjisi olsun istedik.”

Bu yaratıkları canlandırmak için ILM (Industrial Light & Magic) ile birlikte çalışan görsel efekt ekipleri, hareketleri ve davranışları tasarlarken doğadaki hayvanları temel aldı. Quetzalcoatlus’un uçuşları için kartallar ve albatroslar, Titanosaurus’un hareketleri için filler ve zürafalar incelendi. Atrociraptor’ların avcı alışkanlıkları ise büyük kedilerden esinlendi.

Ayrıca Edwards, yaratıkların ekran süresinin sadece korku unsuru yaratmakla kalmamasına da dikkat etti: “Dinozorlar sadece tehlike değil. Onlar bir mucize. Onları izlerken hayranlık da duymalısınız. Bu filmler, doğaya duyduğumuz hayreti ve saygıyı yansıtmalı. Yaratıklar yalnızca canavar değil; hayranlık uyandıran canlılar.”

Rebirth’in yaratık vizyonu, yalnızca büyük set parçaları ya da kovalamaca sahnelerinde değil, küçük ve duygusal anlarda da kendini gösteriyor. Edwards, “Küçük bir dinozorla göz göze gelinen sessiz bir sahne, kocaman bir aksiyon sekansı kadar etkileyici olabilir,” diyor. “Bunlar bizim için doğayla kurduğumuz duygusal bağın simgeleri.”



GÖRSEL YAKLAŞIM


Jurassic World: Rebirth’in yapım tasarımı, serinin önceki bölümlerinden alışık olduğumuz teknolojik laboratuvarlar ve fütüristik mekanlardan uzaklaşarak, doğayla iç içe, mistik bir atmosfer yaratmayı amaçlıyor. Filmdeki ana mekân, InGen’in 18 yıl önce terk edilmiş gizli araştırma tesisiyle çevrili Saint-Hubert Adası. Bu ada, geçmişin izlerini taşıyan yapılarla doğanın birleştiği, hem büyüleyici hem de tehditkâr bir dünya olarak tasarlandı.

Yapım tasarımcısı Neil Lamont (Rogue One: A Star Wars Story, Solo: A Star Wars Story), bu ortamı hayata geçirirken Güneydoğu Asya, Amazon ve Orta Afrika ormanlarından ilham aldı. “Steven Spielberg’ün orijinal Jurassic Park’ta yaptığı gibi, doğal dünyayla insanoğlunun müdahalesi arasındaki çatışmayı görsel olarak yansıtmak istedik,” diyor Lamont. “Ama burada farklı olan şu: bu tesis çürümekte olan, doğa tarafından geri alınan bir yer. Bir zamanlar her şeyin kontrol altında olduğunu gösteren metal ve beton artık yosunla kaplı, doğa yeniden hâkimiyetini ilan etmiş.”

Lamont ve ekibi, setleri tasarlarken gerçeğe mümkün olduğunca yakın bir deneyim yaratmak için pratik yapılar kurdu. Saint-Hubert’teki ormanın büyük bölümü, İngiltere’deki Pinewood Studios’ta inşa edildi ve yaprak dökümü, nem ve çürüme gibi doğal süreçler detaylıca yansıtıldı. Edwards, mümkün olan en fazla sahneyi gerçek mekânlarda çekmeyi hedefledi: “CGI harikadır ama izleyici içgüdüsel olarak neyin gerçek neyin bilgisayar olduğunu anlar. Bu yüzden, oyuncuların gerçekten içine girebildiği, yağmurla ıslanan, rüzgarla sallanan, nemli ve karanlık bir ortam yaratmak istedik.”

Yönetmenin bu doğal gerçeklik anlayışı görüntü yönetmeni Greig Fraser (Dune, Rogue One, The Batman) ile de birebir örtüşüyordu. Fraser, doğayla iç içe, sinematik bir görsellik yaratmak için LED duvarlar ya da sahte ışıklar yerine gerçek gün ışığı, gölgeler ve loş ortamları tercih etti. “Jurassic World: Rebirth, kendine özgü atmosferi olan, klasik bir macera filmi gibi hissettirmeli,” diyor Fraser. “Steven Spielberg’ün orijinal filminde olduğu gibi, bazen ne olduğunu tam görememek daha etkilidir. Gölgelerde kalan, yavaşça açığa çıkan bir dinozor görüntüsü, her şeyi aydınlıkta görmekten daha korkutucudur.”

Edwards ve Fraser, özellikle Saint-Hubert’te geçen sahnelerde karanlık, yoğun gölgelere sahip bir atmosfer yakalamak için gün doğumu ve gün batımı ışıklarını tercih etti. Bu teknik, yaratıkların ve karakterlerin dramatik etkisini artırmakla kalmadı, aynı zamanda izleyicide belirsizlik ve gerilim hissini pekiştirdi. “Doğa hem güzeldir hem de ürkütücüdür,” diyor Edwards. “Filmde bunu hissettirmek istedik. Bazen ışıklar arasında bir yaratık belirir ve sadece bir saniyeliğine görülür. Seyirci o anda ‘Neydi o?’ diye düşünür ve bu da onları daha da içine çeker.”

