1.12.25

Erken Kış


 

Ferhat (49) ve taşıyıcı anne Lia'nın (29), yasadışı anlaşmaları gereği Lia'yı Türkiye sınırından Gürcistan'a geri götürdüğü üç günlük zorlu yolculuğu konu alan Erken Kış, biyolojik bağların, sınıf farklarının ve insan ruhunun derinliklerinin izini sürüyor. 

İstanbul'dan Gürcistan sınırına doğru ilerlerken, Lia arkasında bıraktığı bebeği Ada'nın acısıyla boğuşurken, Ferhat ise eşi Handan (45) ile gerginleşen ilişkisi ve iş hayatının baskısı arasında sıkışıp kalmıştır.



Erken Kış, melankoli, suçluluk ve merhametin iç içe geçtiği bu yolculuğun, zamansız bir iç hesaplaşmaya dönüşmesini etkileyici bir sinema diliyle beyaz perdeye taşıyor.

 


Gürcistan-Türkiye hattında yapılanmış bir 'taşıyıcı annelik' organizasyonu aracılığıyla, çocuğu olmayan bir aileye bebek doğurmak, sonra da geri yollanmak üzere -illegal yollarla- İstanbul'a getirilmiş 'güzeller güzeli' Lia'nın 'içler acısı' dilemmasına dair, gayet başarılı bir drama..


İlk uzun metrajı ve başyapıtı Sonbahar sonrası bir süredir debelendiği vasat sulardan Karanlık Gece filmiyle çıkan Özcan Alper; Erken Kış'la, Rusya-Ukrayna savaşı ve göçmenlik sorununun 'sisli' fonunda, 'gerçek' bir annenin 'resmi' anne olamayarak, biricik yavrusunu geride bırakıp gitme zorunluluğunun acısını derinden hissettirirken, yine formda..



Filmin tüm meselesi -ne kadar önemli olursa olsun- bu kadar da 'basit' değil elbette..

Yıllanmış ve 'çocuk yapamama' gibi bazı sorunlarla da epeyce yıpranmış bir evlilik; gençliğini geride bırakmış evli bir adam olan Ferhat ile gençliğinin ve güzelliğinin yanı sıra 'çocuğunun annesi' de olan Lia arasında uzun bir süredir geliştiği anlaşılan ve bu yolculukla da adeta zirveyi gören, duygusal ve de tensel etkilenme, bu bir nevi 'yol filmi'ni boyut kazandırarak derinleştiren ögeler oluyor..


O da Bir Şey mi'den sonra bu yıl ikinci kez karşımıza çıkan Timuçin Esen, sadece bakışları ve mimikleriyle dahi yine çok şeyler anlatmayı becerirken, ona başarıyla ve 'başa baş' eşlik eden Leyla Tanlar'ı ise ne kadar övsek az.. 



Sonradan bir ek:

Filmi seyrederken az önce aklıma gelen şeyin perdede aynen gerçekleştiğini görmek şaşırtıcı idi..

Şaşırtıcıydı; çünkü, buna 'cesaret' edeceğine ihtimal vermediğim için yönetmenin tercihine şaşırmış, sonra da böylesine 'masum' bir hareketi neden cesurca bulup da ihtimal vermediğime şaşırmıştım..

Bu duruma sebep, 'zamanın ruhu' denebilir; ya da en doğrusu, 'şimdiki zamanın ruhsuzluğu' galiba.. 

Evet farkındayım, bu cümleler size pek bir şey anlatmadı..

Açıkca yazmak filmin, daha doğrusu o sahnenin zevkini kaçırırdı ki bu belirsizlik de o yüzden..

Ben size 'süt içmek' diyeyim, filmi izlediğinizde siz gayet net anlayın..


Ha.. yönetmen ben olsaydım, bu sahneyi çok başka türlü, çok daha 'direkt' çekerdim, o da ayrı..

Bu durumda da final böyle gerçekleşmez; hatta, mevcut duygu yoğunluğu yön değiştiren film bambaşka bir hâl alırdı..


Neyse.. iyi ki bu filmi ben yönetmemişim de ucuz kurtulmuşsunuz..

Öptüm..



Yönetmen: Özcan Alper

Senaryo: Özcan Alper, Uğur Aydedim

Oyuncular: Timuçin Esen, Leyla Tanlar, Nastya Bogdanova, Murat Kılıç, Tea Dolidze, Umay Anadolu Kaboğlu

Yapımcılar:  Emre Oskay, Soner Alper ​

Görüntü Yönetmeni: Yağız Yavru

Sanat Yönetmeni: Güler Başar

Kurgu: İsmet Araç, Özcan Alper

Tür: Dram

Yapım Yılı: 2025

Süre: 91 dk. 

Dağıtım: Bir Film


75   /100