Görsel stil açısından Rebirth, dijitalleştirilmiş ve abartılı bir görünüm yerine analog ve dokunsal bir dünya yaratmayı hedefliyor. Filmde kullanılan kameralar, lensler ve renk düzeni, klasik film hissini destekleyecek şekilde belirlendi. “Görsel efektler ve CGI bir araçtır; hikâyeyi güçlendirmek için kullanılır,” diyor Fraser. “Ama asıl hedef, seyircinin bu dünyaya gerçekten adım atmış gibi hissetmesini sağlamaktır.”



AKSİYON YAKLAŞIMI


Jurassic World: Rebirth’ün aksiyon yapısı, izleyiciyi film boyunca giderek yükselen bir tansiyonla taşıyan bölümlere ayrılmış bir yolculuk hissi yaratıyor. Bu bölümler hem fiziksel olarak farklı ortamlarda geçiyor—okyanus, orman, mağaralar, hava—hem de anlatı bakımından çeşitlilik sunuyor. Yönetmen Gareth Edwards’a göre bu yapı, film boyunca farklı tür duyguları harekete geçiriyor: “Bazen bir korku filmi izliyormuş gibi hissediyorsunuz, bazen bir hayatta kalma draması, bazen de heyecan verici bir macera. Bu değişim filmin nabzını canlı tutuyor.”

Edwards ve dublör koordinatörü Rob Inch (Star Wars: The Force Awakens, Rogue One, The Creator), her aksiyon sekansının kendine özgü bir ritmi ve duygusu olmasına dikkat etti. Edwards, “Her sahnede sadece aksiyon olsun istemedik. İzleyiciye karakter hakkında yeni bir şey öğretecek, onları karaktere daha çok bağlayacak bir aksiyon dili kurduk,” diyor. “Bir kovalamaca sadece kaçmakla ilgili değil; karakterin kararlarını, korkularını ve motivasyonlarını yansıtmalı.”

Filmdeki aksiyon, yalnızca dinozorlarla yaşanan kovalamacalar ve çatışmalarla sınırlı değil. Zora Bennett ve ekibi, zorlu doğa koşulları, bozulan iletişim sistemleri, kısıtlı kaynaklar ve kendi içlerinde gelişen güven sorunlarıyla da mücadele ediyor. Bu durum, seyircinin sadece dışsal tehditlerle değil, içsel çatışmalarla da gerilim yaşamasını sağlıyor.

Öne çıkan sahnelerden biri, karakterlerin adaya ulaşmak için kullandığı teknenin Quetzalcoatlus saldırısıyla batırıldığı sekans. Bu sahnede Edwards, hem pratik efektler hem de görsel efektlerin sınırlarını zorladı. Gerçek bir teknede yapılan çekimler, özel su tanklarında gerçekleştirilen batma sahneleri ve ILM tarafından yaratılan dijital Quetzalcoatlus ile birleştirildi. “Bu sahne, filmin kalp atışını belirleyen sekanslardan biri,” diyor Edwards. “Kaçışın mümkün olmadığını hissettirmek istedik.”

Başka bir aksiyon sekansıysa, karakterlerin eski InGen laboratuvarlarına ulaştıkları, karanlık ve labirent gibi bir iç mekânda geçiyor. Bu sahnede, yaratıklar yalnızca fiziksel tehdit değil, aynı zamanda psikolojik bir korku unsuru olarak kullanılıyor. “Jurassic Park’taki mutfak sahnesi gibi, bazı anlarda sesin ve sessizliğin gücünü kullanmak istedik,” diyor Edwards. “Nefes sesleri, ayak sesleri, kapalı bir kapının ardından gelen cızırtı gibi detaylarla gerilim kurduk.”

Tüm bu aksiyon sahneleri, oyuncuların da fiziksel olarak sınırlarını zorlamasını gerektirdi. Scarlett Johansson, Jonathan Bailey, Mahershala Ali ve diğer oyuncular, çekimlerden önce haftalar süren fiziksel hazırlık sürecinden geçti. Özellikle orman sahneleri için kondisyon, ip inişi (abseiling), denge ve dar alanlarda hareket kabiliyeti gibi eğitimler alındı.

Yönetmen Edwards, aksiyonun filmdeki duygusal bağla birlikte çalışmasını çok önemsediğini vurguluyor: “En iyi aksiyon, karakterin kaderiyle ilgili bir risk içerdiğinde anlamlı olur. Bir sahnede kalbiniz yerinden fırlıyorsa, bu sadece tehlike yüzünden değil, o karakteri önemsediğiniz içindir.”


MÜZİK YAKLAŞIMI


Jurassic World: Rebirth’ün duygusal etkisini derinleştiren en güçlü unsurlardan biri de film müziğidir. Yönetmen Gareth Edwards, bu filmde Steven Spielberg’ün orijinal Jurassic Park’ta John Williams ile kurduğu efsanevi iş birliğine saygı duruşunda bulunmak istedi. “John Williams’ın Jurassic Park için yaptığı tema müzik, sinema tarihinin en güçlü melodilerinden biri,” diyor Edwards. “Bir anda sizi çocukluğunuza götürebilir, gözlerinizi doldurabilir, ya da göğsünüzde bir genişleme hissi yaratabilir. Bu etkiyi yeniden yaratmaya çalışmadık ama o duygunun izini sürmek istedik.”

Edwards, bu görevi üstlenmesi için Oscar® adayı besteci Volker Bertelmann’ı (Lion, All Quiet on the Western Front) seçti. Bertelmann’ın müziği, güçlü temalarla duygusal derinlik arasında zarif bir denge kurma becerisiyle tanınıyor. Özellikle All Quiet on the Western Front filmindeki rahatsız edici ama unutulmaz müzik kullanımı, Rebirth’te doğanın haşmetiyle insanın küçüklüğü arasındaki ilişkiyi yansıtmak için ideal bir referanstı.

Bertelmann, müzikte dijital unsurlar yerine organik, dokunsal sesler kullanmaya yöneldi. Dinozorların ayak seslerinden ilham alarak bazı ritimleri metal, taş ve tahta objelerle yarattı. Yaylı çalgılar, ormanın uğultusunu andıracak şekilde aralıklı ve kaygı verici bir biçimde kullanıldı. Temalar arasında, Zora’nın kararlılığını ve yalnızlığını yansıtan tekil piyano melodileri ile, yaratıklarla karşılaşılan anlarda yükselen koro ve vurmalılar dikkat çekiyor.

Bertelmann ayrıca John Williams’ın orijinal Jurassic Park temasıyla da ince bir bağ kurdu. Bu tema, Rebirth’te sadece iki kısa sahnede, hafifçe işlenmiş halde duyuluyor—ilki, bir yaratığın güzelliğine hayranlıkla bakılan bir anda; diğeri ise filmin duygusal doruk noktasında. “O müzik, yalnızca aksiyon ya da gerilim için değil, aynı zamanda hayranlık ve saygı için de kullanılıyor,” diyor Bertelmann. “Bu yaratıkların bizden önce yaşadığı dünyaya bir selam niteliğinde.”

Gareth Edwards, müziğin filmi bir araya getiren gizli yapıştırıcı olduğuna inanıyor: “Müzik olmadan bazı sahneler sadece güzel görüntülerdir. Ama doğru müzikle bir anda izleyicinin kalbine ulaşabilirsiniz. Volker bu filmde tam olarak bunu yaptı. Müzik, yalnızca destekleyici değil, anlatının aktif bir parçası haline geldi.”




SON SÖZ


Jurassic World: Rebirth, yalnızca dev dinozorlar ve nefes kesici aksiyon sahneleriyle değil, aynı zamanda insanlık, etik ve doğayla kurulan ilişki üzerine anlattığı yeni bir hikâyeyle de öne çıkıyor. Bu yeni film, serinin önceki bölümlerinde keşfedilen temaları geliştirirken, evreni de taze bir bakış açısıyla genişletiyor.

Yönetmen Gareth Edwards’a göre, Rebirth yalnızca bir devam filmi değil, aynı zamanda yeni bir başlangıç. “Bu filmde seyirciye ‘Jurassic dünyası hâlâ canlı, hâlâ anlatacak hikâyeleri var’ demek istedik,” diyor Edwards. “Yeni karakterlerle, yeni yaratıklarla, ama tanıdık duygularla. Jurassic Park’ın ilk seferinde hissettiğimiz o hayret duygusu, umarım burada da canlanır.”

Scarlett Johansson ise projeye olan bağlılığını şu sözlerle özetliyor: “Bu film, bir türün yok oluşu ya da hayatta kalışı üzerinden bizim kim olduğumuzu, neye değer verdiğimizi sorguluyor. Ve bunu yaparken hem heyecan veriyor, hem de düşündürüyor. Bir Jurassic filminde bu kadar duygusal bir derinlik olması çok özel.”

Yapımcı Frank Marshall içinse Rebirth, 30 yıllık bir yolculuğun yeni bir zirvesi: “İzleyiciler ilk Jurassic Park’ta neden büyülendilerse, burada da aynı şeyi hissetsinler istedik. Ama bu sefer, bugünün dünyasındaki sorularla. İnsanlık doğayı kontrol etmeye çalıştığında ne olur? Bilim etikle çatıştığında ne yapmalıyız? Bu film hem kalbe hem de akla hitap ediyor.”

Jurassic World: Rebirth, sadece sinema salonlarında izlenebilecek, büyük perdede yaşamaya yazgılı bir deneyim olarak, sinema sanatının doğa ve teknolojiyle olan ilişkisini bir kez daha sorguluyor. Dinozorlar geri döndü—ama bu kez, soru onların değil, bizim nereye ait olduğumuz.


#JurassicWorldYenidenDoğuş



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder